Ejderhanın Evrimi. Grafton Elliot Smith
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ejderhanın Evrimi - Grafton Elliot Smith страница 8

Название: Ejderhanın Evrimi

Автор: Grafton Elliot Smith

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258068917

isbn:

СКАЧАТЬ açıklayacağım sebeplerden dolayı, ölü kral tanrısallaştırıldığında, bağışların yapıldığı tapınak, yiyecek ve içeceğin tanrılara ikram edildiği bir yapı haline geldi. Böylece, hem kralın varlığı kalıcı hale geliyor hem de kralın bilincini yeniden kazanması sayesinde haleflerinin gerçek krala danışarak onun tavsiyesini ve yardımını almaları için fırsat sağlanıyordu. Ölü krala adakların adanması ve bilincin canlandırılarak eski haline gelmesi için ayinler başlangıçta yalnızca bu sebepler için yapılmaktaydı. Ancak ilerleyen süreçte asıl amaç unutulunca, tapınağın işlevi karakterine uygun olarak değişti. İşlevlerin anlamı, biat ve tapınma eylemleriyle açıklanmaya başlandı. Çok daha sonraları dua ve yalvarma, tapınağın işlevleri arasında hiçbir surette bulunmayan ahlaki ve manevi bir değer kazandı. Tapınağın ilk amacı olan adak sunma ise varlığını sürdürdü. Çağımızda bile tapınaklarda hâlâ adak adanmaktadır.

      Libasyonun Anlamı

      Bu konferansın ana konusu, Aylward M. Blackman’ın Mısırlılar için tütsü yakma ve libasyonun ne anlama geldiği hakkındaki önemli keşfi sayesinde şekillenmiştir.38 Antik dönem insanlarından günümüze kadar korunmuş ilk yazılı kaynaklar bütünü, Beşinci ve Altıncı Hanedan dönemine ait Sakkara Piramitleri’nin yer altı odalarında kaydedilmiş metinlerden oluşur. 4500 yıl önce yazılmış bu belgeler modern dönemde, 1880-81 yıllarında gün yüzüne çıkarıldı. Sör Gaston Maspero ilk çevirisini yayımladığı zamandan beri pek çok bilim insanı bunların anlamının çözülmesinde yardımcı oldu. Ancak, libasyon ayininin kaynağını ve anlamını açıklamak Blackman’a nasip oldu. “Bu pasajların genel anlamı çok açıktır. Ceset kuru ve buruşuktur. Ölüyü diriltmek için, mumyalama sırasında dışarı yayılan yaşamsal sıvı geri verilmelidir. Bu yapılıncaya kadar hayat geri dönmeyecek, kalp yeniden atmayacaktır. Metinden anlaşıldığı üzere, bunun büyülü sözler eşliğinde libasyon uygulanarak gerçekleşeceğine inanılıyordu” (a.g.e. s. 70).

      Blackman’ın Piramit Metinleri’nden alıntıladığı ilk üç metinde, “söylendiğine göre tören cesetten çıkarılan gerçek sıvıyla yapılıyordu.” Sonraki dört alıntıda, “farklı bir görüş öne sürülür. Ölünün büzülmüş vücudunu canlandıracak olan şey ölünün kendi sıvısı değil, tanrısal bedenden alınan sıvılardır. Bizzat Osiris’in cesedinden gelen (tanrıların sıvısı),39 çürüyen etinden salgılanan bu özsuyu, libasyon yöntemiyle ölüye nakledilen sıvılardır.”

      Osiris’in meseleye dahil edilmesi çok önemlidir. Çünkü özellikle Osiris’le ilişkilendirilen suyun hayat bahşedici gücüyle benzerlik kurulması libasyon ayininin oluşmasında çok etkin bir rol oynar. Su nasıl ki ölü tohumun filizlenmesini sağlayıp ona hayat veriyorsa, libasyon da cesedi canlandırabilir. Suyun etkisi hakkındaki bu genel biyolojik teoriler o dönem için geçerliydi ve ileride açıklayacağım üzere libasyon fikrinden çok daha önce insanlar muhtemelen bunu yapmaktaydı. Çünkü Osiris kültünün40 gelişmesinde toprağa verildiğinde ortaya çıkan suyun bu genel dölleyici gücü ile insanları dölleyen spermin gücü arasında açık bir benzerlik kurulmuştur. Malinowski, kadınların cinsel ilişkiyle hamile kaldığı gerçeğini bilmeyen bazı Papualı insanların, kadınların üzerlerine yağmur yağmasıyla hamile kalabileceklerine inandıklarını ifade eder. Etnoloji çalışmaları ve ilkel inançlar, şu anda ele aldığım uzak geçmişte döllemeyle diriltme yani yeni bir canlı hayata getirmekle, bir zamanlar canlı olan vücudu diriltmek arasında belirgin bir ayrımın yapılmadığını çok kesin bir şekilde göstermektedir. Dişinin döllenmesi ve cesedi diriltme süreci veya bir heykel, aynı biyolojik sürecin bir parçasıymış gibi görülüyordu. Mısır mezarları için tasvir heykelleri yapanlara sa’nkh, yani “hayat veren” deniliyordu. Heykel meydana getirmek için kullanılan kelime (ms) görünüşte, “doğurmak” ms kelimesi ile tamamen aynıydı.41

      Dolayısıyla Mısırlılar, etnolojik bulgulardan yola çıkarak yapılan bağımsız bir çalışmanın gösterebileceği üzere hem antik hem de modern zamanlarda pek çok başka halk tarafından benimsenen fikirleri söze dökmüşlerdir.42

      Antik metinlerin tercümesi ve kültür seviyesi daha düşük modern insanların inançları hakkındaki çalışmalar, bizim kullandığımız ifadelere işaret etmektedir: “doğum yapmak”, “hayat vermek”, “hayat sürdürmek”, “ölümü defetmek”, “talihini güvenceye almak”, “ömrü uzatmak”, “ölüye hayat vermek”, “cesedi diriltmek veya ölünün tasvirini canlandırmak”, “bereket vermek”, “döllemek”, “yaratmak”. Bu ifadeler, erken dönemlerde veya modern insanın nispeten ilkel zamanlarında kesin çizgilerle ayrımı yapılmamış bu kelimelerin anlamı üzerine bir dizi uzmanlaşmayı yansıtır.

      Bulguların derlendiği Jackson’ın çalışması, insanlık tarihinin çok erken bir döneminde, Osiris hikâyesinde somut bir şekilde ifade bulan fikirlerden çok önce, insanların, çocukların içinden çıktıkları dış ürüme organının, çocuğun asıl yaratıcısı olduğunu ham bir şekilde benimsediklerini göstermektedir. Onlara göre bu organ, yalnızca doğurma aracı değildi, ayrıca hayatın kaynağıydı.

      İnsan zihninin birbirine benzer nesneleri tanımlama ve onlara, benzettikleri ilgili nesnelerin niteliklerini atfetme eğilimi, insanın, deniz salyangozuna tüm bu hayat verici ve doğurganlık erdemlerini yüklemesine sebep olmuştur. Deniz salyangozu; bereket veren, doğum sırasında kolaylık sağlayan, tehlikeyi defeden, öteki dünyayı garanti altına alan ve her türlü şans getiren bir nazarlık halini aldı. Artık deniz salyangozu, doğum bahşedici olarak annelik ve insan ırkının yaratıcısıyla özdeşleştirilmeye veya öyle kabul edilmeye başlandı. Zaman içinde bu inanç akılla temellendirilince, kabuğun analığı somut bir ifade kazandı ve gerçek bir kadın olarak kişileştirildi. Bu, ilk başta isimsiz ve özellikleri eksik tanımlanmış Ulu Ana’ydı. Fakat Ölü Kral Osiris’in yavaş yavaş ilahi özelliklerini kazandığı ve insan suretinde bir tanrının meydana çıktığı daha sonraki bir dönemde, yalnızca deniz salyangozu ile kişileştirilmiş olan Ulu Ana’nın muğlaklığı kısa süre içinde ortadan kalktı. Tılsım, Hathor olarak gerçek bir kadının veya bir ineğin şeklini aldı. Bunun sebeplerini ileride açıklayacağım.

      Bu gelişmelerin tesiri, suya hükmeden tanrı Osiris’in yeni yeni şekillenmekte olan düşüncesinde karşılık buldu. Osiris’in doğurganlık güçleri, Hathor’un hayat bahşedici pek çok özelliğini içerecek şekilde genişletildi.

      İlk Biyolojik Teoriler

      Bu yöntemlerin öneminin tam olarak anlaşılması için öncelikle ilk Mısırlıların zihnine ulaşmaya ve onların genel düşünce yapısını anlamaya çalışmak önemlidir. Özellikle, cesedin veya heykelin canlandırılması için yapılan ayinlerde suyun kullanılmasının, o zamanlar geçerli olan genel biyolojik ilkelerin özgül bir uygulaması olduğunu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Bir blok taşı canlandırmak için su döküldüğünü dikkate alacak olursak, bunun yalnızca çocuksu bir hayal ürünü veya din adamları tarafından çevrilen bir dalavere olmadığı anlaşılabilir. İlk Mısırlıların, bunun sağlam bilimsel bir temele dayandığını düşünmeleri için bir sebebi vardı. Ayrıca suyun ölüyü diriltici tesiri hakkındaki inançları, bir genel teorinin sağlam temeller üzerine kurulmasını СКАЧАТЬ



<p>38</p>

“The Significance of Incense and Libations in Funerary and Temple Ritual”, Zeitschrift für Ägyptische Sprache und Altertumskunde, Bd. 50, 1912, s. 69.

<p>39</p>

Burada Blackman hiyerogliflerden bir kelimeyi alıntılayıp “tanrıların sıvısı” olarak tercüme etmektedir. Daha sonra dipnotta şu açıklamayı yapar: “Nil Nehri’nin, Osiris’in doğduğu su olduğu varsayılırdı. Su dökme ritüelinde kullanılan su Nil’e ait olduğundan, Piramit Metinleri’ndeki ifadede bu inanca, ‘ölen kişi genellikle Osiris ile özdeşleştirilirdi’ şeklinde gönderme yapılabilir.” (Piramitlerinde yazıtlar bulunan ölü kral demiş olsaydı, Piramitler Çağı için daha doğru bir ifade olurdu.)

<p>40</p>

Sör James Frazer’ın The Golden Bough adlı kitabının son baskısı Osiris hakkında ciltler dolusu kitapların özeti gibidir. Ancak, bulguların harikulade derlemesi olan bu kitabı okura tavsiye ederken dikkati çekmek istediğim bir husus var. Sör James Frazer’ın açıklamalarında modern etnolojik dogmalara dayanan yorumların izlerini görmek mümkündür. Bu dogmaya göre kültürel benzerliklerin görüldüğü farklı bölgeler arasında kültürel ilişkiler görmezden gelinerek, benzer gelenek ve inançların bağımsız bir şekilde evrim geçirmesi söz konusudur.

Göstermeye çalıştığım üzere, (bkz. s. 195) insan davranışlarına ilham veren ve onları yönlendiren nedenlerin karmaşıklığı bu yorumlara göre tamamen ölümcüldür. Ancak bu genel ihtar haricinde, Sir James Frazer’ın teorilerine başka itirazlar da söz konusudur. Dr. Alan Gardiner, Osiris ve Horus üzerine aydınlatıcı makalesinde (In a criticism of Sir James Frazer’s “The Golden Bough: Adonis, Attis, Osiris; Studies in the History of Oriental Religion,” Journal of Egyptian Archaology, 2. cilt, 1915, s. 122) çok önemli bir gerçeğin üzerinde durarak Osiris’in aslında bir kral olduğu konusunda ısrar eder ve şöyle söyler: “Osiris her zaman bir ölü kral gibiydi; yaşayan kralın rolü, değişmeden oğlu ve varisi olan Horus tarafından oynanıyordu.”

Daha başka şunları yazar: “Mısır bilimcilerin Osiris hakkında her şeyden çok bilmedikleri şey, onun bitkisel hayat süreci ile nasıl ve hangi yolla ilişkilendirilmeye başlandığıdır.” Osiris ve diğer ülkelerdeki benzer pek çok ilahlara ilişkin bir literatür incelemesinde, sistematik sulama uygulamasını ilk defa başlatan kralın bu yolla hayırsever bir reformcu olarak şöhretinin temelini attığı fikri ileri sürülmektedir. Daha sonra ele alacağım sebeplerden dolayı (bkz. s. 220), ölü kral tanrısallaştırılınca, suyun hâkimi ve yeryüzünün bereketi olarak şöhreti de ilahlaştırıldı. Bu iddiayı savunacak kadar ileri gidiyorum, çünkü ilk olarak ileri sürülen alternatif varsayımlardan hiçbiri Osiris’le ilgili bilinen gerçeklerin hiçbirisiyle örtüşmüyor. İkincisi, bu varsayımlar Osiris hakkında doyurucu bir izah sunmuyor. Profesör J. H. Breasted’ın Piramit Metinleri üzerine kendi çalışmasına ve bir depo dolusu paha biçilemez bilgiye dayanan “Antık Mısır’da Dinin ve Düşüncenin Gelişimi” adlı konferansında, Sir James Frazer’ın görüşlerini kabul etmesi gerektiğini söylemesi dikkat çekici bir durumdur. Bunların hepsi bana, gerçek Mısır metinlerinin tercümeleri ile çelişiyormuş ve bunların yorumlanmasında kafa karışıklığı varmış gibi geliyor.

<p>41</p>

Dr. Alan Gardiner, benim şu eserimden alıntı yapar Migrations of Early Culture, s. 42. Ayrıca aynı bilim insanının düşünceleri için bkz. Davies ve Gardiner, The Tomb of Amenemhet, s. 57 ve “A new Masterpiece of Egyptian Sculpture,” The Journal of Egyptian Archaology, 4. Cilt, 1. Kısım, Ocak, 1917.

<p>42</p>

Bkz. J. Wilfrid Jackson, Shells as Evidence of the Migrations of Early Culture, 1917, Manchester University Press.