Название: Ölümlülerin Rüyasi
Автор: Морган Райс
Издательство: Lukeman Literary Management Ltd
Жанр: Героическая фантастика
Серия: Felsefe Yüzüğü
isbn: 9781632916877
isbn:
Tutsak adam elini savurdu ve elinin kemikli kısmı Godfrey’in bununa indi. Godfrey çığlık atıp burnunu tutarken, kafatasının her yanına keskin bir acı yayıldığını hissetti.
Suratının her yanına ve gömleğine kanlar sıçradı. Acıyla gözleri yandı ve bir süre bir şey göremedi.
“Şimdi, şu kuşağı almam gerek,” dedi Godfrey Merek’e. “Benim için alabilir misin?”
Merek şaşkınlıkla bakışlarını koridora ve çukurda bayın yatan tutsağa çevirdi.
“Neden?”
“Sen sadece dediğimi yap.”
Merek kaşlarını çattı.
“Belki bir şeyleri birbirine bağlarsam, oraya ulaşabilirim,” dedi. “Uzun ve ince bir şey gerek.”
Merek kendi yakasının altından bir parça tel çıkardı; bunu açtığında, işine yarayacak kadar uzun olduğunu gördüler.
Merek hücrenin parmaklıklarından ileriye uzandı, muhafızın dikkatini çekmemeye çalıştı ve teli uzatıp kuşağı almaya çalıştı. Tel biraz toprak zeminde ilerledi, ama parmaklıklardan sadece bir parça ötede kaldı.
Merek tekrar tekrar denedi, ama sürekli olarak dirseği parmaklıklara takılıyordu. Kolu yeteri kadar ince değildi.
Muhafız onlara doğru bakınca, Merek hemen teli görmesin diye geriye çekti.
“Ben deneyeyim,” dedi Ario muhafızın arkasını döndüğünü görünce öne çıkıp.
Ario uzun teli aldı, kolunu dışarı uzattı ve kolları çok daha ince olduğundan ta omzuna kadar dışarı çıktı.
O fazladan birkaç santim istediklerini yapmaları için yeterli oldu. Telin kıvrık ucu kırmızı kuşağın tam ucuna kadar geldi ve Ario onu kendisine çekti. Diğer yöne bakmakta olan muhafız uyuklayıp başı düşünce ve birden başını kaldırıp etrafına bakınınca hemen durdu. Hepsi ter içinde beklediler ve adamın diğer yöne bakması için dua ettiler. Muhafız yine uyuklamaya başlayana dek onlara çok uzun bir süre gibi gelen dakikalar boyunca beklediler.
Ario kuşağı gitgide kendisine çekti, hapishanenin zemininde sürükledi ve en sonunda parkalıkların arasından hücreye soktu.
Godfrey elini uzatıp kuşağı aldı ve üstüne taktı. Diğerleri korkuyla geri çekildiler.
“Ne yapıyorsun?” dedi Merek. “O kuşağa veba bulaşmıştır. Hepimizi hasta edebilirsin.”
Hücredeki diğer tutsaklar da geriye çekildiler.
Godfrey Merek’e döndü.
“Şimdi, öksürmeye başlayıp durmayacağım,” dedi kuşağı takıp. Planı daha da somutlaşmıştı. “Muhafız geldiğinde, kanı ve bu kuşağı görecek. Ona vebaya yakalandığımı ve beni ayrı bir yere koymayıp hata ettiklerini söyleyin.”
Godfrey hiç vakit kaybetmedi. Şiddetle öksürmeye, suratındaki kanı daha da gözüksün diye her yanına sürmeye koyuldu. Hayatında hiç öksürmediği kadar öksürdü ve en sonunda kapının açılıp adamın içeri girdiğini duydu.
“Arkadaşınızı susturun,” dedi muhafız. “Analdınız mı?”
“O, arkadaşımız değil,” dedi Merek. “Sadece tanıştığımız bir adam. Vebaya yakalanmış bir adam.”
Muhafız şaşkınlıkla aşağı baktı ve kırmızı kuşlağı fark edince gözleri irileşti.
“Buraya nasıl girdi?” dedi. “Ayrı bir yerde olması gerekirdi.”
Godfrey daha da öksürmeye devam etti. Tüm bedeni öksürdükçe krize girmiş gibi sarsılıyordu.
Çok geçmeden iri ellerin onu yakalayıp dışarı sürüklediği ve fırlattığını fark etti. Koridorda sendeledi ve muhafız onu son bir kez itince, veba hastalarıyla birlikte çukura düştü.
Godfrey hastalıklı cesetlerin üstünde derin nefes almamaya çalışarak yattı, başını çevirmeye ve adamın bulaşıcı hastalığını içine çekmemeye çalıştı. Hastalanmasın diye içinden dua etti. Orada öylece kalacağı için uzun bir gece olacaktı.
Ama artık başında bekleyen kimse yoktu. Sabah olduğunda kalkacaktı.
Sonra da saldırıya geçecekti.
SEKİZİNCİ BÖLÜM
Thorgrin okyanusun dibine çekildiğini, buz gibi suya batarken kulaklarında basınç oluştuğunu ve adeta bir milyon tane hançerin üstüne saplandığını hissetti. Ama daha da derinlere bakarken, çok tuhaf bir şey oldu: ışık dineceğine daha da parlak hale gelmeye başladı. Ellerini kollarını sallarken, suya batarken, denizin ağırlığıyla aşağı çekilirken, aşağı baktı ve bir ışık bulutu arasında görmeyi beklediği son kişiyi gördü: annesini. Annesi ona gülümsedi. O kadar çok parıldıyordu ki, Thorgrin yüzünü bile zor görüyordu. Annesi sevgiyle ona kollarını uzatınca, Thorgrin dosdoğru ona doğru batmaya başladı.
“Oğlum,” dedi annesi suya rağmen berrak mı berrak bir sesle. “Burada, seninle birlikteyim. Seni seviyorum. Henüz vaktin gelmedi. Güçlü ol. Sınavı geçtin, ama daha çok sınavla karşılaşacaksın. Dünyayla yüzleş ve asla kim olduğunu unutma. Şunu asla unutma: Gücün silahlarından değil, içinden geliyor.”
Thorgrin bir şey söylemek için ağzını açtı, ama bunu yaparken tamamıyla suya battığını, su yuttuğunu ve boğulduğunu hissetti.
Thor aniden uyanıp etrafına bakındı ve nerede olduğunu düşündü. Bileklerinde sert bir şey hissedince, ellerinin arkasından ahşap bir direğe bağlı olduğunu fark etti. Loş odaya baktı ve hafif bir sallantı hissedince bir gemide olduğunu anladı. Bunu bedeninin sallanışından, içeri sızan ışıktan ve güvertenin altında tutsak olan adamların küf kokusundan anlamıştı.
Etrafına bakınıp derhal dikkat eksildi. Kendisini bitkin hissediyor, olanları hatırlamaya çalışıyordu. Hatırladığı son şey o berbat fırtına, geminin batışı ve kendisinin ve adamlarının gemiden apar topar düşüşüydü. Angel’ı, ölmemek için ona tutunduğunu, Belindeki Ölüler Kılıcı’nı hatırladı. Nasıl hayatta kalmıştı?
Thor etrafına bakındı, nasıl bir gemide olduğunu merak etti. Şaşkınlıkla arkadaşlarını ve Angel’ı aradı. Karanlıkta onları hayal meyal görünce derin bir oh çekti. Hepsi yakınlarında iplerle direklere bağlanmıştı: Reece ve Selese, Elden ve Indra, Matus, O’Connor ve onlardan birkaç adım ötede Angel vardı. Thor hepsinin hayatta olduğunu görünce çok sevindi, ama herkes son derece bitkin, fırtına ve korsanlar yüzünden yıpranmış gözüküyordu.
Thor yukarıdan bir yerden kaba bir kahkaha, tartışma ve tezahürat sesleri duydu ve kulağına patlama sesi gibi gelen bir gümbürtüden sonra adamların boş güvertede birbirlerinin üstüne düştüğünü duydu. Sonra, korsanları hatırladı. Adamlar onu batırmaya çalışan СКАЧАТЬ