Arthur Gordon Pym’in Öyküsü. Эдгар Аллан По
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Arthur Gordon Pym’in Öyküsü - Эдгар Аллан По страница 11

Название: Arthur Gordon Pym’in Öyküsü

Автор: Эдгар Аллан По

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-99846-5-0

isbn:

СКАЧАТЬ esirlerin serbest bırakılmasını savunuyormuş. Ayrıca ele geçirilen ganimeti de paylaşacaklarmış. Fakat baştan aşağı bir canavar olan zenci aşçı ki adamlar üzerinde en az ikinci kaptan kadar, hatta ondan daha fazla etkili gibi görünüyormuş, hiçbir öneriye kulak asmayarak ve tekrar tekrar ayağa kalkarak koridordaki katletme işini sürdürmeyi savunmaktaymış. Neyse ki gözünü daha az kan bürümüş olan birkaç asi, aşırı alkolün etkisiyle kendini kaybetmiş olan aşçıyı bastırmışlar. Bunların arasında, ismi Dirk Peters olan, gemideki ikinci idari yönetici de varmış. Bu adam, Missouri Nehri’nin kaynağına yakın Black Hills adlı dağlık bölgede yaşayan Upsaroka kabilesinden Kızılderili bir kadının oğluydu. Babası, sanırım kürk tüccarıydı veya Lewis Nehri etrafındaki Kızılderili alışveriş bölgesinde buna benzer bir işle meşguldü. Peter, şimdiye kadar gördüğüm en vahşi görünümlü insanlardan biriydi. Boyu oldukça kısa, belki bir metre elli santimetrenin bile altındaydı. Fakat uzuvları Herkülümsü bir yapıya sahipti. Bilhassa elleri öylesine kalın ve genişti ki insan eli denemezdi bunlara. Kolları da aynı bacakları gibi garip bir biçimde kavisliydi ve görünüşe göre esneklikten tamamen uzaktı.

      Kafası da diğer tarafları gibi deformeydi; kocamandı ve tepesi çoğu zencilerde olduğu gibi çukurlu ve tamamen keldi. Doğuştan olan bu kusuru gizlemek için genellikle saça benzeyen (İspanyol cinsi köpek veya Amerikan ayısı tüyü olabilirdi bu.) herhangi bir maddeden yapılmış bir peruk kullanıyordu. Konuştuğumuz zaman itibarıyla kafasında ayı postundan bir peruk vardı, fakat bu Upsaroka kabilesinden miras kalan korkunç görünümünü hiç mi hiç değiştirmemişti. Ağzı açıldığında kulaklarına kadar yayılıyordu. İnce dudakları, vücudunun diğer yanları gibi esneklikten tamamen yoksundu. Böylece suratındaki ifade, duyguları ne olursa olsun hiçbir zaman değişmiyordu. Bu değişmez ifadede, kısmen bile olsa hiçbir zaman dudaklarının altında kalmayan, aşırı uzun ve çıkıntılı dişlerin de bir payı vardı. Yanından geçerken şöyle bir göz ucuyla bakan birisi bu adamın devamlı sırıttığını sanabilirdi. Fakat ikinci ve dikkatli bir bakışla, bu gülüşün neşeliyse bile ancak bir iblise ait olabileceğini tüyleri ürpererek görürdü. Nantucket’daki denizciler arasında bu garip yaratık hakkında bir sürü fıkralar anlatılırdı. Bu fıkraların çoğu, heyecanlandığı zaman sergilediği muazzam güç gösterisiyle, bazıları da akli dengesinin yerinde olup olmadığıyla ilgili söylentiler içerirdi. Fakat Grampus gemisindeki bu isyan sırasında diğerlerinin ona gösterdiği tavır, daha çok alaysıydı. Dirk Peters’la ilgili bu izlenimlerimi anlatmamın esas nedeni, ne kadar vahşi ve gaddar gözükürse gözüksün Augustus’un hayatının kurtarılmasında oynadığı anahtar roldür. Ayrıca ileride görüleceği gibi, hikâyemi anlatırken sık sık ondan bahsedeceğim. Çünkü anlatacağım bu hikâyenin ileriki bölümlerinde geçen öylesine olağanüstü olaylar ve aklın inanma sınırlarını zorlayan kavramlar söz konusu ki bütün bu anlatılanlar için elimden gelen her çareyi ve şahidi kullanmak zorundayım. Bununla beraber şunu da belirtmeliyim ki bence zaman ve gün geçtikçe ilerleyen bilim, yaşadığım bu inanılmaz olayların büyük bir kısmını doğrulayacak ve açığa çıkaracaktır.

      Uzunca süren bir kararsızlık ve izleyen birkaç şiddetli kavgadan sonra, Augustus dışında geri kalan tüm esirlerin (Peters şakayla karışık da olsa, ısrarla Augustus’u kendi özel kâtibi olarak almak istemişti.) ufak bir balina filikasına konarak okyanusa terk edilmelerine karar verilmiş. İkinci kaptan bundan sonra kamaraya giderek Barnard’ın hayatta olup olmadığını kontrol etmiş. Çünkü hatırlanacağı gibi isyancılar yukarı çıkarken onu aşağıda bırakmışlardı. Kaptan hâlâ hayattaymış, göründüğü kadarıyla yaraları şimdi daha iyiymiş, fakat hâlâ yüzünde ölümün solgunluğu varmış. Şimdi ikisi de ortada ayakta duruyorlarmış. Kaptan Barnard güçlükle anlaşılır bir sesle, onlardan bu işten vazgeçmelerini ve görevlerinin başına dönmelerini istemiş. Bunu yaptıkları takdirde nerede olursa olsun karaya çıkabileceklerine dair söz veriyor ve hiçbirini adalete teslim etmeye çalışmayacağını söylüyormuş. Fakat sanki duvara konuşmuş. İki serseri onu yakaladıkları gibi, ikinci kaptanın aşağıya inmesini fırsat bilip denize indirilen filikaya savurup atmışlar. Arkasından da güvertede yatan dört adamın elleri çözülerek kaptanı takip etmeleri istenmiş, onlar da itirazsız emre uymuşlar. Babasına veda etmesine izin verilmemesinin burukluğunu yaşayan Augustus hâlâ bırakıldığı gibi yerde, acı verici bir pozisyonda yatıyormuş. Filikadakilere ne yelken, ne direk, ne de kürek veya pusula verilmiş. Bir avuç peksimet ve bir maşrapa suyla yetinmek zorundaymışlar. İsyancılar aralarında bir kez daha görüşürlerken, filika hâlâ geminin kıç tarafından yedekte çekilmekteymiş ancak sonra ipi kesilerek serbest bırakılmış. Güneş batmış, Ay tamamen kaybolmuş ve görünürde hiçbir yıldız yokmuş. Fazlaca bir rüzgâr olmamasına rağmen deniz hırçın dalgalarla kabarıp duruyormuş. Tekne anında gözden kaybolmuş ve içindeki talihsiz yolcuların kurtulma umudu çok azmış. Bununla beraber, bu olay olduğu sırada gemi 35º 30’ kuzey enleminde ve 61º 20’ batı boylamında seyrediyormuş, bu da Bermuda adalarına yakın bir bölgeydi. Bu yüzden Augustus, teknedekilerin belki de karaya erişebileceklerini veya yakından geçen bir gemi tarafından fark edilebileceklerini düşünerek kendini avutmaya çalışmış.

      Bundan sonra geminin bütün yelkenleri açılmış ve rotası güneybatıya doğru çevrilmiş. Gemi artık bir korsan gemisiymiş ve söylenenlerden anlaşıldığına göre Yeşilburun Adaları’ndan Porto Riko’ya gitmekte olan başka bir gemiye saldıracaklarmış. Augustus’un ipleri çözülmüş ve artık kamara bölgesinde serbestçe dolaşabiliyormuş. Kimsenin de ona dikkat ettiği yokmuş. Dirk Peters, ona oldukça iyi davranıyormuş, hatta bir keresinde onu aşçının saldırısından bile kurtarmış. Fakat durumu hâlâ son derece tehlikedeymiş, çünkü gemideki adamlar sürekli sarhoşmuş; her an bu umursamaz ve şakacı tavırları değişebilirmiş. Benim için duyduğu endişe ise, içinde bulunduğu bu durumun en kahredici tarafıydı mutlaka. Bütün kalbimle söyleyebilirim ki arkadaşlığına olan güvenimin derecesi hiç değişmemişti. Birçok kez isyancılara benim gemide gizlice saklandığımı söylemeye karar vermiş, fakat daha önce şahit olduğu vahşet sahneleri aklına geldikçe bundan vazgeçmiş. Vazgeçmesinin bir diğer sebebi de hâlâ bir yolunu bulup gizlice aşağıya inme şansının olmasıymış. Bunun için devamlı tetikte beklemiş, fakat devamlı alarmda olmasına rağmen filika denize terk edildikten sonra geçen üç gün içerisinde eline tek bir şans bile geçmemiş. Sonunda üçüncü günün gecesi doğudan gelen şiddetli bir rüzgâr yüzünden gemideki herkes yelken indirmeye koşmuş. Bunu takip eden kargaşa esnasında da Augustus kimseye görünmeden doğruca aşağıya gidip kendi özel kamarasına girmiş. Fakat burada gördüğü manzara aklını başından almış. İçerisi bir ardiye odasına çevrilmiş sanki. Bir sürü gemi mobilyası, denizci bavulları ve daha başka eşya odaya serpiştirilmiş, bunların yanı sıra merdivenin altında duran zincirler bir yana çekilerek koca bir sandığa yer açılmış ve bu sandıkta kapağın tam üstüne konulmuş! Kimseye belli etmeden bu sandığı yerinden oynatmak imkânsız olduğundan çabucak güverteye geri dönmüş. Fakat döner dönmez ikinci kaptan onu boğazından yakalayarak kamarada ne işler çevirdiğini sormuş ve tam iskele küpeştesinden fırlatacağı sırada, Dirk Peters’in müdahalesiyle Augustus’un hayatı tekrar kurtulmuş. Bundan sonra Augustus’un ellerine kelepçe (Bu kelepçelerden gemide bir hayli bulunuyordu.) vurmuşlar ve ayaklarını da sıkıca bağlayıp dümene götürdükten sonra tayfa kamaralarının yanındaki alçak bir ranzaya fırlatıp atmışlar. “Bu gemi, gemi olmaktan çıkana kadar güverteye adımını atmayacaksın.” diye bağırmış zenci aşçı, onu ranzaya fırlatırken. Tanrı bilir ne demek istemişti böyle söylerken. Bütün bu olanlar ise, ileride görüleceği gibi kurtulmamı sağlayan olaylar zincirinin ilk halkasıydı.

СКАЧАТЬ