Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar. Ахмет Мидхат
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar - Ахмет Мидхат страница 4

Название: Hasan Mellah yahut Sır İçinde Esrar

Автор: Ахмет Мидхат

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-75-4

isbn:

СКАЧАТЬ style="font-size:15px;">      Alfons: “Acayip, ya kime olacak? Demek oluyor ki Pavlos’un senin ayaklarına kapanacağından dolayı canın sıkıldı…”

      Cuzella: “Estağfurullah…”

      Alfons: (lakırtısının arasını kesmeyerek) “Darılma ayol, darılma. Pavlos seni o kadar seviyor ki senin de ayaklarına kapanmak değil, hatta secde bile eder. Lakin gerçek söylüyorum, bu kadar da taş yürekli olma. Yüreğin biraz merhametli olsun. Artık sana Pavlos da kendisini sevdiremezse başka kim sevdirir?”

      Cuzella: “A babacığım, niçin böyle söylüyorsunuz? Ben henüz gelin olacak kız mıyım?”

      Alfons: (sırıtarak, yılışarak) “Maşallah, maşallah, gelin olabilecek kızsın. Sen o Fransız âdetlerini kitaplarda okuduğun için böyle söylüyorsun. Ama işin içinde fark var. Oralar, kuzey memleketleri, soğuk yerler olduğu için on beş yaşında koca kızlar henüz çocuk sayılırlar ve gerçi çocukturlar. Lakin burada bizim Cartagena kasabasının havasına göre on beş yaşında bir kız tam gelinlik olur. Mısır’a filana gitsen on beş yaşındaki kızları kucaklarında bir de çocukla bulursun. Zira oralarda dokuz yaşındaki kızlar gelinlik olur. Bilmez miyim ya? A kızım, gezmediğim yer mi kaldı? Güneye doğru inildikçe kızlar daha tez yetişir. Hemen diyebilirim ki Hind’e gitsen dört yaşında kızların bile gelinlik olduğunu görürsün. Ama bu da pek mübalağa olacağı için söylemem.”

      Cuzella: “İsterseniz onu da söyleyiniz. Âlem benim neme lazım. Ben kendime bakarım.”

      Alfons: “Gerçi âlem sana lazım olmazsa bile sen âleme lazım olursun. Lazım olmamış olsan (sırıtarak) zavallı Pavlos bu kadar yanar tutuşur muydu? Herif bir nişan kabul ettirip bir de bizim tarafımızdan almak için icap ederse ayaklarıma da kapanacak. Pavlos gibi bir adam benim ayaklarıma kapansın?.. Dört yüz bin taler sermayeli bir adam!”

      Cuzella: “Aman, Allah’ı severseniz bu lakırtıyı artık bırakınız. İşte yine içim sıkılıyor. Üstüme bir fenalık gelecek.”

      Alfons: “Lakırtıya dikkat etmezsin ki! İşte o iç sıkıntısına bundan iyi ilaç mı olur? Özellikle bizim Sinyor Pavlos gibi üç dört yüz bin taler sermayeli, bu kadar büyük bir ticaret sahibi bu…”

      Cuzella: (babasının sözünü keserek) “Söyler, söyler, hep sermayesini söylersiniz. İstemem efendim, ben kocaya varmayacağım.”

      Alfons: “Anladım, anladım, bu fikirlerin de nereden geldiğini anladım. Seni rahibeler elinde terbiye ettirdiğime hata etmişim.”

      Cuzella: “Rahibeler elinde…”

      Alfons: (lakırtısını bırakmayarak) “Sana kocaya varmamak fikrini onlar vermişlerdir. Lakin sen onların fikrine bakarsan aldanır ve sonra pişman olursun. Hiçbir rahibe yoktur ki kocaya varmamak için söz vermiş olduğuna pişman olmasın. Bak, hangi rahibeyi istersen göster. Hazır ben de bekârım ya… Eğer bir kolayını bulup da bana varmaya razı etmezsem şu kara bıyıklarım insan bıyığı sayılmasın da kedi bıyığı sayılsın. A kızım, dünyayı ben senin kadar mı biliyorum ya? Senin vefat etmiş olan öğretmenin Sipros’u da görmedin mi? Hâlini işitip anlamadın mı? Nihayet sevgilisinin aşkıyla verem olup gitmedi mi? Şimdiki Marie de ihtiyar vallahi… Hey canım hey! Biz çok dünya gezdik, biliriz.”

      Cuzella: “Elverir babacığım, elverir.”

      Alfons: (sevinerek) “Evet, imana geldinse elbette elverir. Ben de bu kadar uzun lakırtıları seni yola getirmek için söylüyordum. Demek oluyor ki Pavlos gelip de (sırıtarak) şöylece elini uzattığı zaman artık elini çekmeyeceksin ha!”

      Cuzella: “Anladım, siz beni de annemin yanına göndereceksiniz.”

      Alfons: (yüzü değişerek) “Vay, bu lakırtı neden gerekti? Hâlâ Pavlos’a merhamet etmedin demek.”

      Cuzella: “Ben Pavlos filan tanımam.”

      Alfons: “Pekâlâ, tanımamış ol. Lakin benim seni annenin yanına göndereceğimi hangi sebebe dayanarak düşündün?”

      Cuzella: “Ya bir saatten beri zehirlediğin elvermedi mi?”

      Alfons: (yüzü bütün bütün değişerek) “Ha, bak kızım, mademki lakırtıyı sen açtın biraz da ondan bahsedelim. Ben anneni zehirlemedim ki seni de zehirleyim. Anneni koca bir namus yolunda kurban etmek lazım geldi de göğsüne bıçağı sokarak kurban ettim. Bir İspanyol’un elinden gelebilecek hizmet budur. Senin için bu hizmeti ancak kocan olacak zat ifa edebilir. Zira bilirsin ki dünyada her şaka makbuldür; yalnız ırz, namus hususunda laubalilik bile çekilemez. Kocaların elinde bu konuda büyük bir salahiyet vardır.”

      Cuzella: “Ah, anneciğim keşke beni de beraber götürmüş olaydı!”

      Alfons: “Hayır kızım hayır, çocukluk etme. Kendini sıkma. Mutlaka yüreğine kahır koymak için başka hiçbir şey bulamadın da annen mi kaldı? Sana işte babaca, hem gayet ciddi olarak söylüyorum ki Pavlos’u mahrum etmeyelim. Âdeta elden kaçırmayalım. Her zaman ele girer şey değildir kızım.”

      Cuzella: (hususi bir tavırla) “Ben de size gayet ciddi olarak söylüyorum ki bu işte benim üzerime varmayacaksınız. Pavlos gelip de nişan işini teklif edecek olursa işi benim arzuma bırakacaksınız. Ben nişanlanacağım zamanı da bilirim gelin olacağım zamanı da.”

      Cuzella bu son lakırtıları pek ciddi bir tavırla söyleyip de cevap beklediğini anlatır ve belki bu söze mutlaka kesin bir cevap vermesini kesin olarak ister bir yolda babasının yüzüne baktığı zaman Alfons’un bir aralık kızının bu dereceye kadar ileriye varmasına kızacağı geldi ise de henüz on beş yaşında bulunup altı aydan beri dahi kendisince bilinmeyen bir sebepten dolayı iç sıkıntısına uğramış olan kızının, hemen birdenbire üzerine varmanın ve onu evlenmeye zorlamanın uyamayacağını da hatırlayarak “Ben de mutlaka bu defa olsun diye ısrar etmiyorum a kızım. Evlilik her hâlde senin isteğinle olacaktır. Ne zaman istersen o zaman icabına bakarız. Lakin bu defa Pavlos’a o kadar soğuk bulunmamanı talep değil, rica ederim.” dedi ve kız dahi hazır babasını bu kadar yumuşatmış iken bütün bütün ret cevabı verip de kızmamasını düşünerek “Bu müsaadenize teşekkürler ederim. Her şey vaktiyle olur. Vakti gelince sizin teklifinizden evvel ben ricaya başlarım.” diye işi tatlıya bağlayıverdi.

      Bu karşılıklı konuşma ve barışmadan sonra kız ile babası karşı karşıya oturup dereden tepeden bir miktar konuştular. Lakin sözün gelişi (saik-i kelam), sözleri sevk ede ede yine kızın annesinin ne şekilde ve ne sebeple öldüğüne kadar sevk etti.

      Alfons, Cuzella’nın bu işe pek ziyade ehemmiyet verdiğini görünce belki kıza gelen yürek sıkıntısının annesinin ölümü meselesinden doğmuş bir şey olduğu düşüncesiyle bu konuda kızı tatmin etmek azmine düştü. Dedi ki:

      Alfons: “Zannıma göre annenin ölüm sebebini pek merak ediyorsun.”

      Cuzella: “Merak edilmeyecek bir şey midir?”

      Alfons: “Pekâlâ kızım. Dünyada benim senden başka ne sırdaşım vardır ne de bir kimsem. Bu durumu sana hikâye etmezsem başka kime hikâye ederim? Ben ömrüm müddetince iki kimseyi sevdim. Birisi annendi, birisi sensin. СКАЧАТЬ