Michelangelo’ya, “O gün seni korkuttuğum için özür dilerim, ama,” – gözlerimi Papa’ya çevirdim – “Vincili,” – gözlerimi tekrar heykeltıraşa çevirdim – “maestro Leonardo,” dedim, “o odaya girmeme izin vermişti. İkiniz de o odada çalışıyordunuz.”
Heykeltıraşın yüzü kıpkırmızı oldu. “Peki Leonardo, sosyal tırmanış girişimlerin için onun adını kullanmana da izin veriyor mu?”
Vücudumu tamamen Papa’ya çevirdim ama bakışlarımı, alçakgönüllü bir hava katmak için yere çevirdim. “Böbürlenmeyi sevmem ve bana kalsa bu konuyu asla açmazdım Papa Hazretleri, ama Vincili maestro, eğer faydası olacaksa, bir tavsiye mektubu teklif etmişti…”
“Şu ustanın,” – Michelangelo usta kelimesini hırlayarak söylemişti – “o gün tasarımlarımı kopyalaman için sana izin verme hakkı yoktu.” Papa’ya döndü ve “Papa Hazretleri, yükselmek isteyen bu genç kişi sadece benden değil, kendi öğretmeni Perugino’dan da çalışmalarını çalan bir hırsız,” dedi.
Ben de, “Hocasını geçemeyen zavallı bir talebedir,” dedim.
Michelangelo homurdandı, “Gesù,41 şimdi de Leonardo’dan mı alıntı yapıyorsun? Kafanın içinde özgün bir düşünce var mı?”
Dudaklarımı araladım ama kaçamak bir cevaba vakit bulamadan Papa parmaklarını şıklattı ve “Onun çalıp çalmadığına biz karar veririz,” dedi.
İşte o zaman Michelangelo eskiz defterimi arkasına sakladı. “Çalışmalarını gördüm Papa Hazretleri, hiç de iyi değiller.”
“Çalışmalarımı gördün mü?” dedim. Hâlâ böyle bir sürprizi duymaktan gurur duyacak kadar gençtim.
“İyi değil,” diye tekrarladı Michelangelo.
Papa, “Kararı biz veririz,” dedi.
“Michel, per favore,” diye fısıldadı Kardinal de’ Medici. “Eskiz defterini teslim et.”
Heykeltıraş gözlerini bir o yana bir bu yana çevirdi – daha önce hesap yaptığını hiç görmemiştim – ve sonra çenesini sıkarak, “Eğer o Vatikan’da çalışıyorsa, ben çalışmam,” dedi.
Papa Julius bana baktı, beyazlaşmış gür kaşlarını kaldırdı. Zaten oldukça iyi davranmıştım ve tekrar konuşmak sadece tartışmayı büyütmeye yarayacaktı, bu yüzden kibar bir seçim yaptım: Gülümsedim ve adilce davranılmasını bekledim.
Ama Papa sadece omuz silkti – omuz silkti! – ve “Öyle olsun,” dedi. Parmaklarını sallamasından sonra iki papalık muhafızı bana doğru yürüdü. Az önce ne olmuştu öyle? Bramante homurdanırken Papa, Michelangelo’ya şöyle dedi: “Madem senin için böyle bir ödülden vazgeçiyoruz, karşılığında bize borçlusun. Tavanında mucizeler görmeyi bekliyoruz Buonarroti.”
Michelangelo eğildi; hayal ettiğimden daha az beceriksizce bir hareketti. “Öyle olacak.”
Papa uzaklaşırken, iki yanıma birer muhafız geldi. Dayanamayıp Michelangelo’ya sordum, “Neden senin tavanın dedi? Tavanda Papa için bir mezar mı yapacaksın?”
“Sen bir aptalsın,” diye homurdandı Bramante ve ağır adımlarla yürüdü.
Michelangelo, “Boyaya hazır olması ne kadar sürer?” diye seslendi.
Bir ses “İki, üç gün,” diye cevap verdi.
“Maria Vergine,”42 dedim, midem İkarus gibi düşüyor, balmumu kanatlarım güneşte eriyordu. “O tavanda mermerden bir şey yapmıyorsun. Tavana resim yapıyorsun.”
Muhafızlar beni uzaklaştırırken Michelangelo “Evet,” dedi. Sonra eskiz defterimi içine tıkıştırıp çantasını kapattı.
“Eskiz defterim,” dedim ama muhafızlar beni dışarı doğru sürüklemeye çoktan başlamışlardı. Sadece Vatikan’dan çıkarılmak, eskizlerimi kaybetmek ya da işi alamamaktan değil, aynı zamanda farkına vardığım korkunç gerçeğin etkisiyle kalbim sızlıyordu. Michelangelo bir kez daha ressam olacaktı.
XI. Bölüm
Uğultulu yapı sahasından geçen Bramante’yi takip ederken “Sistine’i nasıl aldığını anlamıyorum,” dedim.
“Ben ayarladım,” diye yanıtladı, bir yandan da koroyu yöneten bir orkestra şefi gibi işçileri oraya buraya göndermek için elini sallıyordu.
“Ama neden?” Babamın eski boya fırçasını öfkeyle çeviriyordum.
“Onu mezardan uzaklaştırmak için.”
“Ama neden?”
“Böylece mermerini alabilirim.”
“Neden mermerini istiyorsun?”
“Kilisem için.” Bramante kollarını açarak yeni Aziz Petrus Bazilikası’nın hareketli şantiyesini işaret etti.
Orijinal Aziz Petrus, aynı adı taşıyan kişinin mezarının üzerine ne zaman dikilmişti? Bin yıldan fazla mı olmuştur? Gelgelelim şimdi her şey, yeni bir kiliseye yer açmak için yıkılıyordu. Halk, saygıdeğer eski binanın yıkılmasına öfkeliydi ve program esasen Papa Julius’un fikri olmasına rağmen, insanlar projeyi yöneten kişi olduğu için Bramante’ye Il Ruinate43 adını taktılar. Bramante’yle tanışmış olsaydınız, her zaman insanları yatıştırmaya çalışan biri olduğunu bilirdiniz. Onu bu kadar garip kılan şeylerden biri de buydu. İşte bunun için alışılmadık bir plan yaptı; eski kiliseyi bir anda yıkmadı. Hayır. Yeni Aziz Petrus’un inşaatına bir ucundan başladı ve eski binayı sadece gerektiği kadar yıktı. O öğleden sonra, iki inşaatın ortasında Bramante’nin peşinden gitmiştim: Bir tarafta yüzlerce işçi taze taş bloklardan oluşan temiz, beyaz bir alanda koştururken diğer tarafta eski kilise, yavru kuşlar uçmaya başlayınca boş kalmış bir yuva gibi çürüyordu. Değişimler olur, bir fikir olarak bunu kabul ediyordum ama yeni olanın eskiyi parça parça yuttuğu bir yerde durmak korkunçtu. (Ne zamandı? On iki yıl olmuş mudur? Bugün yeni kilise, eskisinden daha da fazlasını yemiş halde – azar azar götürmeye de devam ediyoruz – ve yakında hiçbir şey kalmayacak. Bir noktada, insanlar eski Aziz Petrus’u hatırlayacaklar mı? Yeni Aziz Petrus’a sadece “Aziz Petrus” diyeceğimiz bir zaman da gelecek mi?) Bramante homurdandı, “Bir taş ustasının Aziz Petrus’a ayrılan kaynaklardan faydalanmasına izin vermeyeceğim. Papa’nın mezara ihtiyacı yok. Bir kiliseye ihtiyacı var. Ve bu projeye harcanmayan herhangi bir mermer ya da duka sadece israf olur.”
“Ama maestro, o tavan benim olmalı. Sen papalık mimarısın. Papa’nın sanat programını kontrol ediyorsun. Tek söz СКАЧАТЬ
41
İt. İsa. (ç.n.)
42
İt. Bakire Meryem. (ç.n.)
43
İt. Yıkan. (ç.n.)