Bağrı Yanık Ömer. Mahmut Yesari
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bağrı Yanık Ömer - Mahmut Yesari страница 4

Название: Bağrı Yanık Ömer

Автор: Mahmut Yesari

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-29-7

isbn:

СКАЧАТЬ Efe taşları kıracakmış gibi topuklarını yere vuruyordu:

      “Sen yüz veriyorsun! Sen yüz veriyorsun! Senden yüz bulmasa gelemez.”

      “Sen gene kavga arıyorsun…”

      “Senin bir suçun yok!..”

      Bakır Efe bunu söyler söylemez ilerledi. Emine’yi saçlarından yakalayıp dövecek, yerlerde sürüye sürüye tekmeleyip tokatlayacaktı. Fakat karısına fazla yaklaşmadı, geriledi.

      Ömer, aralarına girmiş, küçük ellerini uzatarak yalvarıyordu:

      “Buba… Etmeyindi… Etmeyindi Efe!”

      Bakır Efe’nin, dirseğine vurulmuş gibi kalkan eli düşüvermişti.

      “Ömer… Sen git… Bağda biraz dolan… Haydi Ömer, sıyrıl ayaklarımın dibinden… Var, dolaş…”

      Ömer boynunu bükmüş, gözleri nemli, babasına bakıyordu. Efe’nin fazla zıddına gitmenin çocuk aklı ile bile fenaya varacağını anlamış, korkudan sesini çıkarmıyordu. Dizleri titreye titreye gitti, iç avlunun kapısını açtı, dışarıya çıktı. Fakat bağa doğru yürümedi, orada, kapının yanında, tümsek taşların üzerine oturdu, başını duvara dayadı.

      O çıkar çıkmaz müthiş bir tokat şakırtısı ve tiz bir kadın çığlığı kopmuş, taş avluyu akislerle doldurmuştu. Ömer, yüreği ağzında, alt dudağı titreyerek korkak korkak bakındı, elini göğsüne bastırdı, çarpınan kalbini sıktı. Gözlerinden sessizce dökülen iri taneler, yanaklarında pırıltılı birer iz bırakarak çenesinden mintanına damlıyordu. Taşlıkta tokatlar, tekmeler hiç durak, ara vermiyor, Emine’nin feryatları kâh yorgun bir soluk gibi çıkıyor kâh acı bir boğukluk alıyordu. Ömer, daha fazla dinleyemedi, kalktı gözlerini sile sile bağın yolunu tuttu, kapının yanında oturup dinlediğini, duyduğunu anasının bilmesini istemiyordu, zaten buna babası da kızacaktı.

      Ömer bağın ortasında avare dolaşıyordu. Güneş gölgelerle kütükleri taraya taraya çekilmişti. Gökyüzünün esmerliği gittikçe koyulaşıyor, kurşunilikler kararıyordu. Bu sinsi sinsi basan akşam karanlığı, bağın boşluğu, ıssızlığı, vahşi bir ıslık gibi ovayı kıvrıla kıvrıla dolaşan rüzgâr, Ömer’i korkutmuyordu.

      Korku hissinin kalbine gelebilmesi için başka şeyler düşünmemesi lazımdı. Hâlbuki o, küçük kafası göğsüne düşmüş, hayalindeki seslere dalmıştı. Dayağı yiyen anası değil Ömer’di… Kalbi kırılan Emine değil Ömer’di…

      Eve erken dönmek istemiyordu. Anası gözlerini kurutsun, berelerini sarsın, yüzene renk gelsin, Ömer, o zaman karşılarına çıkacaktı. Ömer, anasını gözleri çakmak çakmak, kolları bacakları yara, tırmık içinde görmeyi içi götürmüyordu. O vakit babasına diş biliyordu fakat bu da çok sürmüyordu çünkü babasını sevmiyor değildi ki…

      Ömer döneldi durdu, dolaştı, ağıllara dönen sürülerin çan sesleri ovaların esrarlı sessizliğini çınlatırken Ömer, eve doğru yürüyordu.

      Bakır Efe iki eli arkasında, geniş adımlarıyla dış avluyu arşınlıyordu.

      “Nerede kaldın be Ömer?”

      “Bağın alt başına kadar uzandım da…”

      “Kuruntuya saldın bizi…”

      Ömer, küskün küskün duruyordu, cevap vermedi.

      “Haydi, anan siniyi hazırladı, çorba soğumasın…”

      Ömer sininin kenarında anasıyla babasının ortasına oturmuş, vakit vakit anasına bakıyor ve bu bakışlarla onun yüreğindeki zehirleri içmek, sızıları dindirmek istiyordu.

      2

      Bakır Efe’nin hakkı vardı; Efe yerden göğe kadar haklıydı. Emine’ye kaç kere söylemiş, Ayşe kahpesini eve sokma, yanına varma, yüz çevir, konuşma diye sıkı sıkı tembih etmişti. Emi-ne’ninki münasebetsizlikti. Ayşe’nin ne kahpe ne oynak ne fettan, cıvalı olduğunu da herkesten iyi biliyordu. Ona yüz vermesi hatta eve çağırması kocasının damarına basmaktan başka bir niyetle değildi. Emine kocasını çileden, dinden, imandan çıkarmak için elinden geleni yapıyor, fırsat kaçırmıyordu. Bakır Efe de fark etmişti… Azdıkça azıyor, Emine’ye bir ettiğini bırakmıyordu. Hacı Şakirgillerin güveysi Sarı Süleyman artık diline dolamıştı, üste üstlük kim bilir neler de uydurup bire bin katacaktı.

      Bakır Efe, dövmekle değil öldürse Emine’den hiddetini alamayacaktı. Canına tak demişti. Emine’den ayrılacaktı. Bakır Efe bu ayrılmanın kolay olmadığını biliyordu. Emine ile evlendikleri zaman bütün malları birleştirmişlerdi. Sonra bazılarını satmışlar, yerine bir başka bağ, başka tarla almışlardı. Emine’nin Aldağ eteklerindeki ağılını bozmuşlar, davarları bir dam altında toplamışlardı. Yalnız tarlalar, bağlar, bahçeler değildi, çarşıdaki dükkânlarla, kasabadaki evler de hep böyle birbirine karışmıştı.

      Bunları ayırmak, arada hak geçirmemek mesele idi. Bakır Efe, bütün bu müşkülleri, bütün bu güçlükleri düşündükçe keyifleniyor, için için seviniyordu. Çıkacak güçlük, pürüz ve ilişik nispetinde, iki tarafın davası ateşlenip alevlenecekti. İki taraf da her ne bahaya olursa olsun bu işten ayrılmak isteyeceği için adam sen de diyecekti ama arada menfaati olanlar, bütün anlaşma yollarını keseceklerdi. Bakır Efe’nin sevindiği de bu idi. O bütün müşküllere omuz silkecek, bütün zararları sineye çekecek, neden fedakârlık etmek lazımsa edecekti ve buna karşılık bir… Bir tek şey isteyecekti: Ömer’i…

      Ömer onda kalacaktı… Bakır Efe düşüncelerini hep bu ibre üzerinden yürüterek ayar ediyor, ona göre istikamet veriyordu. Evvela tasavvurunu açmadı. Karısından korkmuyordu. Yalnız onun vaktinden evvel haber alınca bazı teşebbüslere kalkışmasından endişe ediyordu. Hatta Emine’nin şüphelenmemesi için mülayim davranmaya bile karar vermişti. Muvaffak olmak için de hiddetini yenecek, dişini sıkacaktı.

      Bakır Efe akşamları eve çok geç gelmeye başlamıştı. Eşe dosta gitmiyor hatta kahveye, çarşı pazara bile uğramıyordu. Ya bağda bir çınarın gölgesinde ya bir tarlada ağaç dibinde oturuyor, uçsuz bucaksız düşüncelere dalıyordu.

      Emine’ye “Boş ol!” deyip kapı dışarı etmek işten değildi fakat Ömer o zaman daha beş yaşında idi. Kadı, Ömer’in yedisine kadar Emine’nin yanında kalmasına hükmedecekti.

      Lakin Bakır Efe, bu iki sene içinde Ömer’siz ne yapacaktı? İşte asıl buna bir çare bulmak lazımdı. Emine’nin Fakı Hasan’ın kızı Ayşe ile konuşmasını hoş görmemekle beraber, için için seviniyordu. Kıvrak Ayşe ile düşe kalka eninde sonunda Emine de kötü yola dökülecekti. Bir yol başı havalandı mı artık gözüne ne çocuk görünürdü ne yurt ne ocak…

      Bakır Efe, kadıya varıp derdini açmak için fırsat kolluyordu. Günlerce, haftalarca düşündükten sonra kararını verdi. Emine’nin başında esen kavak yelleri büsbütün azsın, dalgalansın, kudursun diye onu kendi havasına bırakmak en kestirme yoldu. Bakır Efe’nin kararını, niyetini bilmeyenler Emine’nin, meydanı СКАЧАТЬ