Uğultulu Tepeler. Эмили Бронте
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Uğultulu Tepeler - Эмили Бронте страница 11

Название: Uğultulu Tepeler

Автор: Эмили Бронте

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6486-54-6

isbn:

СКАЧАТЬ paltosunu açarak: “Şuraya bak, hanım!” dedi. “Ben ömrümde böyle şey görmemiştim. Gerçi şeytanın ininden çıkmış gibi kapkara bir şey ama sen onu Tanrı’nın bir hediyesi olarak kabul etmelisin.”

      Hepimiz çevresine toplandık. Ben, Cathy’nin başının üstünden bakınca yürüyecek, konuşacak kadar büyük; üstü başı lime lime olmuş, kara saçlı, pis bir çocuk gördüm. Yüzü de onun Catherine’den büyük olduğunu gösteriyordu ama ayaküstü bırakılınca etrafına şaşkın şaşkın bakındı, hiçbirimizin anlamadığı bir şeyler mırıldandı durdu. Ben korkmuştum, Bayan Earnshaw da onu kapı dışarı etmeye hazırdı. Parladı da: Kendi çocuklarının bakımı, büyütülmesi yetmiyormuş gibi bir de bu Çingene piçini eve getirmenin âlemi var mıydı? Bey bu çocuğu ne yapacaktı? Yoksa aklını mı oynatmıştı?

      Bey, meseleyi anlatmaya çalıştı ama yorgunluktan yarı ölü gibiydi. Hanımın bağırıp çağırmaları arasında, Bey’in anlattıklarından öğrendiğime göre çocuk evsiz barksızmış, açlıktan ölmek üzere Liverpool sokaklarında dolaşıyormuş. Bey onun kime ait olduğunu araştırmış ama kimsenin sahip çıkmadığını görmüş, parası da vakti de kıt olduğu için oralarda boş yere masraf etmektense yanına alıp evine getirmeyi düşünmüş çünkü orada bırakmamaya bir kere karar vermiş.

      Eh, sonunda bizim hanım, bir-iki söylendikten sonra yatıştı. Bay Earnshaw da bana çocuğu bir güzel yıkamamı, temiz üst baş verip çocukların yanına yatırmamı söyledi.

      Hindley ile Cathy, ortalık yatışıncaya kadar olup bitenleri seyredip söylenilenleri dinlemekle yetinmişlerdi. Sonra ikisi de babalarının vadettiği hediyeleri aramak üzere ceplerini karıştırmaya başladılar. Hindley, on dört yaşında kocaman bir oğlandı ama babasının paltosunun arasından bir kemanın, kırık dökük parçalarını çıkarınca hüngür hüngür ağlamaya başladı. Cathy de babasının bu yabancı çocukla uğraşayım derken kırbacı düşürüp kaybettiğini öğrenince çocuğa sırıttıktan sonra yüzüne tükürdü, katlandığı bu zahmetlere karşılık da kibar davranmasını öğrenmek için, babasından bir güzel tokat yedi.

      Çocuklar yeni geleni, değil yataklarına almak, odalarına bile sokmak istemediler. Ben de başka bir çıkar yol bulamadığım için, çocuğu merdiven başına bırakıverdim. Ertesi sabah, çekip gitmiş olduğunu görürüz diye umuyordum. Tesadüfen mi yoksa Bey’in sesini duyduğu için mi, orasını bilemeyeceğim çocuk, Bay Earnshaw’nun kapısına gelmiş, Bey de dışarı çıkarak onu orada bulmuş. Çocuğun oraya nasıl gittiği araştırıldı. Herkes sorguya çekildi. Ben de suçumu itiraf etmek zorunda kaldım. Korkaklığımdan, insaniyetsizliğimden dolayı evden kovuldum.

      İşte Heathcliff’in aile içine ilk girişi, böyle oldu. Kovulmamı süresiz sürgün cezası olarak kabul etmediğim için, birkaç gün sonra eve dönmüştüm. Çocuğa “Heathcliff” adını verdiklerini öğrendim. Bu, bebekken ölen oğullarının adıydı. O zamandan beri de çocuğun hem adı hem de soyadı olarak kaldı.

      Cathy ile çocuk artık pek sıkı fıkı dost olmuşlardı. Hindley ise ondan nefret ediyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse ben de nefret ediyordum. İkimiz de fırsat buldukça canını yakıyorduk çünkü ben yaptıklarımın haksızlık olduğunu akıl edemiyordum. Hanımım da ona karşı haksız davranıldığını gördüğü zamanlar onu korumak için bir tek söz söylemiyordu.

      Somurtkan, sabırlı bir çocuğa benziyordu; belki de kötü muamele görmeye alışmıştı. Hindley’in tokatlarına gözlerini kırpmadan, bir damla gözyaşı akıtmadan dayanırdı. Benim çimdiklerime de sanki kimsenin suçu olmadan kazara kendi canını yakmış gibi gözlerini kapayıp bir kere içini çekerek katlanırdı.

      İhtiyar Bay Earnshaw, kendi deyimiyle bu “zavallı babasız çocuğa” oğlunun işkence ettiğini, onun da her şeye dayandığını öğrenince deliye döndü. Heathcliff’e karşı garip bir düşkünlüğü vardı. Onun her söylediğine de inanırdı. Şunu da söyleyeyim ki çocuk az konuşurdu ama çoğunlukla da doğruyu söylerdi. Bey, onu Cathy’den daha çok severdi. Hoş, Cathy de babasının gözdesi olamayacak derecede yaramaz, inatçı bir kızdı ya…

      Böylece Heathcliff, daha başlangıçta evin içine bir tatsızlık getirmişti. İki yıl sonra Bayan Earnshaw ölünce evin oğlu, babasını bir arkadaş gibi değil, bir zorba gibi; Heathcliff’i de onu baba sevgisinden yoksun bırakıp onun yerini almaya çalışan biri olarak görmeye başlamış, uğradığı haksızlıkları düşüne düşüne de huysuz bir insan olmuş çıkmıştı. Ben, bir süre ona hak verdim ama çocukların hepsi, kızamığa yakalanıp da onların her şeyiyle benim ilgilenmem gerekince fikrim değişti. Heathcliff’in durumu çok tehlikeliydi, hastalığının en ağır zamanlarında benim başından ayrılmamamı istedi; ona büyük bir iyilikte bulunduğumu sanıyor, bu şekilde davranmamın görevim olduğunu aklına bile getirmiyordu besbelli. Her neyse şunu da söyleyeyim, bakıma muhtaç hasta çocukların en uslusu, en söz dinleyeni oydu. Onunla ötekiler arasındaki fark, beni daha tarafsız davranmaya zorladı. Cathy ile ağabeyi beni müthiş yoruyordu; öbürü ise sert yaratılmış olmaktan çok, uysal yaradılışlı olduğu için kuzu gibi sesini çıkarmadan yatıyordu.

      Hastalığı yendi. Doktor, bunun büyük ölçüde benim sayemde olduğunu söylüyor, hasta bakıcılığımı övüyordu. Bu sözler beni çok sevindirdi, sayesinde iltifat kazandığım çocuğa karşı da içimde bir yakınlık duymaya başladım. Böylece Hindley, son müttefikini de kaybetmiş oluyordu. Yalnız ben gene de Heathcliff’e fazla düşkün değildim; çoğu kere efendimin bu, hiçbir zaman minnet duygusu beslemeyen somurtkan çocuğa neden bu derece değer verdiğine de akıl erdiremezdim. Kurtarıcısına karşı saygısız davranmazdı; sadece duygusuzdu. Yalnız, Bey’in kalbindeki yerini de bir sözle, bütün ev halkının onun isteğini yapmak için seferber olacağını da pekâlâ bilirdi.

      Bir keresinde Bay Earnshaw’nun kasaba panayırından bir çift tay satın alıp her birini oğlanlara hediye ettiğini hatırlarım. Heathcliff hayvanların en güzelini seçmişti ama çok geçmeden tayı topallamaya başlayınca Hindley’e: “Tayını benimkiyle değiştireceksin!” demişti. “Benimki hoşuma gitmiyor. Dediğimi yapmazsan bu hafta içinde beni üç kere kırbaçladığını babana anlatır, kolumun omuzuma kadar nasıl çürüdüğünü gösteririm.”

      Hindley, oğlana dilini çıkardı sonra kulaklarına birer tokat patlattı. Heathcliff verandaya doğru koşarken -bunlar ahırda oluyordu-: “Bu işi hemen yapmalısın.” diyordu. “Yapmak zorundasın da! Bu tokatları da anlatırsam onları da faizleriyle ödersin.”

      Hindley onu patates, tahıl gibi şeyler tartarken kullanılan demir ağırlıklarla tehdit ederek: “Defol! Köpek!” diye haykırdı.

      Heathcliff yerinden kıpırdamadan: “Atsana!” dedi. “Ben de babana o öldükten sonra beni kapı dışarı edeceğini, nasıl böbürlene böbürlene anlattığını açıklayıvereyim de hemen seni kovuversin.”

      Hindley demiri fırlattı, Heathcliff’i tam göğsünden vurup yere yıktı ama oğlan hemen, sendeleye sendeleye gene doğruldu. Soluğu kesilmiş, yüzü bembeyaz olmuştu. Ben önlemeseydim, o hâlde doğruca efendisine gidecek, durumuna kimin sebep olduğunu anlatıp öcünü alacaktı.

      Hindley: “Öyleyse al tayımı, Çingene!” dedi. “Dilerim Allah’tan, bu hayvana biner de kafanı kırarsın. Al da hayrını görme, dilenci herif! Babama da yaltaklan, nesi var nesi yoksa al, sonra da СКАЧАТЬ