Название: Savaşin Armağani
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632917492
isbn:
Kasıp kavuran güneşlerin altında, o açık ve engin alanda sığınabilecekleri hiçbir yer olmaksızın uzun süre savaştılar. Kendrick’in omuzlarını sızlamaya başlamıştı ve dirseklerine kadar kan içinde kalmıştı; uzun yürüyüşten ve bitmek bilmeyen savaştan yorgun düşmek üzereydi. Yanlarında yiyecekleri ve gidecek bir yerleri yoktu. Hepsi canını kurtarmak için savaşıyordu. O yaratıkların öfkeli çığlıkları oraya buraya konarlarken etrafı kaplamıştı. Kendrick dikkatli olmaları gerektiğini biliyordu; geriye dönebilmek için uzun bir yol kat etmeleri gerekiyordu ve içlerinden biri yaralanırsa, çok zor bir durumda kalacaklardı.
Savaşırken uzakta Kaden isimli çocuğu gördü ve hala hayatta olduğuna sevindi. Çocuk elleri ve kolları arkasında bağlı bir biçimde onu sıkıştırmış olan yaratıklara karşı direniyordu. Onu gören Kendrick cesaret kazandı ve neden orada olduğunu hatırladı. İki misli çaba sarf ederek öfkeyle savaştı ve yaratıkların hepsini öldürerek çocuğa doğru gitmeye çalıştı. Diğerlerinin ona karşı davranışları hoşuna gitmemişti ve o yaratıklar kötü bir şey yapmadan önce ona ulaşması gerektiğini biliyordu.
Aniden büyük bir acıyla kolunun yarıldığını hissetti. Bir yaratığın ona saldırdığını ve keskin tırnaklarını suratına savurduğunu gördü. Zamanında karşılık veremeyeceği için, kendisini darbeye hazırladı ve suratının ikiye ayrılacağını sandı… Ama Brandt aniden öne atılıp yaratığı göğsünden ikiye ayırdı ve Kendrick'i son anda kurtardı.
Tam o sırada, Atme de öne fırladı ve bir yaratık dişlerini Brandt’ın boğazına geçirmeden önce onu biçti.
Kendrick hızla kendi etrafında döndü ve iki yaratık Atme’nin üstüne atlamadan onları öldürdü.
Böylece, dönerek ve kılıç savurarak, son yaratığa kadar savaşarak devam etti. Yaratıklar ayaklarının dibine düşerek kumların üstünde öbekler oluşturdular ve kumlar kanlarla kıpkırmızı bir renge büründü.
Kendrick gözünün ucuyla birkaç yaratığın Kaden’ı kaptığını ve onu kaçırmaya hazırlandığını fark etti. Kalbi hızla atmaya başladı; tehlikeli bir durumda olduklarını biliyordu. Yaratıkları gözden kaybederse, çöle kaçarlar ve Kaden’ı bir daha bulamazlardı.
Çocuğa koşması gerektiğini fark etti. Savaştan sıyrılarak birkaç yaratığı dirsekleye dirsekleye o yöne doğru koşmaya başladı ve diğerlerini yaratıklarla savaşır halde bırakıp Kaden’a yetişmeye çalıştı. Birkaç yaratık peşinden gelince, Kendrick dönüp onlara tekmeler attı ve ilerleyebilmek için kılıcını savurdu. Her yanının sıyrıklar içinde kaldığını hissediyordu, ama her ne olursa olsun durmayacaktı. Kaden’a vaktinde yetişmek zorundaydı.
Kendrick Kaden’ı görünce onu durdurması gerektiğini anladı. Bunu yapabilmek için tek bir şansı vardı.
Beline uzandı, bir bıçak çekti ve bunu fırlattı. Bıçak yaratıklardan birinin ensesine saplandı ve Kaden’ın boğazını ısırmaya fırsat bulamadan oracıkta öldü. Kendrick kalabalığı yardı, mesafeyi kapattı, ta Kaden’ın olduğu yere kadar koştu. Bir başka yaratığı daha onu öldürmeden önce hakladı.
Kendrick Kaden’ı korumak için savunmaya geçti. Kaden yerde elleri ve kolları bağlı bir halde yatıyor, Kendrick’se bu arada ona saldıranları öldürüyordu. Kaden’ın üstüne daha da fazla yaratık çullanırken, Kendrick her yönden gelen yaratıkların pençe darbelerini engelledi. Etrafının sarıldığını ve yaratıkların her yönden pençelerini ona savurduklarını gördü, ama Kaden’ı kurtarmaya kararlıydı. Görebildiği kadarıyla, diğerleri Kaden’ın yardımına koşamayacak kadar meşgullerdi.
Kendrick kılıcını havaya kaldırıp çocuğun bağlarını kesti ve onu serbest bıraktı.
“Kılıcımı al!” diye bağırdı.
Kaden Kendrick’in kınından kısacık kılıcı aldı ve hızla dönüp onun yanında yaratıkların geri kalanıyla yüzleşti. Kendrick çocuğun yaşına rağmen atik, cesur ve korkusuz oluğunu görebiliyordu ve onunla birlikte yaratıklarla savaştığına memnundu.
Birlikte gayet iyi savaşıp, dört bir yandan gelen yaratıkları öldürdüler. Ama ne kadar iyi savaşsalar da yaratıklar çok kalabalıktı ve ikisi çok geçmeden etraflarının tamamıyla sarıldığını fark ettiler.
Kendrick güçten düşüyordu, omuzları yorulmuştu. Tam o sırada, yaratıkların yere yığıldığını gördü ve arkalarından muazzam bir savaş çığlığı geldi. Koldo, Ludvig, Brandt ve Atme’nin yaratıkları aşıp, etraflarındaki yaratıkları öldürdüklerini görünce çok sevindi. Bundan cesaret alarak son bir çabayla yanında Kaden’la birlikte savaşmaya devam etti. Altı kişi birlikte savaşarak durdurulamaz hale gelmişlerdi ve yaratıkların işini teker teker bitiriyorlardı.
Kendrick sessizlikte nefes nefese çölde dururken e etrafına bakınırken, ne yaptıklarını aklı bir an için almadı. Etrafları olduğu gibi yaratıkların leşleriyle kaplıydı; yaratıkların cesetleri farklı yönlerde istiflenmiş durumdaydı ve kumları kanlarıyla kırmızıya boyamışlardı. O ve diğerleri de yara ve sıyrık içinde kalmışlardı, ama hepsi oradaydı ve hayattaydı. Gülümsemesi kulaklarına varan Kaden da özgür kalmıştı.
Kaden hepsine teker teker sarıldı. Önce Kendrick’e gitti ve anlamlı bir ifadeyle ona baktı. Son olarak en büyük ağabeyi Koldo’ya sarıldı. Güneşin altında ışığın dalga dalga yayıldığı siyah teniyle, Koldo da ona sarılarak yanıt verdi.
“Beni kurtarmak için geldiğinize inanamıyorum,” dedi Kaden.
“Sen kardeşimsin,” dedi Koldo. “Başka ne yapabilirdim ki?”
Kendrick bir ses duydu ve yaratıkların kaçırdığı altı atın hep birlikte bir iple bağlandığını gördü… Diğerleriyle imalı imalı bakıştı.
Hep birlikte atların yanına koşup sırtlarına bindiler. Atlarını dehledikleri gibi onları tekrar Hiçliğe doğru yönlendirdiler ve nihayet evlerine, Yamaca gitmek üzere ilerlemeye koyuldular.
ON BEŞİNCİ BÖLÜM
Erec gemisinin kıç tarafında durmuş, filosunun en arkasında ilerliyordu. Bir kez daha endişeyle arkasına baktı. Bir yandan, o İmparatorluk köyünün tamamını yok ettikleri ve nehirde geri dönüp Volusia’ya ve Gwendolyn’e doğru ilerlediklerine memnundu; diğer yandan da buna karşılık büyük bir bedel ödemiş ve sadece adamlarını değil, vakit de kaybetmişti… İmparatorluk filosuna karşı kazandıkları avantajları tamamıyla yitirmişlerdi. Arkasına bakarken, onların fazlasıyla yakından geldiklerini, nehirden yukarı doğru kıvrılarak çıktıklarını, ama birkaç yüz metre ileride İmparatorluğun siyah ve altın renkli bayraklarını görebildiğini fark etti. Onlara karşı edindiği bir günlük avantajı kaybetmişti ve düşmanlar tıpkı avının peşinden giden bir eşek arısı gibi öfkeyle, üstün gemileriyle daha kalabalık birlikleriyle peşlerinden geliyor, rüzgâr her sert estiğinde СКАЧАТЬ