Название: Mister Pickwick'in Maceraları II. Cilt
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-54-8
isbn:
“Aynen o.” diye yanıtladı Mr. Weller. “Bu kırmızı burunlu adam, Sammyciğim, analığını daha önce görülmemiş bir nezaket ve istikrarla ziyaret ediyor. Artık bizim ailemizin ne kadar yakın bir dostuysa bizden uzaktayken illaki ona bizi hatırlatacak bir şey istiyor.”
“Ben senin yerinde olsam, onun hafızasını öyle mühürleyecek bir şey yapardım ki on sene boyunca unutamazdı.” diye lafa girdi Sam.
“Bi’ dur.” dedi Mr. Weller. “Şunu diyecektim, adam yanında hep büyük bir şişe getiriyor ve gitmeden de içini ananaslı romla ağzına kadar dolduruyor.”
“Bir daha geldiğinde de şişe bitmiş oluyor, değil mi?” dedi Sam.
“Dibine kadar!” diye yanıtladı Mr. Weller. “İçinde artık tıpa ve koku dışında bir şey kalmayana kadar, seni bu konuda hiç yanıltmaz Sammyciğim. Şimdi oğlum, benim Büyük Birleşmiş Ebenezer Yeşilay Derneğinin bu akşam aylık toplantısı var. Analığın gidecekti ama romatizması tuttu, ondan gidemeyecek. İşte Sammyciğim bende de analığına gönderilmiş iki bilet var şimdi.” diyerek Mr. Weller bu büyük gizemi büyük bir neşeyle iletti ve bundan sonra öyle yorulmak bilmez şekilde göz kırptı ki Sam herhâlde yüzüne felç indi diye düşünmeye başladı.
“Eee?” dedi genç beyefendi.
“Eee’si…” diye devam etti babası, etrafına müthiş bir dikkatle bakarak. “Biz tam saatinde gideceğiz. Rahip yamağı da gidemeyecek, Sammyciğim, rahip yamağı gidemeyecek.” Bu noktada öyle bir gülme krizine tutuldu ki yaşlı bir beyefendinin pekâlâ da boğulabileceği sınıra gelmeden hemen önce de durdu.
“Ben ömrühayatımda böyle üçkâğıtçı görmedim.” diye bağırdı Sam, yaşlı beyefendinin sırtının alev almasına sebep olacak kadar sürtünme kuvveti uygulayıp okşayarak. “Sen neye gülüyorsun bakayım, tombul fare?”
“Sessiz ol, Sammyciğim.” dedi Mr. Weller, büyük dikkatle etrafına bakıp fısıltıyla konuşarak. “Oxford Caddesi’nde çalışan iki dostum var, ellerinden gelmeyen iş yoktur. Birlikte rahip yamağını iyi tongaya düşüreceğiz Sammyciğim ve Ebenezer Derneğine geldiğinde (kesin gelecek ha çünkü ona kapıya kadar eşlik edecekler ve gerekirse de içeri tıkacaklar), o kadar çok rom ve su içmiş olacak ki hani Granby Dorkin Markizi vardı ya hatırlarsın, ha işte öyle. Bu da az sarhoş olmak değil, ha.” Mr. Weller bunları açıkladıktan sonra yine öyle ölçüsüz bir kahkahaya tutuldu ki az kalsın boğulacaktı.
Sam Weller’ı kırmızı burunlu herifin gerçek amacını ve kişiliğinin ifşa edilmesinden daha çok memnun edecek başka bir şey yoktu. Buluşma saatine de çok zaman kalmadığından baba ve oğul vakit kaybetmeden Brick Lane’e doğru yollandılar. Sam, bu arada mektubunu postaneye bırakmayı da ihmal etmedi.
Büyük Birleşmiş Ebenezer Yeşilay Derneği Brick Lane Şubesi’nin aylık toplantıları güvenli ve rahat bir merdivenle çıkılan geniş, hoş ve havadar bir odada gerçekleşiyordu. Toplantı yürütücüsü artık ayık olan, bir zamanların itfaiyecisi, şimdilerin öğretmeni ve ara sıra da geçici vaizlik yapan Mr. Anthony Humm’dı. Sekreter, mumcu dükkânı işleten ve katılımcılara çay satan, coşkulu ve ön yargısız bir kişi olan Mr. Jonas Mudge’dı. Toplantıya girişmeden önce kadınlar artık gitme zamanı olduğunu düşünene kadar bir kenarda hep birlikte çay içerlerdi. Üzerinde yeşil pamuklu bir örtü olan yuvarlak masaya mahsus yerleştirilmiş büyük bir para kutusunun arkasında, kutuya düşen her bir bakır parayı minnettar bir edayla kabul eden bir adam vardı.
Ancak bu sefer kadınlar çaylarını bıktırıcı derecede uzun sürede içtiler. Sam ne kadar kaş gözle onu uyarsa da büyük Mr. Weller hiç gizlemediği bir şaşkınlıkla etrafına bakıp durdu.
“Sammy.” diye fısıldadı Mr. Weller. “Eğer buradaki bazılarının midesinden yarın hortumla su çekmek gerekmeyecekse ben de baban değilim. Baksana yanımdaki yaşlı hanım çay içmekten boğulacak neredeyse.”
“Sessiz olur musun?” diye mırıldandı Sam.
“Sam.” diye fısıldadı Mr. Weller. “Eğer şu sekreter denilen adam beş dakika daha devam edecek olursa yemin ediyorum patlayıp her yere ekmek ve çay saçacak.”
“Bırak hoşuna ne gidiyorsa onu yapsın.” diye yanıtladı Sam. “Bu seni ilgilendirmez.”
“Eğer şuradaki dayanabilirse, Sammy’ciğim.” dedi Mr. Weller, az önceki alçak ses tonuyla: “İnsan olarak kalkıp alkış tutmayı görevim bilirim. Yan masada genç bir kadın var ve dokuz buçuk fincan çay içti. Resmen gözümün önünde şişiyor.” Çay fincanlarının tabaklarına koyulmasından oluşan müthiş bir gürültü, neyse ki çay saatinin sona erdiğini bildirmemiş olsa Mr. Weller’ın bu iyi niyetli düşünceyi resmiyete dökeceğine hiç şüphe yoktu. Tabak çanak ortadan kaldırınca yeşil örtülü masa ortaya getirildi ve akşamın asıl konusu, eski püskü pantolonun arkasına gizlenen cılız bacakları her an kırılma tehlikesi geçiren ciddi görünümlü, kel kafalı ve eski giyimli adam, gecenin açılışını yapmak için merdivenlerden son hız çıktı ve: “Hanımlar ve beyler, muhterem kardeşim Mr. Anthony Humm’ı sandalyeye oturmaya davet ediyorum.” dedi.
Hanımlar bu teklife birbirinden süslü cep mendillerini sallayarak yanıt verdiler ve tez canlı ufak adam, Mr. Humm’ı kelimenin tam manasıyla omuzlarından yakaladığı gibi, bir zamanlar sandalyeyi temsilen yapılmış maun ağacından çerçevenin içine sokuşturuverdi. Mendil sallama durumu tekrarlandı ve ince, beyaz, sürekli terleme hâlinde olan bir yüzü olan Mr. Humm kadınların bu büyük hayranlığı karşısında uysalca başını önüne eğdi ve ciddiyetle yerine yerleşti. Sonra eski püskü pantolonlu adam tarafından sessizlik sağlandı ve Mr. Humm ayağa kalkarak, Brick Lane Branch Şubesi’nden o anda orada bulunan erkek ve kız kardeşlerinin izniyle sekreterin Brick Lane Komitesi raporunu okuyacağını bildirdi ve bu öneri bir kez daha mendillerin sallanmasıyla karşılandı.
Sekreter etkileyici biçimde hapşırdıktan ve önemli bir iş gerçekleştirilmeden önce topluluğun ilgisini toplamak için yapıldığı üzere öksürerek şu belgeyi okudu:
BÜYÜK BİRLEŞMİŞ EBENEZER YEŞİLAY DERNEĞİ BRICK LANE ŞUBESİ KOMİTESİ RAPORU
“Komiteniz, geçtiğimiz ay minnet uyandırıcı uğraşlar gerçekleştirmişlerdir ve biz de Yeşilay’a başvuran yeni isimleri bildirmekten büyük gurur duyuyoruz.
H. Walker; terzi, evli ve iki çocuklu. Geçmiş âlem günlerinde sürekli olarak bira ve alkollü gazoz içme huyuyla tanınırdı. Yirmi sene boyunca haftada iki kere ağzına ‘köpek burnu’ sürüp sürmediğinden emin değil ki soruşturduğumuzda bunun bira, şeker şurubu, cin ve muskat karşımı (yaşlı bir hanımdan yükselen ‘Hah aynen o!’ homurtusu) olduğunu tespit etmiş bulunmaktayız. Artık işsiz ve tek kuruş parası yok. Bunun sebebinin ya bira (tezahüratlar) ya da sağ elini kullanma yetisindeki kayıp olduğunu düşünmekte. Sebebin ne olduğundan emin olmasa da hayatı boyunca su dışında bir şey içmemiş olsa iş arkadaşının koluna paslı bir iğne sokmayacağına ve böyle bir kazanın yaşanmayacağına neredeyse emin (müthiş tezahürat). Artık soğuk su dışında bir şey içmiyor ve asla susuz hissetmiyor (müthiş alkış).
Betsy Martin; dul, tek СКАЧАТЬ