Ayaşlı ile Kiracıları. Мемдух Шевкет Эсендал
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Ayaşlı ile Kiracıları - Мемдух Шевкет Эсендал страница 5

Название: Ayaşlı ile Kiracıları

Автор: Мемдух Шевкет Эсендал

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6862-16-6

isbn:

СКАЧАТЬ çok içerdi, gene içiyor mu?” dedim.

      “Ooooooo!” dediler. “Gece gündüz.”

      “E…” dedim. “Nasıl olur? Hasan Bey bunu bilmiyor mu?”

      “Bilmez olur mu?” dediler. “Gizli içmiyor ya!”

      Biliyorsa bile bir kere söylemek benim boynuma borçtur. Hasan Bey bana gelmişti. Dedim ki:

      “Senin güvey, bizim mektep arkadaşı çıktı. Dört-beş yıl bir yerde okuduk. İyi çocuktur ama bilmem sana söylediler mi? Ziya, biraz çokça içer… Nikâh olmuş, böyle şeye söz karıştırmak doğru değildir ama ben bir yol söyleyeyim dedim.” Hasan Bey dudaklarını büktü:

      “Kulak asma.” dedi. “Hangimiz içmezdik? Rıza Ağacığınla biz nasıldık? Kaç yol ben onu sırtımda eve getirdim! Ben güvey girdiğim gece yengen şaşırdı kaldı. Sen kızanım sarhoştan korkma. Burada fabrikada bir Karaferyeli var, bizi tanır. Güvey de tanıyor. ‘İyi çocuktur.’ dedi. Ko sarhoş olsun!” dedi.

      Eh, sarhoşluk hoş görülünce bana söyleyecek söz kalmadı. Sustum. Susmasan da ne olacak? Bir yol nikâh kıyılmış.

      Hasan Bey yerleşmeye uğraşıyor; iş arkasından koşuyor, çalışıyordu. Bir hafta sonra beni, Samsun’dan Adana’ya yolladılar. Şimdi bir yıldan fazla oluyor. Bir daha Hasan Bey’i görmedimdi. Bugün yeniden karşıma çıkıyor.

      Gece eve geldiğimde Hasan Bey’i beni bekler buldum.

      “Ben seni Adana’da biliyordum.” dedi.

      “Şimdi de buraya getirdiler.” dedim.

      “Ya işittim.” dedi. “Mansıbın da büyümüş! Aferin, böyle olmalı. Ben bilseydim seni gelince arardım. Ben iki aydan beri buradayım. Bizi süründürüp duruyorlar. Olmaz olsaydı, o Samsun’da bir yol aldıktı, daha onun peşinde koşar dururum. Samsun bizi bıraktı, ben Samsun’u bırakamıyorum.”

      “Ne o? Sen şimdi Samsun’da değil misin?”

      “Değilim ya!.. O zaman bize Samsun’dan yer verdilerdi ya, sonra ‘Yanlış oldu.’ dediler bizi Ayvalık’a kaldırdılar. Oyun, oyuncak yoldaşım! Bir yol gene caymasınlar da ben razıyım. Ben o Samsun’u kendim de istemiyordum.”

      “Güzel ama şimdi de ikiye bölündünüz, güvey kaldı Samsun’da.”

      “Ne güveyi? Biz onun yularını çoktan sardık!”

      “Ne, güveyinden ayrıldın mı?”

      “Kızı ayırdık be!”

      “Yaa!”

      “O düpedüz deliymiş be! Ben, onu bizim gibi sarhoş sandımdı. Sahi sen o zaman söyledindi ya, ben anlamadım. O lakırdı edemiyor. Bir hafta, iki hafta baktık a-ah, ne eve ayık geliyor ne evde ayıyor. İşinde de bir arkası varmış, onun için tutuyorlar. Bizi, o Karaferyeli yaktı. Üç haftalık mı dört haftalık mı gelindi, kızı ayırttık.”

      “Eh, ne yapalım olmuş bir şey.”

      “Ya, sorma başıma gelenleri. Yengen de onun üstüne hastalandı mı sana! Karnında ur çıktı. Hekimler burada olmaz dediler. Aldık getirdik İstanbul’a; baktılar, birtakımı ‘Ameliyat.’ dedi birtakımı da ‘Sakın, ameliyat olmaz.’ dedi. Viyana’ya götürelim dedik. Neyse, kızın dil bilmesi burada işe yaradı; kalktık gittik. Orada baktılar, ‘Götürün memleketine.’ dediler. Senin anlayacağın istiska olmuş. Getirdik iflah olmadı, iki hafta sonra öldü.”

      “Vah vah, başın sağ olsun. Ben bilmiyordum.”

      “Dostlar sağ olsun.”

      “E, şimdi kız kiminle oturuyor?”

      “Hiç, yanında bir kocakarı var. Şimdi Ayvalık’ta evimiz var ya, onu bıraktık eve biz geldik buraya. On beş gün için geldimdi, sanki iki ay oldu buradayım.”

      “İşin nerede? Belki benim tanıdıklarım çıkar sana yardım edeyim.” dedim.

      “Çok iyilik olur, Allah razı olsun. Benim işim nerede yok ki…

      İskânda var, Nafıada var, Dâhiliyede var, bura belediyesinde var.

      Var de…”

      “İyi, bunları konuşalım. Ben burada çoklarını tanırım.”

      Ertesi gün birlikte Nafıaya gitmeye sözleştik.

      “Bereket versin bu İbrahim bizim eski tanıdık, yatak kirası için bizi sıkıştırmıyor. Yoksa benim için çok sıkıntı olurdu.” dedi. “Sen bu ev sahibini tanıyor musun?”

      “Tanımıyorum. Gördüm ama konuşmadık. Bir arkadaşım burayı tutmuş, bana devretti.”

      “Ben tanırım. Çok erkek oğlandır. Sen de bir yol tanıyınca seversin. Bu, eskiden otel tutardı. Ben de o zaman buraya sıkça gelir giderdim. Bunun otelinde kaldım, oradan tanışıyoruz.”

      Biraz sustuk. Hasan Bey uzun uzun beni süzdükten sonra:

      “Beeey!” dedi. “İnsan da bu kadar birbirini andırır mıymış? Seninle konuşurken valla Rıza ile konuşuyorum sanıyorum.”

      Biraz sonra geçmişleri anlatmaya başladı:

      “Buraları ne? Buraları çöl be… Burada tosbağalar susuzluktan geberiyor. Sen Sarıçalı meşelikleri gördün mü? Deh gözüm hey! Ormanın içinde gömgök dere akar, kol gibi turnalar atlar mı!.. Rakıyı okkayla içerdik. Koyun sütünü akşamdan sağar ayaza korlar ki iki parmak kaymak bağlar. Her sabah kömürcü kulübesinde taze kül pidesi pişirirler. Bu pide ile çiğ balı, çiğ kaymağı yer, tüfekleri alır, ava çıkardık. Sizin orada bir Delice su vardır. Baban orada bir bağ yaptırmıştı. Sen gördün mü orasını?”

      “Bilirim. Bağ keleme olmuştu, bakılmamış.”

      “Haa, orası mamur bağdı. Onun sefasını rahmetli Rıza ile biz sürdük. Oraların dili olsaydı da sana söyleseydi. Yıllar tez geçti aşnam işine bak, kocadık gitti.”

      Hasan Bey bu akşam Ayaşlı ile yemek pişirmişler, beraber yiyeceklermiş. Halide geldi, yemeğin hazır olduğunu söyledi. Hasan Bey:

      “Hadi, geliyorum.” dedi.

      Sonra bana:

      “Yemek yemedinse buyur, yiyelim. Biz çok akşamlar, İbrahim’le burada pişirip yiyoruz, burada içiyoruz.” dedi.

      “Ziyade olsun, ben yedim. Ben de biraz okuyayım.” dedim. Hasan Bey gitti.

      4

      Ayaşlı benim yanımdaki odada oturuyor. Kapıdan girince insan kendini Semercinin hanında bir odada sanır: Solda yere serilmiş bir yatak. Bu yatak bazı günler dürülüp köşeye kaldırılır bazı günler de serili kalır, Ayaşlı üstünde oturur. Kapı arkasında СКАЧАТЬ