Название: David Copperfield
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6485-50-1
isbn:
“Mösyö Peggotty! Siz Nuh’un gemisine benzer bir yerde oturduğunuz için mi oğlunuza Ham ismini verdiniz?”
“Ona bu ismi koyan ben değilim mösyö! Bu ismi ona pederim ve denizde boğulan erkek kardeşim Joe verdiler.”
Biraz şaşkın bir hâlde tekrar dedim ki:
“O hâlde küçük Emily sizin kızınızdır.”
“Hayır, onun babası kayınbiraderim Tom’dur; denizde boğuldu.”
Daha ziyade sormanın güç olduğuna karar verdim. Fakat bazı şeyler daha öğrenmek istiyordum. Yine Mösyö Peggotty’ye çocuğu olup olmadığını sordum. Hafifçe gülümseyerek cevap verdi:
“Hayır, Mister David. Ben bekârım.”
“Bekâr mı?! O hâlde bu iş işleyen hanım kim?”
“O, Madam Gummidge’dir.”
Dadım bu anda benim susmamın daha iyi olacağına hükmetti ve bana o kadar manidar bir bakışla baktı ki odama gidinceye kadar ağzımı açmadım. Dadım odaya kadar bana refakat etti. Anlattı ki erkek kardeşi, Ham’la Emily’yi evlatlığa kabul etmiş. Madam Gum-midge de Mösyö Peggotty’nin sefaletten ölen bir arkadaşının zevcesi imiş. Ev sahibinin alicenaplığı beni pek mütehassis etti. Denizin, rüzgârın gürültüsü içinde uyudum. Gemiyi dalgaların alıp götürmesinden korktum, fakat gemide Mösyö Peggotty’nin bulunması bana emniyet verdi.
İstiridye kabuklarıyla çerçeveli aynayı güneş parlatır parlatmaz kalktım, küçük Emily ile beraber deniz kenarında çakıl taşı toplamak için dışarı çıktım. Küçük Emily’ye “Siz hakiki bir küçük denizcisiniz.” dedim.
Şiddetle cevap verdi:
“Hayır! Ben denizden korkarım.”
Bitmez tükenmez dalgalara cesurane bakarak tafrafuruşça11 cevap verdim:
“Ben korkmam!”
Emily mukabele etti:
“O çok fenadır. Bir gün onun ev kadar büyük bir gemiyi parçaladığını gördüm ki…”
“Belki içinde pederiniz bulunuyordu…”
“O pederimin bulunduğu gemi değildi. Zaten ben pek küçüktüm. Babamı hatırlayamıyorum.”
Bir taraftan hayvanat kabukları arıyor, bir taraftan onun benden talihsiz olduğunu düşünüyordum; çünkü o, hem annesini hem babasını kaybetmişti.
Biraz zaman sonra dedim ki:
“Amcanız Mösyö Peggotty bana iyi bir adam gibi görünüyor.”
O, haykırdı:
“Evet iyidir! Onun için isterim ki bir leydi olayım ve ona elmas düğmeli, havai mavi renkli bir elbise, nankin12 bir pantolon, kırmızı kadife bir yelek, üç köşeli bir şapka, bir altın saat, bir gümüş pipo ve altınla dolu bir kese vereyim.”
Her ne kadar nimetşinas yeğeninin kendisi için temenni ettiği elbise içinde Mösyö Peggotty’nin rahatsız olacağına kani idiysem de derhâl onun bütün bu hazinelere layık olduğunu söyledim.
Çakıl taşı ve hayvan kabuğu toplamakta devam ettik. Bir saat sonra eve geldiğimiz zaman Madam Gummidge’in ağladığını görerek şaşırdık. Mösyö Peggotty sükût içinde derin bir şefkatle ona bakıyordu. Kadın küçük odasına çekildiği sırada başını sallayarak “Eskisini düşünüyor!” dedi.
Kimi murat ettiğini anlamadım. Ta ki gece yatacağımız zaman Peggotty bana Madam Gummidge ne vakit kocasını düşünerek ağlarsa biraderinin müteessir olduğunu anlattı.
On beş gün, arzumun hilafına, pek çabuk geçti. Ham bize gemileri gezdirdi. Hatta bizi denizde dolaştırdı. Küçük Emily yanımdan ayrılmıyordu. Avdet zamanın geldiğini görünce hakikaten keder ettim.
IV
Gaybubetim13 esnasında evimi pek az düşünmüştüm. Lakin eve dönmek üzere yola çıkar çıkmaz, orasının, beni himaye eden, bana dost olan annemi bulacağım bir yuva olduğunu hissettim.
Sevincime Peggotty’yi de iştirak ettirmeye çalışıyor, lakin onun beni can sıkıntısıyla dinlediğini görerek hayrette kalıyordum.
Nihayet beni Yarmouth şehrine götüren posta arabasını çeken beygirin ağır adımlarıyla evimize vasıl olduk. Tanımadığımız bir hizmetçi kapıyı açtı. Peggotty’ye endişe ile “Annem daha gelmedi mi?” dedim.
Tereddütle cevap verdi:
“Evet, Mister David geldi. Lakin… Size bir şey söyleyeceğim”
Beni mutfağa sürükledi. Kapısını kapadı. Beni büyük bir korku almıştı.
“Niçin annem bizi karşılamadı. Acaba hasta mı?”
Sevgili Peggotty beni kolları arasına aldı. Gözleri yaşla doldu. Ona haykırdım:
“Ölmedi ya?”
“Hayır.” dedi ve nefes nefese oturdu, endişe içinde onun yüzüne bakıyordum.
“Sevgili yavrum! Size daha evvel söylemeliydim. Lakin cesaret edemedim. Sizin yeni bir babanız var.”
Rengim uçtu, titreyerek kekeledim:
“Yeni bir baba mı?.. Ben onu görmek istemem!”
“Ya annenizi?”
Büyük salona gitmeye razı oldum. Orada annemi gördüm. Evvelce kendinden bahsettiğim erkekle yan yana ateşin karşısında oturmuşlardı. Annem yerinden fırladı. Bu esnada arkadaşı ona dedi ki:
“Ne oluyorsunuz Clara’cığım, biraz kendinize hâkim olunuz.”
Sonra Mösyö Murdstone (Sonradan öğrendiğime göre ismi Murdstone imiş.) bana dönerek elimi sıktı, sıhhatimi sordu. Ben annemin muhabbetle boynuna sarıldım. O da beni şefkatle bağrına bastı ve hemen içeri girdiğim zaman meşgul olduğu işini eline aldı; çünkü biliyordum ki o erkek her ikimizi tetkik ediyordu.
Buradan kurtulur kurtulmaz merdivene koştum; odama çıktım; odada her şey değişmişti. Ben daha ötede yatacaktım. Mahzun mahzun avluya indim. Avluda o zamana kadar boş duran köpek yuvasında vahşi bakışlı, “onun” saçları gibi siyah tüylü bir köpek vardı. Eğer kalın bir zincirle bağlı olmasaydı bana saldırırdı.
Yatağımın nakledilmiş olduğu odaya döndüm. Mahzun mahzun içeri girdim, arkamdan köpek havlayıp duruyordu. Yatağımın üzerine oturdum, uyuyuncaya kadar düşüncelerime daldım. СКАЧАТЬ
11
Tafrafuruş: Yüksekten atan, böbürlenen. (e.n.)
12
Nankin: Deve tüyü rengi Çin bezi. (e.n.)
13
Gaybubet: Yokluk. (e.n.)