Renan Müdafaanamesi ve Kanije Müdafaası. Namık Kemal
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Renan Müdafaanamesi ve Kanije Müdafaası - Namık Kemal страница 6

Название: Renan Müdafaanamesi ve Kanije Müdafaası

Автор: Namık Kemal

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-19-5

isbn:

СКАЧАТЬ olayları tarihlerde görüp duyuyoruz. Bay Renan, Arapların ilmî dönemlerinde felsefi konularla uğraştığı için idam olunmuş veya işkence edilmiş bir kişi bulabilir mi? Kendisinin de bahsettiği El-Kindi, Farabi ve İbni Sina’nın hayat hikâyeleri; Sokrat’ın, Galileo’nun ve Rousseau’nun başından geçenlerle kıyas kabul eder mi?

      Makale sahibi, Endülüslülerin de Bağdat’tan sonra ilim öğrenmeye başladıklarını söylüyor da Endülüs hükümdarlarının nüfüzlularının Bağdat’takiler gibi dinî inançlardan uzak olduğunu söylemiyor. Bu konuda susması, acaba iddiasının aksine bin delil gösterilebileceğini bildiğinden midir? Yoksa “Bir adam eğer Müslüman ise ilme meyledemez.” iddiasını kendisi devamlı tekrarladığı için herkesçe doğruluğu kabul edilmiş apaçık bilgiler hükmüne geldiğini mi kabul ediyor?

      Bay Ernest Renan’ın tuhaf bir iddiası da şöyledir:

      Gerçekte Arap felsefi düşüncesinin Sasani ve Yunan felsefesine dayandığını ve hatta Sasani ilmine Yunan felsefesi denilirse daha doğru olacağını açıklamaktadır. Bay Renan, zihninde bir karar vererek Arap ilmine makalesinin başlangıcında iddia ettiği gibi “Sasani ilmi” adını mı verecek? “Sasani ve Yunan ilminin karışımıdır.” mı diyecek? Sırf Yunan felsefesi gözüyle mi bakacak? Hangi kanaatte olduğunu açıklasa da herkes ne demek istediğini anlamak için bu kadar zorluk çekmese.

      Şurası sormaya değerdir: Arap’ın ilim ve felsefesi, ister Sasaniler’den ister Yunanlılardan alınmış olsun, tamamıyla Araplar tarafından icat olunmadığı için Arap’ın kendi fikrî kazancından ve mahsulünden sayılmayacak mıdır? Eğer sayılmayacaksa diğer kavimlerin eski Yunan’dan aldığı ilim ve felsefeyi tamamıyla Yunanlıların icat ettiğini nasıl ispat edeceğiz? Bunların da kendilerinden evvelki kavimlerden birçok şeyler aldığına dair, delilleriyle ispatlarıyla ortaya konulan bunca araştırmayı nasıl reddeceğiz de o ilimlerin, o felsefelerin adına Yunan ilim ve felsefesi diyeceğiz. Yoksa Arapların bilgi bakımından yalnız Yunanlılardan aldığı şeylerle yetinerek bunlara hiçbir şey ilave etmedikleri mi iddia olunacak!..

      Bay Ernest Renan, beşer fikrinin ışığının manevi kudreti bir milletin elinde söneceği zaman, onu alıp yakacak başka bir kavmin peydah olduğundan, Arap âlimlerinin sonuncusu olan İbni Rüşd, Marakeş’te hüzünlü ve terk edilmiş olarak öldüğü sıralarda Abelard’ın incelemelerini yayımlamaya başladığını beyan ediyor.

      Evvela, yukarıda Bay Renan, ilim ve felsefenin “İslam’ın üç asrına” münhasır olduğunu iddia etmişti, şimdi ise İbni Rüşd’ü Müslümanlar arasında filozofların sonuncusu olarak kabul ediyor. Renan’nun Araplarda “felsefenin başlangıcı” olarak kabul edildiğini belirttiği Abbasiler’in ortaya çıkması, hicri 132 yılına tesadüf etmektedir; İbni Rüşd ise bir rivayette 595, bir başka rivayette 603 yılında vefat etmiştir. Acaba, makale sahibinin hesabınca 132 yılıyla 595 veya 603 yılı arasındaki süre yalnız üç asırdan mı ibarettir?

      İkinci olarak, İbni Rüşd’ün, terk edilmiş ve hüzünlü bir şekilde vefat ettiğinden bahseden Bay Renan, acaba, velisinin izni olmaksızın bir kız ile evlendiği için erkekliğinden mahrum edilmiş, ilmî ve felsefi çalışmalarından dolayı ölünceye kadar eziyet ve işkenceden kurtulamamış olan Abelard’ın sevinç ve ikbal içinde öldüğünden mi bahsedecek!

      Makale sahibinin İbni Rüşd hakkında verdiği bilgide şöyle bir tarih yanlışlığı da vardır: Vakıa, İbni Rüşd bir müddet Marakeş’te hüzünlü ve terk edilmiş olarak kalmıştır fakat öldüğü zaman hem yüksek bir görevdeydi hem de büyük servete sahipti.

      Bay Ernest Renan, felsefenin Müslümanlar arasında daima hor görüldüğünü ve miladi 1200 yılından sonra İslam ülkelerinde bütün bütün kaldırıldığını; tarihçiler ve her ilimden bahseden yazarlar, bir vakitler felsefenin varlığından bahsetmişlerse de “Kaybolmuş bir kötülük.” şeklinde bahsettiklerini iddia etmekten çekinmiyor!

      İbni Sina ile İbni Rüşd, Arap13 filozoflarının en büyüklerindendir. Birincisi iki İslam devletinde vezir-i azamlık, ikincisi keza iki İslam devletinde kadılar kadısı payelerine nail olmuşlardı. Bu hakikat İslam nazarında felsefenin hor görüldüğünü mü yoksa değerli ve yüce tutulduğunu mu göstermektedir?

      Miladi 1453 yılında İstanbul’u fetheden cennetmekân Gazi Sultan Mehmed Han’ın, Fatih Camisi külliyesinde yaptırdığı tıp medreseleri ortada duruyor; aslında ona da lüzum yok: Bugün camilerin her birinde felsefe kitaplarının okutulmakta olduğunu gözümüzle görüp duruyoruz. Bir ilmin, ibadethanelerde okutulmasına kadar cevaz verilmesi, o ilmin bir ülkeden kaldırılması mı demektir?

      Şimdi, İslam ülkelerinde okutulan felsefenin Avrupa’da rağbette olan felsefe olmadığı bir tenkit sebebi sayılmasın. Renan’nun Müslümanlar arasında kaldırıldığını iddia etttiği felsefe, Arap’tan miras alınan ve şimdi elimizde bulunan felsefedir. Felsefeden “Kaybolmuş bir kötülük.” şeklinde bahseden tarihçiler, yazarlar kimlerdir? Bunu Bay Ernest Renan’ya sorarsak bilinen ve hatırı sayılır bir isim veremeyeceğinden eminiz.

      Makale sahibi der ki: El yazısı ile kaleme alınmış felsefe kitapları parçalandığı için az bulunur olmuştu; astronomi ilminin ise sadece kıbleyi tayin edecek kadar öğrenilmesine izin verilmişti.

      Acaba bu zat, Doğu’da müşrik Tatarlar, Batı’da haçlı bağnazlar tarafından yakılan milyonlarca kitabın kaybolmasını da İslam’ın etkisine mi yüklemek ister? Bay Renan, astronominin öğrenilmesine müsaade edilmesini yalnız kıblenin tayinine hasretse de hiç olmazsa “namaz vakitleri”ni öğrenmek için güneşin ve diğer yıldızların ufuktan ne derece yüksekte bulunduklarını bilmenin de İslam’da yasak olmadığını söyleseydi, hakkımızda bir mertlik göstermiş olurdu!

      Hicri 823 (miladi 1420) yılında Uluğ Bey’in, Semerkand’da yapılmasına teşebbüs ettiği “Rasathane”de otuz sene çalışarak “Uluğ Bey Zîc”i14 meydana getiren ilim adamları, acaba Müslüman değil miydiler? Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir taraftan İspanya ve diğer taraftan Hint sahillerine giden Osmanlı donanmasını, astronomiye dair sadece kıble tayin edecek kadar bilgisi olanlar mı sevk etmişlerdi?

      Voltaire, İsveç Kralı XII. Charles’ın dönemine dair yazdığı eserde, Rusların o zamanki cahilliklerini tasvir ederken şöyle bir fıkracık nakleder:

      Uzun zaman olmamıştır ki güneşin tutulacağını haber verdiği için İran sefirinin kâtibini Moskova’da ahali yapmak istemişlerdi.

      Acaba Bay Renan’nun kanaatine göre, Moskova halkını astronomi bilen bir adamın etrafına sevk eden yine İslam mıydı? Her gün göz önünde duran yüz bin delile karşı, İslam ülkelerinde astronomi öğretimine müsaade edilmediğinden bahsetmek, yıldızların varlığını inkâr etmek kabilinden değil midir?

      Makale sahibi kendi özel keşiflerine devam ederek; O zamandan sonra, İbni Haldun gibi istisnalardan başka, Müsiümanlar arasında geniş fikir sahibi adam çıkmamış ve İslam, ilim ve felseyeyi mahvetmiştir. şeklindeki bencil iddiasını ileri sürmeye cesaret etmiştir.

      İbni Haldun’un çağdaşı olan Sadeddinleri, Seyyidleri ve onlardan sonra gelenlerin isimlerinin sayılması büyük bir kitabın yazılmasını gerektirecek СКАЧАТЬ



<p>13</p>

Namık Kemal, burada, Müslümanlarla Arapları aynı gözle görmektedir. Bundan dolayı Türk oldukları herkesçe bilinen İbni Sina, Farabi ve benzeri bilginlere Arap olarak bakması belki de İslam’a olan hürmetindendir veya o zaman Batı’daki yayınların tesirinde kalmıştır.

<p>14</p>

Zîc: Yıldızların yerlerini ve hareketlerini göstermek için hazırlanmış cetvel.