Название: İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
Автор: Стефан Цвейг
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-50-8
isbn:
Burada Tanrı’ya dua eden Bizans’ın ruhuydu. Patrik şimdi yüksek ve güçlü sesle çağrı yapar, koro kendisine ilahilerle cevap verir, bu mekânda Batı’nın kutsal ve ebedî sesi olan müzik bir kere daha duyulur. Ardından önce İmparator, arkasından da herkes peş peşe dinin tesellisini kabul etmek için mihrabın önünden geçer; coşkuyla okunan duaların kubbenin en yüksek yerine kadar ulaşan aksiyle, bu müthiş ve büyük yapının her yerinden kulakları tırmalayan sesler gelir. Doğu Roma İmparatorluğu’nun bu son ölüler ayini böyle başlar. Zira Justinianus’un katedralinde, Hristiyanlık dini son defa can bulmuştur.
İmparator bu son derece üzücü törenden sonra, hayatı boyunca emrinde olan saraydaki kullarına ve hizmetkârlarına yapmış olabileceği haksızlıklardan dolayı, kendisini bağışlamalarını dilemek için kısa bir süre için sarayına döner. Sonra -tıpkı büyük düşmanı Mehmet’in aynı anda yaptığı gibi- atına atlar ve askerlerini cesaretlendirmek için bir ucundan diğer ucuna kadar bütün surlar boyunca gider. Artık gece olmuştur. Ne bir insan sesi ne de bir silah tıkırtısı duyulur. Ama duvarların arkasındaki binlerce insan, heyecanlı duygularla sabahı ve ölümü bekler.
Unutulan Kapı: Kerkaporta
Sultan, gece yarısından sonra, saat birde hücum işaretini verir. Birden dev gibi sancaklar açılır ve yüz binlerce insan hep bir ağızdan “Allah, Allah, İllallah” diye haykırırken silahları, merdivenleri, urganları ve çapalarıyla surlara saldırır. Aynı anda bütün trampetler gürlemeye, bütün savaş boruları ötmeye, davullar, ziller ve flütler keskin sesler çıkarmaya başlar ve bu sesler; insanların feryatları ve top atış sesleri ile tek ve kasırga sesine benzeyen bir sese dönüşür.
Surlara önce hiç acımadan, başıbozuk denilen acemi birlikleri gönderilir. Yarı çıplak bedenleri, Sultan’ın hücum programına göre, esas birlikler asıl saldırıya geçmeden önce sadece düşmanı yormak ve zayıflatmak için tampon olarak kullanılmıştır. Bu öne sürülenler yüzlerce merdivenle hava daha karanlıkken surlara koşuyor, mazgallara tırmanıyor, düşman tarafından aşağıya atılıyor, tekrar tekrar tırmanıyorlardı. Zira geri dönüş imkânları yoktu, onlar sadece kurban olarak seçilmiş insan malzemesiydi. Arkalarında, onları mutlak ölümle sonuçlanacak hedefe süren asıl birlikler vardı. Savunanlar henüz üstünlüklerini koruyorlardı, üzerlerine yağdırılan ok ve taşlar örgü zırhlarına zarar vermiyordu. Ancak onlar için asıl tehlike -ve Mehmet bunu çok iyi hesaplamıştı- yorulmalarıydı. Ağır teçhizatlarıyla kendilerine devamlı ve tekrar tekrar saldıran öncü birliklerle savaşmaktan, saldırının yapıldığı bir noktadan diğerine koşmaktan kuvvetlerinin büyük bir kısmını bu zor müdafaa sırasında kaybediyorlardı. Ve şimdi -iki saatlik çarpışmadan sonra gün ağarmaya başlamıştı- Anadolulu askerlerden oluşan ikinci kıta hücum ettiğinde durum daha tehlikeli olmaya başlamıştı.
Zira bu Anadolulular disiplinli savaşçılardı, iyi eğitilmiş ve düşmanları gibi onlar da örgü zırhlar giymişlerdi. Üstelik onların sayısı daha fazlaydı ve savunmacıların bir buradaki, bir başka taraftaki duvarı korumak zorunda olmalarına karşı tamamen dinlenmiş durumdalardı. Ama saldıranlar hâlâ her yerde geri püskürtülüyordu ve Sultan son yedeklerini, Osmanlı ordusunun asıl kıtasını oluşturan seçkin muhafızları yani Yeniçerileri savaşa sürmek zorunda kalıyor. Kendisi de Avrupa’nın o zamanlar hiç tanımadığı bu çok iyi yetişmiş, genç ve seçkin on iki bin askerin başına geçiyor ve tek bir çığlıkla yorgun düşmüş düşmanların üzerine saldırıyorlar.
Şimdi artık kalan savaşabilecek insanların surların yanında toplanması için çanları çalma zamanıydı, gemilerdeki denizciler de çağrılmalıydı çünkü şimdi sonucu belirleyecek kesin savaş başlıyordu. O sırada savunanların başına kötü bir şey geliyor; Ceneviz kıtalarının komutanı olan cesur Condottiere Giustiniani’ye isabet eden bir taş onu ağır yaralıyor ve gemiye götürülmek zorunda kalıyor, onun bu durumu savunmacıların enerjisini bir an için azaltıyor. Ancak hemen İmparator’un kendisi bu istila tehlikesinin bulunduğu yere geliyor ve bir kere daha surlara dayanan merdivenleri aşağıya itmeyi başarıyorlar: Kararlılık son kararlılığın karşısında duruyor ve bir an için Bizans kurtulmuş gibi görünüyor, yine en büyük ihtiyaç en vahşi saldırı karşısında zafer kazanılmış oluyor. O sırada, tarihte bazen açıklanamaz yol göstericilerin görüldüğü o gizemli saniyelerden birinde olan trajik bir olay birdenbire Bizans’ın kaderini belirliyor.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.
1
El Dorado (İsp.): Kayıp altın şehir. (ç.n.)
2
Vasco Núñez de Balboa: İspanyol kâşif ve serüvenci. (ç.n.)
3
Santa Maria de la Antigua del Darien: 1510’da Vasco Núñez de Balboa tarafından kurulan ve bugünkü Kolombiya’da, Acandí’nin yaklaşık 40 mil güneyinde, Unguía Belediyesi içinde bulunan bir İspanyol sömürge şehriydi. (ç.n.)
4
Ons: Fransa’da 30,59, İngiltere’de 28,349 gram ağırlığında altın tartı birimi. (ç.n.)
5
Kıstak: Deniz içinde iki adet kara parçasını birbirine bağlayan dar kara parçası. (ç.n.)
6
“Tanrı, seni övüyoruz.” sözleriyle başlayan, СКАЧАТЬ