CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM. Celil Oker
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM - Celil Oker страница 5

Название: CELIL OKER-ÖZEL BASKI-SEN ÖLÜRSÜN BEN YASARIM

Автор: Celil Oker

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 9789752126466

isbn:

СКАЧАТЬ dedim.

      “Seten Plaza,” dedi. “Yedinci kat. O’Connor Consulting.”

      “Aşağıdaki güvenlikçilere kimi göreceğimi söyleyeceğim?”

      Yüzünde bir sürü genç kadında gördüğüm ifadeyi gördüm.

      “Sezin Sabuncu, ben,” dedi.

      Elimi uzattım. Tokalaştık. Teni yumuşaktı ama sıkı tutuyordu insanın elini.

      Elimi kurtarınca kontak anahtarına götürdüm.

      “Nereye bırakayım sizi?” dedim otomobilimi çalıştırırken.

      2. BÖLÜM

      Sezin Sabuncu’nun yakın ve güvenilir bir taksi durağına bırakılmaktan başka bir dileği yoktu. İşime geldi bu. Evimin yakınlarındaydık. Yeni taşınmama1 rağmen iyi kötü tanıdık müşteri statüsüne terfi ettiğim mahalle durağına götürdüm onu. Yolda konuşmadı. Ben de. Ne olacaksa yarına bırakmıştık. Taksiciler beni gördüklerine sevindiler. Getirdiğim kadına gülümsediler. “Aklın hanımefendide kalmasın abi,” dediler. Hoşça kalınlarımız kısa sürdü.

      Otomobilimi Akatlar’a sürükledim sonra. Muhtarlığın yan tarafındaki telefon kulübesinin önünde durdum. Yolu tıkamıştım ama gecenin bu saatinde gelip gidenin olmayacağına güvendim.

      Cüzdanımdaki telefon kartını soktum cihaza. Hayret, telefon da çalışıyordu, kartımda da hâlâ kullanılacak dakikalar vardı.

      155’i tuşladım.

      Bir hayret daha. İkiletmeden açıldı.

      Derdimi anlatmak zor oldu ama. Telefondaki kadına adresi üç kere tekrarladım. Kim olduğumu, nereden aradığımı söylemeyi iki kere reddettim. Belki inandı televizyon seyreden bir ceset ihbar ettiğime, belki inanmadı. Kendisi bilirdi. Amirleri bilirdi.

      Telefonu kapayınca otomobilime binip geri döndüm. Zeytinoğlu Caddesi’nden aşağı devam ettim. Eski evimin üstünden geçerken geçmişin geçmiş olduğuna bir kere daha karar verdim. Uğur Mumcu Caddesi’nde bir sürü şey hatırladım. Otoyolcular Sitesi’nin önünden yolun dar noktasında üstüme gelen Range Rover’a içimden küfrettim. İlerledim. Bizim sitenin otoparkının bu saatte ağzına kadar dolu olacağını bildiğim için cadde üstüne, sağ tekerlekleri kaldırımın yarısına kadar çıkararak bıraktım otomobilimi. Bekçisiz bekçi kulübesinden geçtim. Apartmanımın kapısı açıktı. Zemin kattaki evime merdivenlerden indim mecburen.

      İki kişinin yaşaması için planlanmış olan ve benim de bu gerekçeyle taşındığım evimde hâlâ yalnız başımaydım. Yeniklik duygusunu atmıştım ama. Bakardık. Olursa olurdu, olmazsa olmazdı. Ben de buralardaydım, Yıldız Turanlı da. Yok, Yıldız Turanlı buralarda değildi. İnsanların kafalarının içine daha iyi bakabilmek için bir tür eğitime gitmişti Londra’ya. Epey sürecekti. Telefonlaşma âdetimiz yoktu.

      Bu evin banyosu ötekinden konforluydu. Uzun bir duş aldım. Üstümden sular damlatarak, kullandığım iki odadan birine, yatak odasına geçtim. Giyindim. Sonra mutfağa gidip bir kahve yaptım kendime. Açık. Artık Akmerkez yerine iki metre dibimdeki çam ağacını gördüğüm salon penceresinin yanında içtim. Sigarasız. Bilgisayarım hâlâ kim bilir hangi OMO kolisinin içindeydi. Yeterince uçtun zamanında, diyerek kendimi kandırdım.

      Sonra gidip uyudum. Salonun ışığını yanık bıraktım. Hırsızlara karşı.

      Uyandığımda keyfim yerindeydi. Nedenini bilmiyorum. Saatime baktım. Çalışanlar için geç, ziyaretçiler için uygun bir vaktiydi sabahın. Bir kahvenin ardından tıraş oldum. Giyinip çıktım. Seten Plaza’nın güvenlikçilerine karşı beni utandırmayacak bir kıyafet seçmiştim.

      Otomobilim bıraktığım yerdeydi. Kontağı çevirince uyandı. Yaşlıydı falan ama diriydi. Önce Dördüncü Levent çarşısına yöneldim. Gazete kulübesinin önündeki boşluğa park ettim. Rüşvet olarak sadece Hürriyet yerine iki gazete daha aldım. Karşısındaki Simit Sarayı’nda çay ve kaşar peyniri eşliğinde sabah araştırmamı yaptım. Cumhurbaşkanımız yine birilerine bağırmıştı. Gazetenin birine göre bu iyi bir şeydi, diğer ikisine göre o kadar iyi değildi. On altıncı kattaki garsoniyer cinayeti ya da intiharı üçüncü sayfalara düşmemişti. Bir sürü kadın bir sürü erkek tarafından öldürülmüştü. Birileri dolandırılmıştı. Birileri hapisten çıkmıştı.

      Çayı bitirdim, simidi yarım bıraktım. Otomobilime bindim. Gazete kulübesindeki adamın kötü bakışlarına aldırmadan torpidodan araç telefonumu çıkardım. Araç telefonu dediğim bildiğiniz cep telefonlarındandı. Yıllardır kullandığım hakiki araç telefonu, Türk Telekom o servisi vermekten vazgeçtiğinde çöpü boylamıştı. Yerine aldığım telefonu şarj kablosundan çıkarıp yanıma almıyordum hiç. Malum, bizim işte iki elin birden serbest olması gerekir.

      Tuşlara basıp dün Taylan Sezer’den randevu almak için kullandığım numarayı buldum. Ara, dedim söz dinleyen cihazıma.

      Aradı.

      Cevap veren kız dün konuştuğum değildi.

      “Santral İnşaat…” dedi cilveli bir sesle.

      “Taylan Bey’le görüşmek istiyordum,” dedim.

      Bir an düşündü kız, bir yalana hazırlandığı için belki.

      “Taylan Bey bugün ofisinde değil,” dedi. “Kim arıyordu efendim?”

      Taylan Sezer’in telefonunun notları arasından çıkmak isteyen biri, dedim içimden.

      “Adım Remzi Ünal,” dedim. “Dün gece bir daire işini görüşmek için buluşacaktık. Ben gelemedim. Hem özür dilemek hem de yeniden ne zaman görüşebiliriz sormak istiyordum,” dedim.

      “Not alıyorum efendim,” dedi kız. “Sekreterine ileteceğim hemen.”

      “Çok teşekkür ederim,” dedim. “Ofise ne zaman döneceğini biliyor musunuz?”

      “Maalesef efendim,” dedi. “Sekreteri de bilmiyor, demin görüşmüştüm kendisiyle.”

      “Pekâlâ,” dedim. “Çok teşekkür ederim.”

      Kapadım telefonu, yerine yerleştirdim.

      Hâlâ bana bakan gazete bayisine bir gülücük attım kontak anahtarını çevirirken. Otomobilim beni zorlanmadan Büyükdere Caddesi’ne çıkardı. Sabahın trafiği hâlâ yoğunluğunu düşürmemişti. CD çalarımda Cream dinleyerek eğlendim yol boyu. Seten Plaza’nın cehennem yönünde üç kat inen otoparkının girişindeki güvenlikçilerin otogaz denetiminden kolaylıkla geçtik.

      Asansör doluydu. Lobi katında boşaldığında binaya giriş kartları olanlar hızla ortadan kayboldular. Ben ve orta yaşın epey üstündeki bir çift, daha sabah mahmurluğunu üstünden atamamış gibi görünen resepsiyon görevlisinin önüne dikildik.

      Önceliği СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Remzi Ünal’ın taşınma hikâyesinin gerekçeleri için Yenik ve Yalnız macerasına bakınız.