“Saçmalama, Divitoğlu, gene saçmalama!” dedi sevgilisi. “Ben seninle nasıl alay ederim? Bunu benden bekler misin?”
“Peki, neden geldin öyleyse? Geçen gün her şey bitmişti.”
“Geldiğime sevindim. Yaşamımın en lezzetli yemeğini yedim bugün.”
Divitoğlu öfkesinden, kederinden ağlayacak gibiydi.
“Yemek için gelmedin,” diye inledi. “Haberin yoktu. Alay etmeye geldin. Durumumu merak ediyordun. Ağlayıp ağlamadığımı sormandan belliydi. Ben ağlamam! Senden nefret ediyorum!”
Emel şaşkın şaşkın yüzüne baktı.
“Demek benden nefret ediyorsun?” diye sordu.
Ne nefreti! Tam tersine, ona doğru bir sonsuz istek büyüyordu içinde. Nefret etmek gerektiğini düşünüyordu, aklı öyle istiyordu, ama nefret etmiyordu.
“Evet!” diye gürledi. “Evet, senden nefret ediyorum, senden tiksiniyorum!”
Emel gülümsedi. O da inanmıyordu, belliydi, için için gülüyordu bu sözlere. Ama ne de olsa kadındı! Üste çıkmak istedi hemen.
“Peki, düşüncemi değiştirirsem?..” diye sordu. “Hemen şimdi düşüncemi değiştirirsem?.. Senin dediğini yaparsam?..”
Gözleri büyüdü Divitoğlu’nun, gözlerinde beklenmedik bir umut parladı, bir kez daha yenildi:
“Sahi mi? Değiştirecek misin?” dedi. “Değiştireceksin, değil mi?”
Emel başını salladı.
“Hayır, hiçbir zaman,” dedi. “Hiçbir zaman değiştirmeyeceğim. Ama gene de dostunum, dostluk da güzel bir şey, dost kalalım, Divitoğlu.”
Divitoğlu yüzükoyun yatağına attı kendini, yüzünü avuçlarına aldı, sıkmaya başladı.
“İstemem!” diye inledi. “Dostluğunu kendine sakla. Bir daha gelme evime. Sokakta görürsen selam verme, benden de bekleme. Senden nefret ediyorum. Hadi, durma, git buradan, çabuk git!” dedi.
Emel işkenceden bıktı. Sessizce çıktı odadan. Divitoğlu tüm varlığıyla ayak seslerini dinledi. Ama beyni uğultular içindeydi, dış kapının açılıp kapandığını işitmedi. İşitmeyince gene umutlandı. Birden kalkıp kapıya koştu. Kapı çoktan kapanmıştı. Donakaldı. Bir zaman öylece durdu olduğu yerde. Sonra “Allah belasını versin!” diye söylendi. “Bana göre bir kız değil, insan bile değil!” Şimdi gerçek bir tiksinti duyuyordu içinde. Her şeyden, herkesten tiksiniyordu gene. “Allah bin belasını versin!” dedi. Tüm insanlardan tiksiniyordu. Evine kapanacaktı artık, hiç çıkmayacaktı, kendi kendisiyle yetinecekti, kararı karardı. Paltosunu giyip pazara indi. Et aldı, yumurta aldı, sucuk, pastırma aldı, patates aldı, beş ekmek birden aldı. Evine döndü. Yalnız yemekle uğraştı. Üstüne başına bakmadı, çamaşır değiştirmedi, tıraş olmadı. Tam altı gün dışarıya çıkmadı. Tam altı gün hiç kimseyi görmedi.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «ЛитРес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на ЛитРес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.