Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih. Zekeriya Akman
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih - Zekeriya Akman страница 3

Название: Osmanlı’da Devlet Tekke Münasebetleri - Meclis-i Meşâyih

Автор: Zekeriya Akman

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6865-37-2

isbn:

СКАЧАТЬ ile ilgili bazı düzenlemeler yapılmış ve tarikatlar üzerinde devlet idaresinin kontrolü sağlanmaya çalışılmıştır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde yapılmış olan bu düzenlemeler bir süreç içerisinde devam etmiş, devlet ve halk arasında bir ara kuruluş işlevi gören tekkelerin idaresi için de 1866 yılında Meclis-i Meşâyih kurulmuştur. Yeni kurulmuş olan bu meclis idari yönden şeyhülislamlık makamına bağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nde on dokuzuncu yüzyıla kadar genel manada tekke ve tarikatların üzerinde devletin hâkimiyeti olmasına rağmen, bu yapıyı kontrol ve doğrudan müdahale eden bir kurum bulunmamaktaydı. XIX. yüzyıla girerken, tarikat çevrelerinde ve tekkelerde çeşitli sorunlar ortaya çıkmıştır. Tarikatlar arası problemler, yetersiz kişilerin şeyhlik görevini üstlenmesi, bazı dergâhlarda dine aykırı davranışların meydana gelmesi gibi çok sayıda sorun bu camiada bazı ıslahatların yapılmasını zorunlu kılmıştır.15 Toplumun belli kesiminin kendi meselelerini, bizzat yine kendilerinin çözmesi yönünde bir hedefi gaye edinen meclislerden biri olarak, tekkelerin tarikat usullerine göre idarelerini temin etmek amacıyla Meclis-i Meşâyih kurulmuştur. Meclis-i Meşâyih’in üyeleri tarikat camiası içerisinden belirlenmiş kişilerden seçilmiştir.

      Meşihat makamı, Osmanlı devlet idaresinin idari yapısı içerisinde büyük öneme sahip olan ve şeyhülislamın başında bulunduğu kurum için kullanılan bir tanımdır. Kelime anlamı olarak yaşlı, bilge, reis manalarını taşıyan “şeyh” kelimesinin İslam’a izafesi ile oluşan, hicri 5. ve miladi 10. asrın ikinci yarısında ortaya çıkan “şeyhülislam” tabiri, fukaha arasındaki tartışmalı konuları çözüme bağlayan uzman âlimler için bir yüceltme ve şeref unvanı olarak kullanılmıştır. İslam tarihi boyunca pek çok şeref unvanı, iktidar sahipleri tarafından kullanılmış fakat şeyhülislam tabiri sadece ulema ve din mensupları için kullanılmıştır. Osmanlılar’dan önceki İslam devletlerinde de şeyhülislam tabiri bazı şahsiyetler için kullanılmıştır.16 Fakat Osmanlılar’da olduğu gibi ilmiye sınıfının en yüksek resmî makamında bulunan kişi şeklinde olmamıştır. Osmanlı öncesinde bu tabir, daha çok fetva verme kabiliyetindeki dinî ve ilmî bilgilere sahip kişiler için kullanılmıştır.17

      Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren, fetva verme görevini üstlenen ve bu manada görüşleri devlet yönetimi tarafından kabul gören şahıslar olmuştur. Fakat ilk dönemde bu kişilerin bütünü müftü unvanıyla anılmışlardır. Kaynaklarda, Osman Bey’in kayınpederi Şeyh Edebali’yi müftü olarak tayin ettiği yer almaktadır.18 Bu nedenle Osmanlı Devleti’nin ilk müftüsü ve şeyhülislamı Şeyh Edebali olarak kabul edilmektedir. Bu tarihlerde müftü ve şeyhülislam tabiri aynı şeyi ifade etmiş ve birlikte kullanılmıştır.19 Osmanlı Devleti’nde, kuruluşundan on altıncı yüzyılın ortalarına kadar dinî örgütlenme alanının en yüksek makamını kazaskerlik temsil etmekteydi. Fakat bu dönemden sonra şeyhülislam unvanıyla görevlendirilen başkent müftüleri, ilmiye teşkilatının başına geçmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde, İstanbul müftülüğüne bu unvan verildikten sonra, tarihî süreçte bu kurum için meşihat makamı, bab-ı meşihat, meşihat dairesi, meşihhat-ı İslamiye, bab-ı fetva gibi isimler kullanılmıştır.20 Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlık unvanını ilk kullanan kişi Molla Fenari olarak bilinmektedir.21 Bazı kaynaklarda, bu unvanın ilk defa I. Murat döneminde, Elvan Fakih’e verildiği de yer almaktadır. Şeyhülislamlığın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Kaynaklarda farklı kişiler için bu vasfın ilk defa kullanıldığına dair bilgiler bulunmaktadır.22 İstanbul’un fethinden sonra, burada fetva veren müftülerle bu müessesenin başladığı ve göreve, kadılık vazifesi ile birlikte Hızır Bey’in getirildiği bilgisi bazı kaynaklarda yer almaktadır.23

      Osmanlı Devleti’nde şeyhülislamlık bir kişiden ziyade, içerisinde çok sayıda görevlinin çalıştığı bir teşkilat hâline gelmiştir. Bu teşkilatta ilim ile uğraşan âlimlerin yanı sıra, dinî görevler üstlenmiş olan müftü, kadı, müderris, imam-hatip, vaiz, na’kibu’l-eşraf ve meşâyih gibi dinî ve ilmî vazifeleri olan kişiler yer almıştır.24

      Osmanlı Devleti’nde, şeyhülislamlık makamına, kuruluşundan 1920’ye kadar 129 kişi tayin edilmiştir. 1920 de bu makama son tayin edilen kişi Mehmet Nuri Efendi’dir. Devletin kuruluş döneminde, şeyhülislamlar “kayd-ı hayat”, yani ömürleri süresince bu makama tayin edilirlerdi. Ancak istifa etmeleri hâlinde görevlerinden ayrılırlardı. İlmî eserleri ve şahsiyetleriyle kendilerini kabul ettiren şeyhülislamlar, bazen en sert padişahları bile tesirlerine alarak, doğru yolu göstermek için onlara ters gelecek ifadeleri söylemekten çekinmemişlerdir.25

      Osmanlı Devleti’nde, şeyhülislam ve başında bulunduğu kurumun yetki ve nüfuzu, ilk başlarda çok olmasına rağmen bu durum zaman içerisinde değişiklikler göstermiştir. On dokuzuncu yüzyıla kadar siyasi, sosyal ve kültürel hayatta önemli bir yetkiye sahip olan meşihat kurumu bu dönemden sonra başlayan yenileşme hareketleri doğrultusunda, nüfuzunu kademeli bir şekilde kaybetmiştir. II. Mahmut ve Tanzimat dönemlerinde yapılan reformlar neticesinde faaliyet alanları sınırlandırılmıştır. Bu dönemde kurulmuş olan Şura-yı Devlet nedeniyle şeyhülislamlık kaza-i yetkilerinin bir kısmını kaybetmiştir. Tanzimat Dönemi’nde başlayan laikliğe gidiş süreci içerisinde, 1876 yılında Kanun-i Esasi’nin kabulüyle meşihat makamı nezaret şeklinde kabul edilmiştir. Fakat şeyhülislamlık makamına yapılacak atama yetkisi padişaha bırakılarak diğer nezaretlerden farklı tutulmuştur.26 Tanzimat Dönemi’nde mahkemeler Adalet Nezaretine bağlanmış, sadece şeri mahkemeler şeyhülislamlık makamına bağlı kalmıştır. Yine bu dönemde Maarif Nezaretinin kurulmasıyla şeyhülislamlık makamının kontrolündeki eğitim görevi sınırlandırılmış, kuruma sadece medreseler bağlı kalmıştır. 1916 yılında ise meşihat makamının görev alanında daha da çok sınırlandırmaya gidilmiştir. Şeri mahkemeler Adalet Nezaretine, medreseler de Maarif Nezaretine bağlanmıştır.27

      Osmanlı Devleti’nde, şeyhülislamlık müessesesinin kurulmasının amacıyla ilgili farklı kanaatler bulunmaktadır. Müsteşriklere göre Osmanlı padişahları Memluklu sultanlarının yanında bulunan Abbasi halifesinin sahip olduğu dinî otoriteyi taklit etmişlerdir.

      Bir kısım Batılı araştırmacının iddiasına göre de Osmanlılar, Bizans’ta bulunan ekümenik patrikliğini örnek alarak bu kurumu oluşturmuşlardır. Fakat bu iddialar kurumun kuruluş amacını izah etmekten uzaktır. Şeyhülislamlık teşkilatının kuruluşu, dinî alanı kontrol etmek ve bu bağlamda ortaya çıkan aykırı görüşlerin önüne geçmek adına, dünyevi iktidarın yanında halkın dinî duygularını temsil edecek bir kuruma ihtiyaç duyulmasının neticesinde kurulmuştur. Osmanlı padişahları, yapmış oldukları icraatların dine uygunluğunu kontrol edecek bir makama ihtiyaç duymuşlar ve bunun neticesinde de meşihat makamı ortaya çıkmıştır.28

      Şeyhülislamlık makamı, Osmanlı devlet teşkilatı içerisinde önemli bir yere sahiptir. Devletin ilk dönemlerinde nüfuzu diğer kurumlarınkinden fazladır. Fatih Kanunnamesi’nde СКАЧАТЬ



<p>15</p>

Tarikatlarda bu dönemde meydana gelen bozulmalar ile ilgili bkz. Gündüz, age., s. 165-180.

<p>16</p>

Abdülkadir Altınsu, “Osmanlı Şeyhülislamları”, Ankara, 1972, s. 13.

<p>17</p>

Sadık Eraslan, “Meşihat-ı İslamiyye ve Ceride-i İlmiye”, Ankara, 2009, s. 14.

<p>18</p>

Ali Emirî, “Meşihat-ı İslamiye Tarihçesi”, İlmiyye Salnamesi, İstanbul, 1334, s. 315-316.

<p>19</p>

H. Gazi Yurdaydın, “İslam Tarihi Dersleri”, Ankara, 1971, s. 100.

<p>20</p>

Zekeriya Akman, “Osmanlı Devleti’nin Son Döneminde Bir Üst Kurul Daru’l-Hikmeti’l İslamiye”, Ankara, 2009, s. 20; Behlül Düzenli, “İstanbul Müftülüğü Kütüphanesinde Bulunan Meşihat Fetvaları”, basılmamış yüksek lisans tezi, İstanbul, 1995, s. 9.

<p>21</p>

Ziya Kazıcı, “İslam Müesseseleri Tarihi”, İstanbul, trs., s. 160-161.

<p>22</p>

Tayyip Gökbilgin, “Osmanlı Müesseseleri Teşkilatı ve Medeniyet Tarihine Genel Bakış”, İstanbul, 1972, s. 107.

<p>23</p>

Ahmet Mumcu, “Divan-ı Hümayun”, Ankara, 1971, s. 56; Esra Gündüz, “Osmanlı Devleti’nde Şeyhülislamlık Kurumu”, basılmamış yüksek lisans tezi, Eskişehir, 1992, s. 49.

<p>24</p>

Zekeriya Akman, age., s. 20.

<p>25</p>

Bursa kadısı da olan Molla Fenari, Yıldırım Bayezid’e karşı koymuş ve Karaman’a gitmiştir. Fakat Yıldırım Bayezid, gönlünü alarak onu Bursa’ya geri getirmiştir. Molla Feneri Fatih’e acı sözler söyleyerek bazı uygulamalarını tenkit etmiştir. Zembilli Ali Efendi ise İkinci Bayezid’in görüşme talebini reddetmiş ve Yavuz Sultan Selim’in idam hükmü verdiği bazı kişileri savunarak onları kurtarmıştır. Yusuf Hallaçoğlu, “XIV-XVII. yüzyıllarda Osmanlılar’da Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı”, Ankara, 1998, s.149.

<p>26</p>

Kramers, J. H., “Şeyhülislam”, İA, XI, İstanbul 1964, s. 488.

<p>27</p>

Zekeriya Akman, age., s. 20-21.

<p>28</p>

Fuat Köprülü, “Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri”, İstanbul, 1985, s. 212; İsmail Hami Danişment, “İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi”, İstanbul, 1971, V, s. 110; Ramazan Boyacıoğlu, “Tarihî Açıdan Şeyhülislamlık, Şer’iye ve Evkaf Vekâleti”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas 1996, I, s. 162.