12 yıllık esaret. Соломон Нортап
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу 12 yıllık esaret - Соломон Нортап страница 12

Название: 12 yıllık esaret

Автор: Соломон Нортап

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8068-71-9

isbn:

СКАЧАТЬ çığlık atıyordu. “Beni bırakma, geri gel anneciğim!” diye ağlamaya devam ederken küçük kollarını yalvarırcasına ona doğru uzatıyordu. Ama ağlaması boşunaydı. Kapıdan dışarı, sokağa doğru iteklendik. Hâlâ annesine seslenişini duyuyorduk: “Geri gel anne, beni bırakma, geri gel anneciğim!” Bebek sesi azaldı, azaldı ve en nihayetinde araya mesafe girince tamamen duyulmaz oldu.

      Eliza bundan sonra Emil’yi de, Randall’ı da ne gördü, ne de duydu. Ama ikisi de gece gündüz aklındaydı. Pamuk tarlarında, kulübede, her yerde ama her yerde onlardan bahsediyor, sanki beraberlermiş gibi onlarla konuşuyordu. Sadece o hayaller alemine gittiğinde ya da uyuduğunda rahatlayabiliyordu.

      Daha önce söylediğim gibi, o sıradan bir köle değildi. Sahip olduğu zekaya, birçok konuya ilişkin genel kültürü eklemişti. Onun baskılanmış sınıfına nadiren tanınan ayrıcalıklara nail olabilmişti. Daha üst insanların hayat standardına yükseltilmişti. Uzun yıllar kendisine ve çocuklarına tanınan özgürlük, gece ve gündüz yolunu aydınlatmıştı. Esaret çölündeki yolculuğunda, Pisgah eyaletinin zirvesine çıkıp “vaat edilmiş ülkeyi” görmüştü. Hiç beklenmeyen bir anda hayal kırıklığı ve umutsuzlukla dolup taşmıştı. Özgürlüğün görkemli görüntüsü, onu esarete sürdüklerinde görüş alanından yavaş yavaş uçup gitmişti. Ama şimdi “geceleyin acı acı ağlıyor, yanaklarında gözyaşı; dostları ona hainlik etti, düşman oldu.4

      Eliza’nın son yavrusundan ayrılışı

      7. Bölüm

Radolph İstimbotu – New Orleans’tan Ayrılış William Ford – Red Nehri’ndeki Alexandria’ya VarışKararlar – Muhteşem Çam Keresteleri Vahşi Sığır – Martin’in Yazlık KonutuTeksas Yolu – Efendi Ford’un Evine Geliş Rose – Sahibe Ford – Sally ve ÇocuklarıAşçı John – Walter, Sam ve Anthony Indian Deresi’ndeki DeğirmenlerKutsal Dinlenme Günleri – Sam’in İnancı İyiliğin Getirisi – RaftingAdam Taydem Adındaki Küçük Beyaz AdamCascalla ve Kafilesi – Kızılderili EğlencesiJohn M. Tibeats – Fırtına Yaklaşıyor

      New Orleans köle hücresinden çıktıktan sonra, ağlayıp geri gitmek isteyen Eliza’yı Freeman’ın adamları sürüklerken Harry ve ben de yeni efendimizi sokaklarda takip ediyorduk. Kendimizi bir anda rıhtımda duran Rodolph istimbotunun güvertesinde bulduk. Yarım saat içerisinde Mississippi’den Red Nehri’ne doğru yola koyulduk. Güvertede bizim dışımızda New Orleans pazarından alınmış bir sürü köle daha vardı. Tanınmış ve geniş çaplı bir tarla sahibi olduğu söylenen Bay Kelsow diye birini hatırlıyorum. Birkaç kadından oluşan ekibin sorumlusuydu.

      Bizim efendimizin adı William Ford’du. O zamanlar, Louisiana’nın merkezindeki Red Nehri’nin sağ tarafında kalan Avoyelles yakınındaki “Büyük Çamlık Ormanları”nda ikamet ediyordu. Şimdi bir vaftizciydi. Avoyelles civarında ve özellikle daha iyi tanındığı Bayou Boeuf kıyılarının her iki tarafında, Tanrı’nın değerli bir elçisi olarak bilinirdi. Birçok kuzeyliye, kardeşini esir etmek ve insan ticaretine girmek, ahlaki ve dinî bir hayat tahayyülüyle bağdaşmaz gibi gelebilir. Burch, Freeman ve daha sonra bahsedeceğim adamlar yüzünden köle sahiplerinin her birinin istisnasız aynı olduğunu düşünüp onlardan nefret edebilirsiniz. Ama bir süre kölesi olmuş biri olarak, kişiliğini ve mizacını tanıma fırsatım oldu ve belirtmeliyim ki bence William Ford’dan daha nazik, asil, içten bir Hıristiyan daha yoktur. Etrafındaki insanlar, kölelik sisteminin temelindeki yanlışlıkları görmesine engel olmuştu. Hiçbir zaman bir adamın başka bir adama tabi olmasının ahlaki doğruluğunu sorgulayacak bir çevresi olmamıştı. Atalarının baktığı pencereden baktığı için olayları aynı şekilde görüyordu. Farklı koşullar ve etkiler altında yetişseydi görüşleri kesinlikle farklı olurdu. Yine de o örnek bir efendiydi; kendi anlayışı çerçevesinde dimdik yürürdü. Onun malı olacak köle oldukça şanslıydı. Bütün adamlar onun gibi olsa, kölelik olgusu, sebep olduğu acıların yarısından arınırdı.

      Rodolph istimbotunda iki gün, üç gece geçirdik ve kayda değer bir şey olmadı. Artık Burch’un bana verdiği Platt adıyla biliniyordum, bu bütün esaretim boyunca da böyle devam etti. Eliza, “Dradey” adıyla satılmıştı ve Ford’a devredildiği için şanslıydı; şu an New Orleans’taki sicil dairesinde kaydı bulunuyor.

      Gemi hareket ederken sürekli olarak durumumu ve nihai kaçışımla ilgili izlenebilecek en iyi yolu düşünüyordum. Sadece o zaman değil, daha sonra da zaman zaman Ford’a hikayemle ilgili gerçekleri tüm detaylarıyla anlatmayı düşünüyordum. Şimdi, bunu yapmamın yararıma olmuş olacağı fikrindeyim. Bu yolu sık sık düşündüm ama geri yollanmam ve onun yaratacağı parasal sıkıntılar bunu tekinsiz kıldığı ve işlerin ters gitmesi ihtimali olduğu için yapmadım. Daha sonra farklı efendiler altında, William Ford’un aksine, gerçek durumumla ilgili en ufak bir bilginin bile bilinmesinin beni köleliğin en uç noktalarına sürükleyeceğini biliyordum. Kaybolması pahalıya patlayacak bir maldım ve özgürlük hakkım fısıldansa dahi Teksas sınırına kadar götürülüp satılır, at hırsızı çaldığı attan nasıl kurtuluyorsa öyle bırakılırdım. İşte bu yüzden sırrımı kalbimin içinde saklamaya kesin karar verdim; kim veya ne olduğuma dair bir sözcük veya hece dahi söylemeyecek, kurtuluş için Tanrı’ya ve kendi açıkgözlülüğüme güvenecektim.

      Sonunda Rodolph istimbotundan New Orleans’tan birkaç yüz kilometre uzaklıktaki Alexandria diye bir yerde indik. Red Nehri’nin güney kıyısında küçük bir kasabaydı. Gece orada kalıp sabahı trenlerde geçirdik. Kısa süre sonra, Alexandria’dan otuz kilometre uzaklıkta, daha küçük bir yer olan Bayou Lamourie’ye vardık. O zamanlar orası demiryolunun sonuydu. Ford’un tarlası Teksas yolu üzerinde, Lamourie’den yirmi kilometre uzakta, Büyük Çamlık Ormanları’ndaydı. Bize söylendiğine göre bu mesafeyi yürüyerek kat etmeliymişiz, daha ileriye giden toplu taşıma imkanları yokmuş. Dolayısıyla hepimiz Ford eşliğinde yola koyulduk. Harry, Eliza ve ben hâlâ yorgunduk ve ayaklarımızın altı çiçek hastalığından dolayı çok hassaslaşmıştı. Ford acele etmememizi, ne zaman istersek oturup dinlenebileceğimizi söyledi. Biz de yavaş yavaş yürüdük. Lamourie’den ayrılıp biri Bay Carnell’e, diğeri Bay Flint’e ait olan iki tarlayı geçtikten sonra, Sabine Irmağı’na uzanan bakir doğaya, Çamlık Ormanları’na vardık.

      Bütün Red Nehri alçak ve bataklıktı. Çamlık Ormanları ise arada alçalan yerleri olsa bile nispeten yüksekte duruyordu. Bu yüksek yerde çokça ağaç vardı: akmeşe, kestane ağacına benzer bir ağaç ve çoğunlukla sarıçam. Yirmi metreye kadar uzanan dimdik, kocaman ağaçlar… Ağaçlıklar; sürüler halinde hareket eden, biz yaklaşınca yüksek sesle burnunu çeken, utangaç ve yabani sığır kaynıyordu. Bazıları işaretlenmiş, damgalanmıştı. Diğerleriyse vahşi ve eğitimsiz görünüyorlardı. Kuzeydekilerden çok daha küçüktüler ve bence en ilginç özellikleri de boynuzlarıydı; boynuzlar, kafalarının yan taraflarından demir çubuklar gibi dosdoğru çıkıyordu.

      Öğle vaktinde on, on beş hektar temiz topraklı bir yere geldik. Küçük, boyanmamış, tahtadan bir ev; bir mısır ambarı veya bizim deyimimizle bir ahır; bir de evden bağımsız, beş metre uzakta kütüklerden yapılmış bir mutfak vardı. Burası Bay Martin’in yazlık konutuydu. Bayou Boeuf’te büyük konutları olan zengin tarla sahipleri СКАЧАТЬ



<p>4</p>

İncil, Ağıtlar 1:2. (ç.n.)