Ölümlülerin Rüyasi . Морган Райс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ölümlülerin Rüyasi - Морган Райс страница 10

СКАЧАТЬ kısa sürede gelebileceğini hatırlattı ve bu onu bir parça rahatlattı. O hücrenin diğerinden daha farklı olduğu, yakında ölecek tutsakların tutulduğu bir yer olduğu belliydi.

      Godfrey uzaklardan bir yerden sürüklenen bir tutsağın bir koridordan gelen çığlıklarını duydu ve orasının gerçekten de infaz edileceklerin tutulduğu bir yer olduğunu anladı. Volusia’da farklı infazlar yapıldığını duymuştu ve kendisinin ve diğerlerinin günün ilk ışıklarında zorla dışarıya çıkartılıp arenada harcanacaklarını anladı. Böylece, şehir halkı gerçek gladyatör savaşları başlamanda önce onların Razifler tarafından parçalanarak öldürülüşünü izleyebilecekti. Bu yüzden onları o kadar süre canlı tutmuşlardı. En azından, artık her şey mantıklı geliyordu.

      Godfrey apar topar elleriyle dizlerinin üstünde doğruldu, uzanıp arkadaşlarını dürtükledi ve uyandırmaya çalıştı. Başı dönüyor, şişliklerle ve çürüklerle dolu bedeninin her yanı sızlıyordu ve kıpırdamak canını yakıyordu. Hatırladığı son şey bir askerin ona vurmasıydı. Bayıldıktan sonra da epeyi tartaklanmış olmalıydı. Hain ödlekler olan Finialıların onu kendilerinin öldürmeye cesaret edemediği belliydi.

      Godfrey alnını tuttu ve içki içmediği halde o kadar ağrıdığına şaştı. Dengesini sağlayamadan, dizleri titreye titreye ayağa kalktı ve karanlık hücrede etrafına bakındı. Tek bir muhafız parmaklıkların dışında sırtını onlara dönmüş, içerisini pek de izlemeden duruyordu. Ama bu hücrelerde hem çok sayıda kilit vardı, hem de kalın demir parmaklıklar. Godfrey bu sefer kolay kolay kaçamayacaklarını anladı. Bu sefer, ölene dek içeride hapsolmuşlardı.

      Akorth, Fulton, Ario ve Merek yavaş yavaş ayağa kalktıklar ve onun gibi etraflarına bakındılar. Godfrey arkadaşlarının gözlerindeki şaşkınlığı ve korkuyu görebiliyordu… Tabii, bir de olanları hatırlamaya başladıklarında hissettikleri pişmanlığı.

      “Hepsi öldü mü?” diye sordu Ario ona.

      Godfrey ağır ağrı evet der gibi başını sallarken midesine bir ağrı saplandığını hissetti.

      “Bizim suçumuz. Onları yarı yolda bıraktık,” dedi Merek.

      “Evet, bizim suçumuz,” dedi Godfrey çatlak bir sesle.

      “Sana Finialılara güvenmemeni söylemiştim,” dedi Akorth.

      “Mesele bunların kimin suçu olduğu değil, bu konuda ne yapacağımız,” dedi Ario. “Kardeşlerimizin boş yere ölmesine izin mi vereceğiz? Yoksa intikam mı alacağız?”

      Godfrey genç Ario’nun ne kadar ciddi olduğunu fark edince, tutsak alınıp öldürülmek üzere olduğu halde yıkılmaz bir kararlılık sergilemesinden etkilendi.

      “İntikam mı?” dedi Akorth. “Delirdin mi? Toprağın altındayız, demir parmaklıklar ardındayız ve İmparatorluk muhafızları başımızda bekliyor. Bütün adamlarımız öldü. Düşman bir şehrin ve ordunun orta yerindeyiz. Altınlarımızın tamamını kaybettik. Planlarımız yerle bir oldu. Ne tür bir intikam alabiliriz?”

      “Her zaman bir yol vardır,” dedi Ario kararlılıkla. Merek’e baktı.

      Herkes Merek’e bakınca, Merek kaşlarını çattı.

      “İntikam konusunda uzman değilim,” dedi. “Beni rahatsız edenleri öldürürüm. Beklemem.”

      “Ama sen usta bir hırsızsın,” dedi Ario. “Tün hayatını bir hapishane hücresinde geçirdiğini kendin söyledin. Bizi buradan mutlaka kurtarabilirsin.”

      Merek dönüp hücreyi, parmaklıkları, pencereleri, anahtarları ve muhafızları bir uzmanın keskin bakışlarıyla inceledi. Her şeye dikkatle baktıktan sonra, sıkkın bir ifadeyle onlara baktı.

      “Burası sıradan bir hücre değil,” dedi. “Bir Finia hücresi olmalı. Masraftan hiç kaçınmamışlar. Hiçbir zayıf noktası veya çıkış yolu yok. Keşke size başka bir şey söyleyebilseydim.”

      Godfrey yoğun duygulara kapılıp diğer tutsakların koridordan gelen çığlıklarını duymamaya çalıştı; hücrenin kapısına yürüyüp alnını soğuk ve kalın demire yasladı ve gözlerini yumdu.

      “Onu buraya getirin!” diye kükredi birisi baş koridorda.

      Godfrey gözlerini açtı, başını çevirdi ve birkaç İmparatorluk muhafızlarının bir tutsağı koridorda sürüklediklerini gördü. Bu mahkûmun omzundan göğsüne sarkan kırmızı bir kuşak vardı ve hiç direnmeden adamların arasında kendini bırakmış bir halde yürüyordu. Hatta adamlar yaklaştıkça, Godfrey adam baygın olduğu için muhafızların onu sürüklemek zorunda kaldıklarını gördü. Adamda ciddi bir sorun olduğu belliydi.

      “Bana bir başka veba kurbanı mı getirdin?” diye bağırdı muhafız küstah bir tavırla. “Onu ne yapmamı bekliyorsun?”

      “Bizi ilgilendirmez!” diye bağırdı diğerleri.

      Nöbet tutmakta olan muhafız korkuyla ellerini havaya kaldırdı.

      “Ona dokunmam!” dedi. “Onu şuraya koyun… Diğer vebalılarla birlikte çukura götürün.”

      Muhafızlar şaşkın şaşkın ona baktılar.

      “Ama adam henüz ölmedi,” dediler.

      Muhafız kaşlarını çattı.

      “Umurumda mı olduğunu sanıyorsunuz?”

      Muhafızlar bunları dinlerken birbirlerine baktılar ve adamı hapishane koridorunda sürükleyerek kocaman bir çukura attılar. Godfrey çukurun aynı kırmızı kuşaklardan takmış bir sürü cesetle dolu olduğunu fark etti.

      “Ya kaçmaya çalışırsa?” dedi muhafız diğerlerine bakmadan önce.

      Yüksek rütbeli komutanın suratında gaddarca bir gülümseme belirdi.

      “Vebanın bir adama ne yaptığını biliyor musun?” dedi. “Adam sabaha kadar ölmüş olur.”

      İki muhafız dönüp uzaklaşırlarken, Godfrey başında muhafız olmayan o çukurda yatan veba kurbanına baktı ve aklına bir fikir geldi. O kadar çılgınca bir şeydi ki işe yarayabilirdi.

      Akorth’la Fulton’a döndü.

      “Bana yumruk atın,” dedi.

      Arkadaşları şaşkınlıkla ona baktılar.

      “Bana yumruk atın dedim!”

      İki arkadaşı başlarını salladılar.

      “Çıldırdın mı?” dedi Akorth.

      “Sana yumruk atmam,” dedi Fulton hemen. “Hak ediyorsun, ama atmam.”

      “Bana yumruk atın dedim!” dedi Godfrey. “Sert bir yumruk atın ve burnumu kırın! HEMEN!”

      Ama Akorth ve Fulton arkalarını döndüler.

      “Kafayı СКАЧАТЬ