Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 6

Название: Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-75-4

isbn:

СКАЧАТЬ bir kabahatin cezası olduğunu düşündükçe bu hâl ile avunacağını dahi kestirdi.

      Biraz vakit daha hikâyenin birtakım ilaveleri üzerine karşılıklı konuştuktan sonra yemek vakti geldi. Babasıyla kızı yemeğini yiyerek her biri odasına geldi.

      Artık o gece kızın ne gibi düşüncelerle vakit geçirmiş olduğunu burada anlatmak ve yazmak pek uzun olur.

      Şu kadar var ki kızın, nişanlanma işinde babasını oyalayabilmiş olması üzerine sevinci yerinde ve annesinin kocasına ait hakları, bir şehvet düşkününün ayakları altına atıvermiş olması üzerine de ölümü kendisi davet ettiği düşüncesi ile gerçekten avunmuş olduğu ortadaydı.

      Üçüncü Bölüm

      Baba ile kızın karşılıklı konuştukları gecenin sabahı hava gayet açık, güneş gayet parlak idiyse de mevsim haziran olmak münasebetiyle birkaç günden beri esmeye başlamış olan lodos rüzgârı dinmeyip iki günden beri görülen kuvvetiyle de esmeye devam ediyordu.

      Cuzella, güneşin doğuşundan dört saat sonra yatağından kalkmış ve dünyayı güneşin nuru ile aydınlanmış bulunca tabii kendi gönlü dahi nurlanıp o şevkle bahçeye çıkmıştı. Bahçenin bulunduğu yerden denizin görünmesi şöyle dursun, âdeta onun ayaklarına yüz sürüyorcasına ayak altında kalmış bulunmakla iltifatlı bir bakışını dahi o cihete attı.

      Ne gördü?

      Cartagena koyu iki sahil olarak denizin bir büyük parçasını kolları arasına almış ve koyun girişinden dışarısı ise gözün erişmesi değil, dürbünler ile dahi görülemeyecek kadar genişti. “Hayli şiddetlice” demek olan lodos rüzgârı denizin üzerini köpüklerle donatmış olduğundan bu hâl deniz için en büyük bir süs sayılabilir idiyse de şurada burada, ta en uzak mesafelere kadar deniz üzerinde bulunan kırk elli kadar geminin bazıları beyaz akbabalar gibi süzülüp Cartagena koyuna girmekte ve birtakımı dahi uzaktan geçip kuzeye doğru gitmekteydi ki bunlar ilk bakışta bir zümrüt bahçesi içinde dağınık ve perişan uçuşup gezinen kelebekleri andırıyordu. Ve gemilerin bazısı ise liman içine girip yelkenlerini sarkıtmış ve tayfaları palamar işleriyle meşgul olmakta bulunmuş idi ki insan işbu gemilerin her birini ve her birinin hâl ve şanını birer birer gözden geçirecek olsa üç dört saat vakit geçirebilirdi.

      Cuzella bu eşsiz manzaraya, şöylece bir göz gezdirdi. Kendisini bahçedeki şeyler daha güzel meşgul edebildiğinden yarım saat kadar da bahçe içinde meşgul olup sonra ortalığı henüz yeni ısındırmaya başlayan güneşin ilk tesirlerinden rahatsız olarak yine konağa girdi, odasına çekildi.

      Bir de bu aralık içeriye hizmetçisi Angelino girip kendi çektirisinin reisi Duchan’ın gelmiş olduğunu ve yanına çıkmak istediğini haber verdi ve Cuzella’nın müsaade yüzü göstermekle Duchan kapıdan girip kızı gayet hürmetli bir şekilde selamladı.

      Cuzella: “Nereden geliyorsunuz Sinyor Duchan?”

      Duchan: “İskeleden efendim!”

      Cuzella: “Babam orada mı?”

      Duchan: “Orada efendim, çektiriniz içinde.”

      Cuzella: “Ee, siz ne istiyorsunuz?”

      Duchan: “Pederinizin emriyle geldim efendim.”

      Cuzella: “Ne söyledi?”

      Duchan: “Bu gece Sinyor Pavlos gelmiş de onu haber vermeye geldim.”

      Cuzella: (telaşla) “Pavlos mu?”

      Duchan: “Evet efendim, bu gece gelmiş.”

      Cuzella: “Allah Allah, ne çabuk! Bugün gelen mektubunda daha bu yakınlarda geleceğini yazıyordu.”

      Duchan: “Efendim, altında öyle bir uskuna3 var ki gemi değil kuş, turna! Kendi malı imiş, yalnız kendi seyahati içinmiş. Bir iki gün hava hep aşağıdan estiği cihetle ihtimal ki bu havayı kaybetmemek için yola çıkmıştır. Hem buradan baksanız gemisini görebilirsiniz. Bizim çektirinin pupa cihetinde mavi boyalı, iki direkli, kız gibi bir tekne.”

      Cuzella: “Pekâlâ, işiniz varsa işinizden geri kalmayınız.”

      Duchan: “Başka bir emriniz yok mu efendim?”

      Cuzella: “Hayır Sinyor Duchan, selametle.”

      Reis, yine büyük bir hürmet ve saygıyla Cuzella’yı selamlayıp çıktı. Kız, Duchan’dan sonra biraz vakit daha Pavlos’un böyle, bu kadar çabuk gelişine hayret ederek, sonra nasıl bir merakın zorlaması ile olduğunu kendisi dahi fark edemeyerek herhâlde şu Duchan’ın methettiği gemiyi görmek için üst kata çıktı. Ve dürbünü eline alarak liman içinde her tarafa gezdirerek en evvel kendi çektirisini bulup sonra Pavlos’un uskunasını dahi kestirdi. Bu tekne Duchan’ın methettiği kadar vardı. Su kesimine kadar yeri kırmızıya boyanmış, üst tarafı açık mavi ve yalnız etrafında siyah bir zih4 vardı. Başın, kıçın biçimi gerçekten pek güzel olduğu gibi direkleri cam ile kazınmış olduğundan tertemiz olarak sanki açık kavuniçi renge boyanmış zannolunurdu. Liman ile konağın arasındaki mesafe ancak iki mil kadar olmasıyla limanda bulunan gemilerin içindeki adamlar dahi birer birer fark olunuyordu. Dolayısıyla henüz açık ve sarkık bulunan bir gabya yelkeninden başka, yelkenleri sarmaya çıkmış olan armacıların ayaklarında kar gibi beyaz pantolon, sırtlarında beyaz gömlek ve bellerinde kırmızı kuşak, başlarında parlak şapkalar gerçekten göz alıyordu. Hele gerek yelkenlerin ve gerek tentelerin beyazlığı ve intizamı başka hiçbir gemide görünmezdi.

      Cuzella’nın gemiye hevesi ziyadece olduğundan Pavlos’un gelişinden ne derece sevinmediyse uskunasını seyretmekten o kadar zevklendi. Özellikle bir şeye bu kadar meraklı olanlarda bulunması tabii olan bir nevi rekabet sebebiyle uskunayı kendi çektirisiyle mukayeseye de başladı. İşte bu esnada dürbün, kendi çektirisi üzerinde babasıyla Pavlos’a dahi yetişti.

      Pavlos, İstanbul işi, gayet dar ve mavi pantolonun paçalarını dize kadar çizme içine sokmuştu. Pantolon üzerinde bulunan beyaz bir gömleğin yalnız göğüs tarafı görünüyor, başka yerlerini yine dar ve siyah bir salta5 örtüyordu. Başında nasıl bir şapka olduğunu Cuzella göremedi. Çünkü Pavlos, babasına gösterdiği büyük hürmetten dolayı başı açık bulunuyordu. Babası bir kanepe üzerinde oturmuş ve karşısında bir kanepe daha varken Pavlos yeşil boyalı güzel bir su variline dayanmıştı. Ellerinin telaşlıca hareketlerine bakıldıkça pek mühim bazı şeyler hikâye ettiği görülüyordu. Aralıkta bir koşup babasının ellerini kendi elleri içine alıyor ve sallanan başını da tasdik şeklinde eğiyor ve zaman zaman yalvarmayı anlatan tavırlar ve hareketler gösteriyordu.

      Cuzella bu hâlleri gördükçe memnunca değil, belki nefret ederek Şimdi babam böyle üç dört yüz bin taler sahibi, şanlı şöhretli bir adamın bu kadar alçalırcasına tavrını gördükçe kim bilir ne kadar keyfi gelir! diye düşünmeye başladı. Kızın bu düşüncesi ve gemideki damat ile kayınpederin sohbeti bir hayli vakit devam etti. Nihayet Pavlos ile Alfons ayağa kalktı. Merdivene doğru yürüdüler, indiler. Merdiven altında beyaza boyanmış СКАЧАТЬ



<p>3</p>

Uskuna: Pruva direği kabasorta armalı, grandi direği sübye armalı olan iki direkli yelkenli gemi. (e.n.) 24

<p>4</p>

Zih: Gemi teknesine boydan boya çekilmiş, tahtadan veya madenden yapılmış pervaz. (e.n.)

<p>5</p>

Salta: Yakasız, iliksiz, kolları bolca bir tür kısa ceket. (ç.n.) 25