Название: Sahiplenilmiş
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Vampır Mektupları
isbn: 9781632912435
isbn:
Caitlin çamurlu yolların karşıdan karşıya geçişi çok zor hale getirdiğini doğrudan görebiliyordu. Atla yolculuk yapmak yürümeye yeğlenirdi ve ara sıra zaten önlerinden at, at arabaları geçip gidiyordu. Ama bunlar nadirdi. Çoğu insan yürüyordu, ama buna yürümek denirse, daha çok tökezleyerek ilerliyorlardı. Çamurlu sokaklardan aşağıya doğru yürüyen insanların hepsi ayaklarını çamurdan kurtarmak için mücadele ediyorlarmış gibi görünüyordu.
Caitlin insan dışkılarının sokakları kapladığını gördü ve daha buradan bile pis kokudan başı döndü. Ara sıra sığırların geçmesi de bunu temizlemeye yardımcı olmuyordu. Caitlin bir daha zamanda romantik bir döneme geri dönmek isteseydi, bu manzara kesinlikle onu tekrar düşündürürdü.
Bu şehirde Caitlin’in gördüğü bir diğer şey de, Paris ve Venedik’te olduğu gibi burada insanlar şık giyimleriyle, güneş şemsiyesi taşıyarak ve son moda elbiseleri ile hava atarak gezinmiyorlardı. Bundan ziyade, hepsi oldukça sade giyinmişti, daha çok modası geçmiş elbiseler taşıyorlardı; erkekler basit çiftçilik giysileri giyinmişlerdi, bunlar daha çok yırtık pırtık giysilerdi ve yalnızca bir kaçı kalçalarına kadar çıkan beyaz pantolon giymiş ve üzerine de gömleğe benzer kısa tunikler geçirmişlerdi. Kadınlar yine bir sürü kat kat giysiyle örtülülerdi. Eteklerinin kenarlarını tutup olabildiğince yükseğe kaldırarak sokaklarda dolaşmak için mücadele ediyorlardı. Bunu yalnızca çamurdan ve dışkılardan korunmak için değil, aynı zamanda yerlerde gezinen sıçanlardan da korunmak için yapıyorlardı. Caitlin sıçanların açıklık yerlerde cirit attığını görünce şok oldu.
Yine de, her şeye rağmen bu zamanın eşsiz ve en azından huzurlu olduğu ortadaydı. Caitlin kendini büyük kırsal bir köydeymiş gibi hissetti. Burada 21.yüzyılın bitmek bilmeyen telaşı yoktu. Yanınızdan hızla geçen arabalar ve inşaat sesleri yoktu. Ne korna sesi vardı ne de
otobüsler, tırlar ve diğer araçlar. Atların sesi bile sakindi, çünkü ayakları çamurun içine batıp çıktığı için hiç ses çıkarmıyorlardı. Gerçekten duyulabilecek tek ses, bağıran satıcıların dışında, şimdide çalmakta olan ve şehrin içinde bomba atılıyormuş gibi gelen kilise çanlarının sesleriydi. Burası düpedüz kiliselerin hükmettiği bir şehirdi.
Burada göz çarpan ve kuvvetli bir şekilde kendini diğer her şeyden farklı olarak gösteren tek şey çelişkili olarak eski kiliselerdi— bu kiliseler geriye kalan alçak gönüllü mimarinin üzerinde yükseliyor ve gökyüzüne hakim oluyorlardı. Kuleleri diğer yapılarla karşılaştırıldığında imkânsızmış gibi görünen bir şekilde göğe yükseliyordu. Ama göğe yükselen bütün bu kilise yapılarının içinde Westminster Abbey manzaraya bakıldığında bütün hepsini geçiyordu. Caitlin, Westminster Abbey’nin kulesinin bütün şehre yön veren bir umut kapısı olduğunu söyleyebilirdi.
Caleb’e baktı ve onun da kendisiyle benzer şekilde hayretler içinde kalarak manzarayı incelediğini gördü. Ona doğru uzandı ve onun da aynı anda elini kendi elinin üzerine koymasından büyük bir mutluluk duydu. Yeniden onun dokunuşunu hissetmek oldukça iyiydi.
Caleb döndü ve Caitlin’e baktı. Caitlin Caleb’in gözlerindeki aşkı görebiliyordu.
Caleb öksürdü. “İşte bak, tam olarak 18.yüzyılın Paris’i değil.”
Caitlin ona doğru gülümsedi. “Hayır, değil.”
Caleb “Ama beraberiz ve önemli olan da bu,” diye ekledi.
Caitlin onun aşkını hissedebiliyordu, çünkü bir anlığına görevlerini unutmuşlardı ve Caleb Caitlin’in gözlerine dalmıştı.
“Fransa’da Sera’yla olanlar için üzgünüm. Asla seni incitmek istememiştim. Umarım bunu biliyorsundur.”
Caitlin ona baktı ve bunu içten söylediğini anladı. Ayrıca şimdi onu kolayca affedebileceğini hissedince oldukça şaşırdı. Eski Caitlin olsa kin tutardı. Fakat şimdi kendini hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu ve gerçekten olanları kafasına takmama kuvvetine sahipti. Çünkü Caleb onun için geri dönmüştü ve Sera için hiçbir şey hissetmediği açıklığa kavuşmuştu.
Bir de bütün bunların yanında Caitlin ilk defa, olan olaylarda çok hızlı yargıya varmak, Caleb’ e güvenmemek ve ona yeterince nefes alacak alan tanımamak gibi geçmişte kendi yaptığı hataların farkına varmıştı.
“Ben de özür dilerim. Şimdi yeni bir hayattayız. Ve birlikteyiz. Şu an önemli olan tek şey bu.”
Caleb Caitlin’in elini sıktı ve o bunu yaparken Caitlin de içinde bir heyecan hissetti.
Ardından Caleb eğildi ve Caitlin’i öptü. Caitlin şaşırdı ama aynı zamanda heyecanlandı. İçinde bir elektriklenme olduğunu hissetti ve o da Caleb’i öptü.
Ruth ayaklarının altında sızlanmaya başladı.
Birbirlerini bıraktılar, aşağıya baktılar ve güldüler.
Caleb “Sanırım aç,” dedi.
Caitlin Caleb’e döndü. “Ben de açım.”
Caleb sırıtarak “Londra’ya doğru bir gezintiye çıkalım mı?” diye sordu. “Uçabiliriz, tabi sen hazırsan.”
Caitlin omuzlarıyla geriye doğru yay çizdi, kanatlarının yerinde olduğunu ve sonunda hazır olduğunu hissetti. Bu yolculuk diğerlerine göre daha iyi geçmişti. Belki de sonunda zamanda yolculuğa alışıyordu.
“Hazırım, ama yürümeyi tercih ederim. Buraya daha yeni ayak bastığımız için ben de herkes gibi buranın iyi kötü her şeyini bizzat yaşamak isterim.”
Ve ayrıca yürümek daha romantik diye düşündü ama bunu söylemedi.
Caleb aşağı doğru baktı ve ona gülümsemekle yetindi. Caitlin, Caleb’in düşüncelerini okuyup okumadığını merak etti.
Caleb gülümseyerek elini uzattı, Caitlin onu aldı ve ikisi beraber merdivenlerden inmeye başladılar.
Kiliseden çıktıklarında, Caitlin uzakta bir nehir, neredeyse kırk beş metre ötesinde genişçe bir yol ve üzerinde “King Sokağı” yazan kabaca oyulmuş ahşap bir levha fark etti. Sağa ya da sola dönme seçenekleri vardı. Solda şehir daha yoğun görünüyordu.
Sola döndüler, kuzeye doğru nehre paralel olan King Sokağından yukarı çıkmaya başladılar. Yürüdükçe, Caitlin gördüklerinden duyduğu seslerden hayrete düşüyordu. Sağ taraflarında bir dizi büyük, ahşap evler, harika mülkler; beyaz dış kaplaması, kahverengi çerçeveleri ve sazdan yapılabilecek en iyi çatısıyla Tudor malikanesi vardı. Sol taraflarında ise Caitlin, kırsal ekilebilir arazi parsellerini görünce şaşırdı. Gördüğü manzarada ara sıra küçük, mütevazı evler ve otlayan koyunlar ve inekler vardı. 1599’ların Londra’sı Caitlin için büyüleyiciydi. СКАЧАТЬ