Şafak Sökmeden . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Şafak Sökmeden - Морган Райс страница 8

СКАЧАТЬ Hayatta olduğu için şanslı olduğunu biliyordu, ama herkesin onsuz hayatına devam ettiğini düşüncesi korkutucuydu.

      Bir şekilde, sanki yoğun duygularının verdiği güç sayesinde, göz kapaklarını açtı.

      Birisi, “Uyanıyor,” dedi.

      “Bu imkânsız. O suni komada.”

      İlki daha ısrarcı bir şekilde, “Gerçekten!” dedi. “Az önce gözlerini açtı!”

      Kate seslerin tonundan bir şeylerin yolunda olmadığını anladı. Kaza esnasındaki hızı, yere düştüğü açı, kafasının asfalta çarpışı – normalde yüzde yüz ölmüş olması gerekiyordu.

      Seslerini duyup bütün olasılıkları alt üst ederek hala hayatta olduğunu anlayınca bu onu daha da büyük bir paniğe sürükledi. Gözlerini kırpıştırmaya ve çevresindekileri görebilmeye başladı. Beyaz asma tavan parlıyordu ve her iki tarafındaki doktor ve tıp hastabakıcıların kafası karışıktı.

      Başına ne geldiğini sormaya çalıştı, ama dilini tam olarak hareket ettiremiyordu. Ağzında bir şey vardı.

      Elini uzatarak doktorlardan birisini tutmaya çalıştı. Hareket ederken bileğinden gelen çizgi şeklindeki bir şeyi fark etti. Bu bir çeşit iğne, serum veya damar yolu gibi bir şeydi. Bunu görüntüsü midesini bulandırdı – hiçbir zaman iğneleri sevmemişti. Kolunda kurumuş kan vardı.

      Kate kazanın üzerinden kısa bir süre geçtiğini anladı. Eğer başka türlü olsaydı, hiçbir yerde kan ve hastabakıcılar olmazdı. Onu koridorda böyle hızla götürmezlerdi. Eğer yıllarca komada kalmış olsaydı ve hastanede bir yerlerde yıllarca yatsaydı, o zaman herkes tarafından tamamen unutulmuş olur ve büyük ihtimalle üzeri tozla ve örümcek ağlarıyla kaplı olurdu.

      Kazanın üzerinden fazla zaman geçmediğini bilmek onu biraz rahatlattı, ama yine de doktorlardan ve yüzlerindeki ifadeden rahatsız olmuştu.

      Sonunda uzanıp doktorlardan birini giysisinin kolundan tutmayı başardı. Doktor bakışlarını aşağı indirerek onu tutan ele baktı. Sanki bir hayalet görmüş gibi yüzü bembeyaz oldu. Hastabakıcıya baktı.

      “Kemiklerinin kırılmış olduğunu söylediğini sanıyordum.”

      Hastabakıcı da onun eline bakıyordu.

      “Kırılmıştı,” dedi.

      Birden devam edemeyecek kadar şaşkınlığa uğramış gibi olduğu yerde kalakaldı. Onu geride bıraktılar ve doktor görüşten çıktı.

      Sonunda Kate sedyenin köşeyi döndüğünü hissetti ve sonunda durdu. Doktorlar dört bir yanında koşturuyorlardı, onu her birisi bipleyen farklı makinelere bağlıyorlardı. Baştan aşağı sarıp sarmalanmıştı. Ama her geçen dakikayla birlikte başka bir zihinsel yeti kazanıyor veya vücudunun başka bir parçasını daha kontrol edebiliyordu.

      Konuşmaya çalıştı ama boğazındaki o şey ona engel oldu. Elini oraya götürünce ağzında plastik bir koruma gibi bir şey bulunduğunu hissetti.

      Doktorlardan birisi elini uzaklaştırmaya çalışarak, “Hey, hey, hey,” dedi. “Bu nefes almana yardımcı oluyor. Orada kalmalı.”

      Onların sözünü dinledi.

      Doktorlardan biri diğerine, “Propofol seviyesini artıralım,” dedi. “Beyinde hala şişlik oluşma riski var. Koma sayesinde hasarı en az seviyeye indirebiliriz.”

      İkinci doktor, “Zaten maksimum dozu kullandık,” dedi.

      İlki, “O hale bir yanlışlık olmalı,” dedi. “Hastabakıcı bu işten pek anlamıyor gibi. Büyük ihtimalle yanlış yazmış olmalı. Bu kızın maksimum dozu almış olma ihtimali yok.”

      “Tamam, öyle diyorsan öyle olsun.”

      Kate bileğinde damar yolunun olduğu yerde bir titreme hissetti. Vücudunda garip bir his dolaştı, bu sıkıcı bir film esnasında hissettiğiniz yorgunluk gibi bir şeydi. Ama uyutuluyormuş gibi görünmüyordu.

      Şimdi doktorların hepsi birbirlerine bakıyordu.

      İlk doktor, “Maddeyle ilgili bir yanlışlık olmalı,” dedi. “Tanrım, şuna bir bakar mısın? Şu anda ihtiyaç duyacağımız en son şey bir dava daha.”

      Doktorlardan birisi çıktı ve ikisi yalnız kaldı.

      Birisi ona doğru eğildi. Göz bebeklerine fenerle ışık tuttu.

      “Uyuşturucu mu kullandın?” diye sordu.

      Kafasını hayır anlamında salladı.

      Ona inanmış gibi görünmüyordu.

      “Propofol’un etkisini göstermesine engel olacak herhangi bir şey varsa bilmeliyiz. Amfetamin kullandın mı?”

      Kate yeniden kafasını salladı. Boğazındaki o şeyin bir an önce çıkartılmasını ve onlarla konuşabilmeyi istiyordu.

      Doktorlar birbirlerine baktılar, ne yapacakları hakkında hiçbir fikirleri yoktu. O anda başka birisi daha yatağa yaklaştı. Bu takım elbise giymiş bir kadındı.

      “Kızın kimliğini bulduk,” dedi. “Sırt çantasında bir kart vardı. San Marcos Lisesinden Kate Roswell. Okul müdürü bana anne ve babasının telefon numarasını verecek.”

      Doktorlar kafalarını salladı.

      İçlerinden birisi, “Veya telefon numarasını ondan kendin de isteyebilirsin,” dedi ve yatakta uyanık bir şekilde yatan ve sabırlı bir şekilde gözlerini kırpıştıran Kate’i işaret etti.

      Kadın bocaladı.

      “Bana onun komaya sokulacağı söylenmişti.”

      Diğer doktor, “Sokulacaktı,” dedi.

      İki doktor kadına boş boş baktılar, her ikisi de afallamış görünüyordu.

      “Bize bir saniye izin verebilir misiniz?”

      Doktorlar şaşkın bir şekilde uzaklaştı.

      Kadın Kate’e döndü.

      “Kate, beni duyabiliyor musun?” dedi.

      Kate kafasını sallayarak onayladı.

      “Sen Kate Roswell’sin, değil mi?”

      Kate yeniden kafasını salladı.

      “Ben Brenda Masters, hastanenin sosyal hizmetler uzmanıyım. Sana olanlar hakkında kimse bir şey söyledi mi?”

      Kate kafasını iki yana sallayarak olumsuz cevap verdi. Ama zaten ona bir şey söylenmesine gerek yoktu. O olan her şeyi hatırlıyordu. Ona çarpan ve kemiklerini kıran karavanı. Ölüme yaklaşırken görüşünün kararmasını. Ve Elijah’ı. Elijah’ın dişlerinin uzadığını ve bunları boğazına batırdığını.

СКАЧАТЬ