EYLÜL. Mehmet Rauf
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу EYLÜL - Mehmet Rauf страница 8

Название: EYLÜL

Автор: Mehmet Rauf

Издательство: Автор

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-8035-48-3

isbn:

СКАЧАТЬ değil mi?”

      Evet, Suad… Şimdi onsuzluktan hüzünlüyken bu düşünce; onu sevindirmek, onun sizi beklediğini, şimdi fikren sizinle beraber olduğunu, her an yanınızda hissettiğini bilmek, hissetmek, yanınızda görmek… Bu, hüzünlü anlara sonsuz bir lezzet veriyor, sevilen için çekilen ezaları bir gam damlasıyla karışık, hoş bir sarhoşluk haline getiriyor, zaman geçtikçe bir acı kadar tatlılaştırıyordu.

      Süreyya: “Ah bak, akşam bizi arabayla beklemesini tembih etmeyi unuttuk,” diye üzüldü, sonra hemen, “Ama zannederim, kendisi düşünür ve gelir,” dedi.

      Eğer geleceğini zannetmeseydi haksızlık edecekti; çünkü Necib, Suad’ı onun kadar bilemediği halde bile bundan şüphe etmiyordu. Ve birden, kendisinde daima var olan kuruntuyla bu mutluluğun da derinliklerine girip gerçeği görmek merakına düştü; elbette bunların da göründükleri kadar mutlu olmadıklarını, Suad’ın da aslında bu kadar kusursuz olmadığını tekrar etmeye başladı. Kendisinin de bunların karşısındaki hayran tavrını pek gülünç buluyordu. İşin, karşıdan böyle göründüğünü, aslında kim bilir nelerden ibaret olduğunu söylerken niçin hiçbir kusur belirtisinin kendi bakışlarına isabet etmediğini soruyordu. Birden bir tepkiyle, “Bu kadarı da bir başarı değil mi? Bakalım ben bu kadarına erişebilecek miyim?” dedi.

      Akşama kadar dolaşıp nihayet işlerini memnun bir şekilde bitirdikten sonra trene geldikleri zaman büyük bir rahatlık hissettiler, önlerinde memnun ve sevinçli birkaç gün vardı. Süreyya, başarılı olduğu zamanlara özgü tavırlarıyla rüyadaymış gibi anlatıyordu: Şimdi Suad’ı bulacaklar, ona anlatacaklar, Süreyya’nın “mücevher kutusu, fildişi yuva” diye tarif ettiği yalıyı o ne kadar sevecek… Sonra evdekileri nasıl şaşırtacaklar… Süreyya, hepsinin taklidini yapıyordu, “Fatin kuduracak, Beyefendi köpük saçacak…”

      Necib: “Ya Hacer?” dedi.

      “Hacer mi? Görürsün. O da kocasına bir yalı tutturacak…”

      Sonra gülerek, “Fakat Fatin… Vallahi onu boşar da öyle bir halt etmez,” dedi.

      O, asıl onu görmek istiyordu.

      “Ah şu Fatin!” dedi. “Patlayacak patlayacak!” Sonra birden, “Patlasa da Hacer de kurtulsa,” dedi.

      Necib, Suad’ın ciddiyet ve dayanıklılığı yanında Süreyya’nın da böyle küçük hislere kapılışına bakıyor; fakat Fatin’i o kısa boynu, daima para görür gibi akı çok gözleri, başını çevirmeden sağa sola bakışıyla kendisi de o kadar iğrenç buluyordu ki ona hak veriyordu.

      İstasyonda Suad’ı bulur bulmaz bütün hayalleri alt üst oldu. Süreyya ona müjde verirken o, “Boşuna… Her şey bozuldu,” dedi. Ve merak ettiklerini görerek anlattı, “Ben, dadıma tembih etmeyi unutmuştum. Hepsini Hacer’e söylemiş… Şimdi herkes biliyor.”

      Süreyya, “Eyvah!” makamında elini alnına götürerek, “Ne söylüyorsun Suad?” dedi. Sonra mutluluğunun çokluğundan onu da bir başarı haline getirdi. “Bilsinler, ne yapalım, engellemek de ellerinden gelmez ya!”

      Suad, öyle düşünmüyordu. “Beyefendi engel olmak isterse…” diyordu. Süreyya, yavrusunu savunmaya hazırlanan bir canavarın heybeti ve öfkesiyle bakarak, “Ne?” dedi. Omuzlarını azametle kaldırıp, “Ben, artık okula gitmiyorum,” diye güldü. Sonra arabaya bindikleri zaman Süreyya, “fildişi yuvasını” tarif ederken her şeyi unuttu. O kadar coşkunlukla anlatıyor, Suad da deminki kederi unutarak öyle şen ve sevinçli görünüyordu ki Necib bile, “Bunda sana ait ne var?” diyerek içinden yükselen zehirli sesi unutarak, olayın akışına kapıldı.

      Süreyya övdükçe Suad, Necib’e dönüyor, “Gerçek mi Allah aşkına, gerçek mi?” diye soruyordu.

      Evet, hepsi gerçekti. Bu fildişinden yuva Boğaz’ın üstünde, kavakların yanında, Yenimahalle’nin bir köşesinde, tümüyle fildişinden yapılmış kadar temiz, parlak, Pazarbaşı’ndaydı.

      Otuz yedi liraya tutmuşlardı. İçi yarı döşeliydi. Süreyya, “Suad, piyano da var,” dedi.

      Bunların hepsi Suad için bir neşe kaynağı oluyordu. Süreyya, oranın sessizliğinden, gölgesinden, manzarasından coşkuyla söz ediyor; söyleyeceği şeylerin çokluğundan eksik anlatarak, “Deniz, kapısının önüne kadar geliyor Suad, bilsen…” diye sevincinden taşıyordu.

      Sonra Suad, Hacer’in nasıl mosmor kesilip, “karısının parasıyla yazlığa giden” Süreyya’nın, artık gözünden düştüğünü nasıl söylediğini anlattı. Süreyya öfkelenerek, “Niçin? Kocanın parası başka, karının parası başka mı olur?” diyor ve zalimleşerek, “Herkes kendi kocası, her kadın kendisi mi?” diye söyleniyordu. Suad, eliyle ağzını tutarak onu susturmak istedi. Süreyya, haksızlıklara böyle acı karşılık verdiği zaman içi ezilir, onu sevmemekten korkardı.

      Necib’e dönerek, “Düşününüz Necib,” dedi. “Biz gidince yalnız kalacak, tamamen yalnız… Zavallı kız, ne yapacağını şaşırıyor, sonra…”

      Süreyya, Suad’ın sözlerini kendi fikirleriyle tamamladı.

      “Sonra… Sonra da kıskanıyor… Bir şeyi kendi ismiyle niçin çağırmazsınız? Kıskanıyor işte. Ve kıskançlığı onu şirret ve hain yapıyor. Bunda acınacak ne var?”

      Köşke geldikleri zaman kapının önünde Hacer’le Fatin’i gördüler. Fatin, iki eli böğründe, pantolonunu çekerek ve gözlüğünün üstünden bakıp yılışarak, “Maşallah efendim, Boğaziçi’nden öyle mi?” dedi.

      Yukarıdan, balkondan Hanımefendi’nin: “Allah güle güle oturmak kısmet etsin, nerede tuttunuz bakayım?” diyen sesi geldi. Süreyya, Fatin’e omuz silkip annesine cevap verdi, “Hele yemek yiyelim, uyuyalım da… Rüyayı o zaman görürüz. Ne kadar sabırsızsınız!”

      Hacer, öfkesine yenilerek birden atladı, “Ah, ben biliyorum canım. Bana Behice Dadı söyledi, hatta bak, yengem de inkâr edemiyordu; ama şimdi hep bir oldular, el birliğiyle saklayacaklar; fakat ben biliyorum, bugün onlar Boğaziçi’ne gittiler, ev tuttular… Dün, para gelmiş…”

      Fatin, kahkahayla gülüyordu. Süreyya, Hacer’e dönüp kızgın bir tavırla, “Pekâlâ küçük hanım, farz edelim ki öyle olmuş. Bunda ne var? Siz de o kadar istiyorsanız, beyiniz de size tutsun,” dedi. O zaman, Fatin’in pantolonunu bir kez daha çekip sessizce içeri kaçtığını görerek hep birden güldüler.

      Yalnız kaldıkları zaman Süreyya: “Aman kaçalım, yarından tezi yok kaçalım,” dedi.

      Suad: “Dur bakalım, izin alalım bir kere,” dedi.

      Süreyya: “Kimden, neden, izin mi? O niçin?” diye söylenirken karısı, “Yok, ben kimseyi darıltmaya razı değilim. Sen o işi bana bırak,” dedi. Ve sessiz, gülümseyerek, gidip Beyefendi ile Hanım’la görüştü.

      Dönüşünde, “Sadece Hacer,” dedi. “Onu ne yapacağız?” Ve anlamayarak yüzüne bakan iki erkeğe kederle, “Onu da götürsek,” diye yalvardı.

      Süreyya, yerinden fırlayarak haykırdı, СКАЧАТЬ