Hawaii Mitleri. William D. Westervelt
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hawaii Mitleri - William D. Westervelt страница 10

Название: Hawaii Mitleri

Автор: William D. Westervelt

Издательство: Maya Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 9786057605559

isbn:

СКАЧАТЬ insanlar ona iki oğlanın kutsal davulları nasıl çaldığını anlattı. Kupa, bu duruma çok sinirlenerek Mu’ya (tapınağa adak arayan kişi) çocukları öldürüp tapınağa getirip sunağa koyması emrini verdi. Rahip Kamolo, iki oğlunun öldürüldüğünü öğrendiğinde duyduğu acıyla intikam arayışına girdi. Yüce şefle baş edebilecek gücü yoktu. Bu yüzden kendisine yardım etsinler diye Molokai’de bulunan en ünlü falcı ve kâhinleri aramaya başladı. Ama herkes Şef Kupa’dan korktuğundan kimse ona yardım edemedi. Gittiği herkes onu başka bir kâhine (kaula) veya evininin diğer tarafında bulunan birilerine danışmaya gönderdi. Tüm bu arayış boyunca yanında hediye ve kurbanlar taşıdı. Bunlar sayesinde tanrıların rahiplerinin kendisine yardım edebileceğini umdu. En sonunda Kalauappa ve Kalawao’ya yukarıdan bakan dik bir uçuruma geldi. İnsanlar burada büyük köpekbalığı tanrısına taparlardı. Uçurumun alt kesimlerine tırmanmaya başladı, en sonunda köpekbalığı tanrısına hizmet eden rahibi buldu. Rahip, ona yardım etmeyi reddetti. Fakat Kalawao’nun güneyinde, gitmesi cesaret isteyen uçurumlarda bulunan büyük bir mağaraya yönlendirdi. Mağaranın adı Anao-puhi’ydi (yılanbalığı mağarası). Büyük köpekbalığı tanrısı Kauhuhu, muhafızları veya gözcüleri Waka ile Mo-o, Polinezya efsanelerinde geçen büyük ejderhalar ya da sürüngenler burada yaşıyordu. Bu ejderhalar, köpekbalığı tanrısını koruma konusunda çok güçlüydü. Tanrı uyuduğunda veya yokluğunda mağarasına göz kulak olunması gerektiğinde onun muhafızlığını (kahu) üstleniyorlardı. Yorgun ve bezgin hale gelen Kamolo, mağara girişinde yığılı sert volkanik taşlar arasından ağır ağır yürüdü. Omuzlarında siyah bir domuz taşıyordu. Bu domuzu, kendisine kim yardım ederse ona bir hediye olarak verebilmek için kilometrelerce taşımıştı. Mağaraya yaklaştığında, muhafız kendisini gördü ve, “İşte büyük Mano’nun (köpekbalığı) yemeği olacak bir insan yaklaşıyor. Kauhuhu’nun yemesi için bir balık!” dedi. Fakat Kamolo, gittikçe yaklaşarak bir nedenden ötürü ejderhaların sempatisini kazandı. “E hele! E hele!”27 diye bağırdı ejderhalar. “Uzaklaş buradan! Burası sana ölüm getirecek! Burası tabu bölge.” Kamolo bunun üzerine, “İster ölüm, ister hayat versin. Çocuklarımın intikamını almama yardım edin. Bana bir şey olması umurumda değil,” dedi. Muhafızlar, ne derdi olduğunu sordu ve o da onlara oğulları kutsal davulları çaldı diye Şef Kupa tarafından ceza olarak nasıl öldürüldüklerini anlattı. Daha sonra bu hikâyeyi Kupa’nın üstesinden gelecek bir güç arayarak Molokai’de gittiği her yerde anlattığını söyledi. Başvurduğu en son kişi köpekbalığı tanrısıydı. Bu onun son umuduydu. Eğer Kauhuhu da ona yardım etmezse artık ölmeye hazırdı, zaten yaşamaya niyeti kalmamıştı. Mo-o, ona iyi niyetli olduklarını, Kauhuhu’nun balık tutmak için uzaklarda olmasının aslında iyi bir şey olduğunu, çünkü burada olsaydı tanrı tarafından öldürülmekten kaçamayacağını anlattı. Hatta kendisini açıklamaya zamanı bile olmayacağını söylediler. Buna rağmen Kamolo’ya yardım etme kararı vererek çok büyük bir risk aldılar, çünkü yolu açılana kadar büyük tanrıların güçlerinden yararlanarak onu gizlemek zorundaydılar. Eğer köpekbalığı tanrısının yardımını almadan fark edilir veya yenilirse yardım ettikleri için kendileri de onunla ölmek durumunda kalırlardı. Kamolo’yu soyulmuş taro kabuklarının bulunduğu yığına saklamaya karar verdiler. Yapması gereken şey kesinleşene kadar burada sessizce durmasını istediler. Denizden gelen sekiz büyük su dalgasını izlemesini, sonra da tanrıyla konuşma fırsatı yakalamak için üzerindeki gizlenme büyüsünün kalkmasını beklemesini istediler. Tanrı en son dalgayla birlikte gelecekti. Çok geçmeden dalgalar gelmeye, uçurumun kıyılarına çarpmaya başladı.

      Sekizinci dalga yükselip de kıyıdan gelen rüzgârla birleşerek tepeye su püskürtene kadar dalgalar gittikçe yükseldi. Kıyı boyunca ilerledi, mağaranın içi dalgaların köpükleriyle doldu. Köpüklerin içinden köpekbalığı tanrısı çıktı. Hemen insan biçimini alarak mağaranın içinde yürümeye başladı. Çöp yığınının yanından geçerken, “Burada bir insan var. Kokusunu alıyorum,” diye bağırdı. Ejderhalar, içeride birinin olduğunu ısrarla reddetti. Fakat köpekbalığı tanrısı, “Burada bir insan olduğu kesin. Eğer onu bulursam hepiniz kendinizi öldü bilin. Ama eğer bulamazsam yaşamaya devam edebilirsiniz,” dedi. Ardından Kauhuhu, mağara duvarlarına ve içeride saklanılabilecek her yere baktı, fakat adamı bulamadı. Yüksek bir sesle seslendi ama sadece kendi sesinin yankısını duyabildi. Sanki hayaletlerin sesi gibiydi. Her yeri iyice aradıktan sonra tam diğer işleriyle ilgilenmeye başlayacaktı ki Kamolo’nun domuzu bir ses çıkarttı. Bunun üzerine köpekbalığı tanrısı, taro yığınının olduğu yere fırlayıp aramaya başladı. Bir de baktı ki yığının altına Kamalo ve kurban olarak getirdiği siyah domuz vardı.

      Ah o tanrının öfkesi!

      Ah o alev alev yanan gözleri!

      Kauhuhu, çöp yığının içine duran Kamolo’yu birden yukarı kaldırıp ağzına doğru götürdü. Kafası ve omuzları, Kauhuhu’nun ağzındaydı. Bu, o kadar hızlı gerçekleşmişti ki Kamalo’nun düşünmeye vakti bile olmamıştı. Tanrının dişleri üzerine kapanacakken Kamalo hızla konuşmaya başladı. “Ey, Kauhuhu! Beni dinle. Dualarımı duy. Sonra istersen beni yersin.” Bu sözleri duyan köpekbalığı tanrısı, şaşkınlığa uğrayarak adamı ısırmadı. Kamalo’yu ağzından çıkarıp, “Pekâlâ, kendi iyiliğin için çabuk konuşsan iyi edersin. Belki de önemli bir şeydir. Konuş,” dedi. Bunun üzerine Kamalo, oğullarını ve büyük şefin cellatları tarafından nasıl öldürüldüklerini, kimsenin şeften intikamını alamadığını, farklı tanrıların kâhinlerinin kendisini oradan oraya gönderdiğini, fakat kimsenin kendisine yardım edemediğini anlattı. Artık Kauhuhu’nun tek başına bile kendisine yardım edebileceğinden emindi. Adamın kederli halini görünce ejderha muhafızlar gibi köpekbalığı tanrısı da ona acıdı. Bütün bunlar olurken Kamalo, kurban olarak getirdiği domuzu tutuyordu. Domuzu köpekbalığı tanrısına verdi. Memnuniyet ve merhametle dolan Kauhuhu domuzu kabul ederek, “Ey Kamalo! Başka bir amaçla gelmiş olsaydın seni şuracıkta yerdim. Ama gelme nedenin çok kutsal. Senin yanında kahun, gardiyanın olarak duracağım ve büyük şef Kupa’yı bir güzel cezalandıracağım,” dedi.

      Ardından Kamalo’ya, köpekbalığı tanrısına gitmesini söyleyen rahibin tapınağına gitmesini, rahibi omuzlarına alıp sarp kayalıklar boyunca taşıyarak Kaluaaha’da bulunan kendi tapınağına getirmesini, orada birlikte rahip olarak yaşamalarını söyledi. Tapınağın etrafına tabu çitler çekip kutsal direklerin üzerine beyaz tapa kumaşı asacaklardı. Siyah domuzların, kırmızı balıkların, beyaz tavukların en iyilerini seçip sonrasında sabırla Kauhuhu’nun gelmesini bekleyeceklerdi. Daha sonra tuhaf bir şey yaşanacaktı. Maui Kanalı’nın batısında kalan Lanai Adası’nda kar gibi beyaz ve küçük bir bulut göreceklerdi. Bu bulut küçük adayı tümden kaplayana kadar yükselecekti. Daha sonra rüzgârda ilerleyerek kanalı geçecek, Kupa’nın tapınağının bulunduğu vadinin zirvesine gelene kadar Molokai Dağları’na tırmanacaktı. “Tam o anda,” dedi Kauhuhu, “Vadinin üzerinde büyük bir gökkuşağı ortaya çıkacak. Ben o gökkuşağında olacağım. Şüphesiz ki orada olduğumu ve sana zarar veren bu adamı derhal cezalandıracağımı anlayacaksın. Bu kutsal sebepten ötürü bana geldiğini ve seni bu yüzden bağışladığımı bilmelisin. Köpekbalığı tanrısının karşısında durup canlı bir şekilde oradan ayrılabilen tek insan olduğunu da unutma.” Kamalo, köpekbalığı tanrısının rahibinin yaşadığı tapınağa giden zorlu kayalıklarda yukarıya doğru memnuniyetle ilerledi. Rahibi, Kalaupapa’dan yukarıdaki tepeye kadar memnuniyetle taşıdı. Eve kadar onu memnuniyetle getirip rahip orada beklerken kendi ördüğü kutsal duvarlar arasında siyah domuz, kırmızı balık СКАЧАТЬ



<p>27</p>

Hele: Hawaii dilinde gitmek, uzaklaşmak gibi anlamlara gelir. Bu cümlede bahsi geçen kişiden gitmesi isteniyor. (ç.n.)