Название: Öteki Hayatlar
Автор: Emin Göncüoğlu
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-72-2
isbn:
Otobüsümüzün yol aldığı Harun Bey Caddesi, cadde adına yakışmayacak kadar gösterişsiz. Çınarlı Durak bize doğru ağır ağır yaklaşıyor. Durakta bekleyenlere bakıyorum ilgiyle. Yüzü çıkık elmacık kemikli kızı göremiyorum. Durağın sağını solunu yokluyorum merakla, ama ne yazık ki yok! Hayal kırıklığına uğrayıp üzülüyorum ve garip bir şekilde ürperiyorum! Oysa ona ilişkin daha henüz pek bir şey yok bende; sesini bile duymadım! Bende ona dair olan o yağmurlu sabaha ait ıslanmış, suskun, ürkek görüntüsü!
Yirmi üç numaralı otobüs, içindekileri öne savurarak sert bir frenle duruyor Çınarlı Durak’ta. Yolcular soğuktan ve beklemekten bıkmış gibi görünüyorlar. Birkaç küçük serçe, yaşlı çınar ağacının çıplak dallarına tünemiş, boyunları gövdelerine gizlenmiş etrafı seyrediyorlar. Soğuk, insanlar gibi onları da hareketsizleştirip büzmüş. Otobüs durağında bulamadığım, yüzü çıkık elmacık kemikli kızı zihnimdeki görüntülerin içinde aramaya başlıyorum. Hiç beklemediğim bir anda, beynimde dalgalanan yığınla şeklin iç içe geçtiği bir kaosun içinden yavaş yavaş sıyrılıp belirmeye başlıyor.
Gözlerimi kapatarak onun zihnimde beliren hayalinin peşine düşüyorum. Kendi kendimle, yüzü çıkık elmacık kemikli kızın hayalini düşünerek oynadığım oyundan çok hoşlanıyorum ve çocuklar gibi çok seviniyorum. Gözlerim kapalı olduğu için benim dışımdaki dünyadan gelen sesler kulaklarımda. Otobüs bizi zıplatarak yerinden sarsıntıyla kalkıyor. Ben isminin çok sonraları Sadberk olduğunu öğreneceğim yüzü çıkık elmacık kemikli kızın hayali ile meşgulken, yaptığı sert hareketle ödümü patlattığı için duyarsız ve kaba, suratsız sürücüye içimden sövüp sayıyorum! Suratsız sürücünün yaptığı, güzel melodiler dinlediğim bir radyo istasyonunu bozan parazit gibi zihnimi karıştırıyor. Gözlerimi açıyorum.
Otobüsün içi, sayıları artmış yolcular, etrafta kayan görüntüler, bunların arkasında durmadan yer değiştirip bir görünüp bir yok olan yüzü çıkık elmacık kemikli kızın hayali… Düşüncelerimde oynadığım ve zihnimden kaçıp gitmesini istemediğim, yüzü çıkık elmacık kemikli kızın çok sevdiğim, o yağmurlu sabahtaki duruşunu tekrar yakalıyorum. Yanaklarına yapışmış ıslak saçları hâlâ o günkü gibi ve yine ince bilekleri ile göğsüne bastırdığı kitaplarının kenarları ıslanmış öylece duruyor. Sonra yine o günkü gibi otobüse binme çabasını izliyorum. İçimde doğan hazdan ve gerilen yüz kaslarımdan tebessüm ettiğimi anlıyorum. Zihnimdeki yüzü çıkık elmacık kemikli kıza yanıma gelmesini söylüyorum, fakat o beni dinlemeden yine gidip suratsız sürücünün arkasına oturuyor! Alnına dökülmüş, yanağına yapışmış ıslak saçlarını düzeltmesini istiyorum, yoksa çok komik göründüğünü söylüyorum, hiç itiraz etmeden gülerek yapıyor bu isteğimi. Sonra sırtını bana dönerek dışarıyı seyretmeye başlıyor. Otururken sırtının kamburlaştırdığını fark ediyorum. Oysa o yağmurlu sabah karşılaştığımızda böyle yapmamıştı. Sadece utangaç bir yabancının ürkekliği ile çoğunlukla dizlerinin üstündeki kitaplarına ve biraz da çevresine bakmıştı. Zihnimdeki yüzü çıkık elmacık kemikli kız, ne düşündüğümden haberdarmış gibi otururken sırtında oluşturduğu kamburu yok edip dönerek cesur bir bakışla beni süzüyor. Onun bu bakışlarından ve kendinden emin tavrından ürküyorum. Suratsız sürücünün arkasından kalkıp yanıma gelmesini istiyorum. Bunu yapmıyor. O gün de içimden gelip oturmasını istemiştim önümdeki boş koltuğa, yağmur suları ile ıslanmış saçlarının kokusunu duyarım umuduyla; yine yapmamıştı! Yüzü çıkık elmacık kemikli kızın tüm uysallığının aksine zihnimin içindeki pervasız hâli beni yormaya başlıyor. Bu sıkıntıyla, zihnimi, bir masanın üstünde dizili oyuncakları devirerek karıştırır gibi dağıtıyorum ve o etkiden kurtuluyorum. Bu duygu hoşuma gidiyor. Zihnime hükmetmenin benden başka kimsenin bilemeyeceği o gizli tadını duyuyorum!
Yirmi üç numaralı otobüsün içi ben fark etmeden Çarşı Durak’ından aldığı yolcularla iyice kalabalıklaşmış. Sağa doğru savrulunca sola dönüp Atatürk Cadde’sine çıktığımızı anlıyorum.
ALTINCI BÖLÜM
Beynimin içi, odamda oturduğum çalışma masamın üstü gibi darmadağınık! Bugün okuldan erken döndüm, babam henüz eve gelmemiş. Yüzü çıkık elmacık kemikli kızı bu sabah Çınarlı Durak’ta yine görmedim. Onu, soğuk bahçede, ağaçların altında, sıcak çay ve simit kokulu kantinde, sidik kokulu kız tuvaletlerinin önünde, sessiz kütüphanede, konuşkan öğrencilerin doldurduğu gürültülü koridorlarda sessizce aradım ama bulamadım! Bulamadığım için mutsuz oldum ve kendime kızdım. Hiç tanımadığım, hayatımda ilk kez gördüğüm bir kızın peşinde niye sürüklendiğimi anlayamadığım için amaçsızca gidip kantinde sıcak bir çay içip dilimi yaktım. Sonra yanan dilimi ağzımda dolaştıra dolaştıra, bazen de dışarı çıkarıp soğutarak onu aradığım yerlerde tekrar aradım, bahçede öğrencilerin arasında gezdim, görmekten umudumu kesince derse girdim.
Okuldan eve yürüyerek dönerken onu bir ara unuttum, ama eve gelince tekrar hatırladım. Çalışma masamda günün dersleri ile boğuşurken o hâlâ beni meşgul etmeye devam ediyordu. Zihnim hep onunla oyalanırken okuduğum şeylerden pek bir şey anlamadığımı fark ettim. Gidip yatağıma uzandım. Uzunca bir süre yerimden kalkmadım. Dışarıdan gelen değişik sesleri birbirinden ayırarak dinledim. Üst katta oturan inşaat müteahhidinin, şişman, sakar karısının düşürdüğünü zannettiğim, metal bir şeyden çıkan sesten ürktüm! Yere düşen şeyin önce ne olduğunu tahmin etmek istedim sonra vazgeçtim. Sakar şişman komşumuzun küçük kızının ayağına geçirdiği büyük terliklerle tıkır tıkır yürüyüşünü takip ederek dinledim.
Sabah, yağmur yağacakmış gibi görünen hava epeyce bir kararsızlıktan sonra öğleden sonra açtı. Güneybatıdan odama vuran cansız güneşin solgun ışıkları, odamın köşesindeki elbise dolabımı hüzünlü bir kızıllıkta parlatıyordu! Üst kattaki küçük kızın ayağındaki büyük terliklerin çıkardığı tıkırtıdan banyoya doğru gittiğini tahmin ettim. Küçük çocukların en sevdiği şeylerden birinin, suyla oynamak olduğunu düşünerek annesine çaktırmadan oraya gittiği fikrine kapıldım. Aşağı katlardan birisinin daire kapısının, çarparak kapanmasının sesinden rahatsız oldum. Yerimden kalkıp tekrar tekrar ders çalışmayı deneyerek boş hamlelerimden birini yaptım, ama baktığım şeylerden yine bir şey anlamadım. Mutfağa gidip buzdolabından sarı bir elma çıkardım, yıkadıktan sonra kabuğunu soymadan ısırarak yedim.
İniltiyle sızlanarak çalışan buzdolabının motoru sesini kesti ve kulaklarımda sessizliğin boşluğu oluştu. Mutfağın her yanında ablamdan izler var sanki. Onu nedense en çok mutfakta bir de misafir odasındaki telefonu görünce hatırlıyorum. Misafir odasındaki telefonun rahatsız edici sesi çınladı. Arayan mutlaka ablamdır diye düşünüyorum o tarafa doğru giderken. Heyecandan yediğim elmanın bir parçası boğazımdan zorla geçerek aşağı kaydı. Gözlerim yaşarırken öksürüyorum. Arayan okuldan Hasan isminde bir arkadaşım. Babası kundura mağazası işletiyordu. İki sene önce, bir yaz günü sıcak öğlen güneşinin altında eve gelirken yolda kalp krizi geçirerek öldü! СКАЧАТЬ