Yaşama Sanatı. Alfred Adler
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Yaşama Sanatı - Alfred Adler страница 7

Название: Yaşama Sanatı

Автор: Alfred Adler

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786258361155

isbn:

СКАЧАТЬ tek yöntem budur.

      Üçüncü Kısım

      Üstünlük Kompleksi

      Üstünlük Kurma Hedefi

      Önceki bölümde aşağılık kompleksini ve hepimizin paylaşıp karşısında mücadele verdiği genel aşağılık hissiyle ilişkisini inceledik. Şimdiyse ilgimizi onu tamamlayan şeye yani üstünlük kompleksine çevirebiliriz.

      Bireyin hayatının her özelliğinin nasıl bir dönüşüm ve ilerleyiş içinde ifade edildiğine tanıklık ettik. Bu nedenle bu özelliğin bir geçmişi ve geleceğinin olduğundan bahsetmek mümkündür. Gelecek, mücadelemiz ve hedefimizle bağlıdır. Diğer yandan geçmiş üstesinden gelmeye çalıştığımız aşağılık ya da yetersizlik durumunu temsil etmektedir. İşte bu yüzden de aşağılık kompleksi vakasında kompleksin başlangıcıyla ilgileniriz. Diğer yandan üstünlük kompleksi vakasında kompleksin dönüşümü, gelişimiyle daha çok ilgileniriz. Dahası, bu komplekslerin ikisi de doğal olarak birbirleriyle ilintilidir. Bir aşağılık kompleksini gördüğümüz vakada ayrıca gizli bir üstünlük kompleksini de bulmamız hiç de şaşırtıcı olmaz. Diğer yandan şayet bir üstünlük kompleksi araştırıp sürekliliğini inceleyecek olursak her zaman az ya da çok gizlenmiş bir aşağılık kompleksi bulabiliriz. Eğer mevcut durumumuzda belirli ölçüde bir eksiklik hissetmiyorsak üstün ve başarılı olmak için çaba sarf etmeyiz.

      Üstünlük kurma çabası hiçbir zaman bitmez. Bu bireyin zihni ve ruhu için her daim gereklidir. Daha önce de belirttiğimiz üzere hayat bir hedefe ya da ideal forma erişmek demektir ve bunu harekete geçiren şey üstünlük elde etme çabasıdır. Şayet tembel çocuklara ve canlılıktan yoksun oluşlarına, herhangi bir şeye karşı ilgi duymayışlarına bakacak olursak hayatta herhangi bir doğrultuda ilerleme kaydetmiyor gibi göründüklerini söyleyebiliriz. Buna rağmen bu çocuklarda bile üstün olmaya yönelik bir arzu, “Şayet bu kadar tembel olmasaydım cumhurbaşkanı bile olurdum” demelerini sağlayan bir arzu bulabiliriz. Deyim yerindeyse şartlı olarak ilerleme kaydetmekte ve çaba sarf etmektedirler. Kendilerine değer verirler ve şu ya da bu şartta çok şey başarabileceklerini düşünürler. Elbette bu sadece kendini kandırmaktan, hayalden başka bir şey değildir. Ancak hepimizin de bildiği üzere, insanlar çoğunlukla hayali şeylerden haz duyar. Ve bu durum özellikle cesareti olmayan insanlar için geçerlidir. Böyle tipler kendilerini çok güçlü hissetmezler ve zorluklar karşısında yollarından sapıp her zaman sorunlardan kaçmaya çalışırlar. Bu kaçıp kurtulma sürecinde gerçekte olduklarından çok daha güçlü ve zeki olduklarına dair bir düşünceye kapılırlar.

      Gerçek Çözümlerden Kaçınmak

      Hırsızlık yapan çocuklar üstünlük duygusunun esiri olmuşlardır. Diğerlerini kandırdıklarına, başkalarının onların hırsızlık yaptığının farkında olmadığına ve küçük bir çaba sarf ederek zengin olabileceklerine inanırlar. Aynı duygunun kendilerinin kahraman olduğunu düşünen suçlular tarafından da paylaşıldığı dile getirilmektedir.

      Bu özellik hakkında başka bir bakış açısıyla, kişisel mantığın dışavurumu olduğundan bahsetmiştik. Buna sağduyu ya da sosyal mantık diyemeyiz. Şayet katiller kendilerinin kahraman olduklarını düşünüyorlarsa bu sadece bireysel bir görüştür. Hayatın sorunlarına karşı gerçek çözümler getirme zorunluluğundan kaçınacak biçimde olaylara kendi pencerelerinden baktıkları için aslında cesaretten yoksundurlar. Bu nedenle suçluluk, temelinde ya da kökeninde kötü olmaktan çok üstünlük kompleksinin bir dışavurumudur.

      Benzer bulguların sinir hastası kimselerde de ortaya çıktığını görüyoruz. Bu tip insanlar uykusuzluk çekiyor olabilir ve bu sebeple ertesi gün işlerinin gerekliliklerini yerine getiremeyecek derecede güçsüz hissedebilirler. Uykusuz geçirdikleri geceler yüzünden çalışmamaları gerektiğini hissedebilirler, çünkü başarmaları gereken vazifeleri yerine getirmek için elverişli bir durumda değillerdir. “Neyi yapamazmışım, birazcık uyuyabilseydim görürdünüz!” diye sızlanırlar.

      Bu tavrı sürekli kaygı duyan bunalımlı insanlarda da görürüz. Kaygı nöbetleri böylelerini diğer insanlara karşı zorba kılar. Başkalarına hükmetmek için bundan yararlanırlar. Çünkü her zaman etraflarında birileri olmalıdır, nereye giderlerse gitsinler onlara eşlik edilmelidir. Bunalımlı bireylerin dostları tüm yaşamlarının onların ihtiyaç ve gereksinimlerine göre yaşamaya mecbur bırakılırlar.

      Bunalımlı, hasta insanlar her zaman ailede ilgi odağıdır. Bu tiplerde aşağılık kompleksi tarafından ustaca kullanılan bir güç karşımıza çıkar. Zayıf olduklarından, kilo verdiklerinden ya da başka türlü zayıflıklardan şikâyet ederler ancak çoğunlukla sağlıklı aile üyelerine hükmettiklerinden herkesten daha güçlüdürler. Bu durum aslında hiç şaşırtıcı değildir çünkü kültürümüzde zayıflık oldukça güçlü bir silah halini alabilir.

      Üstünlük ve Aşağılık Kavramları

      Üstünlük kompleksi ve aşağılık kompleksi arasındaki bağıntıyı inceleyelim. Şayet üstünlük kompleksi olan kendini beğenmiş küstah çocukları inceleyecek olursak, her zaman olduklarından daha büyükmüş gibi görünmek istediklerini fark ederiz. Hepimiz öfke nöbeti geçiren çocukların başkalarını nasıl kontrol etmeye çalıştıklarını biliriz. Neden bu kadar ısrarcı ve sabırsızlardır acaba? Çünkü hedeflerine ulaşabilecek kadar güçlü olup olmadıklarından emin değillerdir. Yani kendilerini aşağılık hissetmektedirler. Sanki gerçekte olduklarından daha uzun görünmek için parmak uçlarının üstünde durmakta ve böylece başarı, gurur ve üstünlük elde etme çabasındaymış gibidirler.

      Bu gibi çocukları tedavi etmenin yollarını bulmamız gerekir. Böyle davranmalarının sebebi olayların doğal düzenini anlamamalarıdır. Onları kınamamak gerekir, aksine onlara sağduyulu bir bakış açısını dostça izah etmeli ve bunu günbegün anlamalarına yardımcı olmalıyız.

      Şayet insanlar gösteriş yapıyorlarsa bu sadece kendilerini aşağılık hissettikleri ve kendilerini başkalarıyla daha yapıcı bir biçimde rekabet edecek kadar güçlü hissetmedikleri içindir. Böyleleri toplum ile uyum halinde değildir. Sosyal olarak da uyumlu değillerdir ve bu yüzden de hayatın sosyal sorunlarını nasıl çözeceklerini bilmezler. Genellikle bu gibi bireylerin çocukluklarında ebeveynleri ve öğretmenleriyle aralarında sıkı bir mücadelenin olduğunu görürüz.

      Aynı aşağılık ve üstünlük kompleksi karışımı sinir hastalıklarında da görülür. Sinir hastaları çoğunlukla üstünlük duygularını sergilerler ancak aşağılık komplekslerini kabullenmezler. Bu bakımdan baskı nevrozu çeken bir kızın vaka geçmişi oldukça aydınlatıcıdır.

      Bu genç kız çok cazibeli ve popüler olan ablasına çok yakınmış. Bu durum oldukça anlamlıdır çünkü bir ailede herhangi bir üye bir şekilde göze çarpıyorsa diğerleri bu durumdan mağdur olur. Ailede ayrıcalıklı konuma gelen birey ister baba, ister çocuklardan biri isterse de anne olsun bu hep böyle olmuştur. Ailenin diğer üyeleri için çok zor bir durum ortaya çıkmıştır ve bazen buna katlanamayacak gibi hissederler.

      Söz konusu kız da ablasının ayrıcalıklı konumu olmaksızın büyümüş ve kendisini kısıtlanmış hissetmiş. Şayet diğer insanlarla ilgilenmiş ve bizim anladıklarımızı anlamış olsaydı çok farklı bir yol СКАЧАТЬ