Название: Kızıl Odanın Rüyası I. Cilt
Автор: Сюэцинь Цао
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6862-34-0
isbn:
Fener Festivali 5 bitince kendini kolla,
O zaman ateş sönecek, yok olacak duman da.
Bu sözleri net bir şekilde duyan Shiyin anlamını merak etti. Bu muammalı sözlerin altında neyin gizli olduğunu tam soracakken, Taocunun Budist keşişe, “Burada yollarımız ayrılıyor. Artık her birimiz kendi işimize bakalım. Üç çağ sonra Beimang Dağı’nda seni bekleyeceğim; yeniden buluştuğumuzda beraber Hayalî Diyar’a gider, bu olayı kayıtlardan sileriz.” dediğini duydu.
“Harika!” diye bağırdı Budist keşiş.
Bu sözler üzerine iki adam birbirlerinden ayrılıp kendi yollarına gittiler ve bir daha izlerini gören olmadı.
“Bu iki adam pek çok tecrübe yaşamış olmalı.” diye düşündü Shiyin. “Onlara daha çok şey sorsaydım keşke ama artık pişmanlık duymak için çok geç.”
Shiyin kapısının önünde durmuş bunları düşünürken, bitişiğindeki Su Kabağı Tapınağı’nda yaşayan, beş parasız âlimin geldiğini fark etti. Adı Jia Hua, stil adı Shifei, takma adı Yucun’dı. Jia Yucun aslen Huzhouluydu, âlimler ve bürokratlar soyunun son nesliydi; anne ve baba tarafından bütün ataları mal varlıklarını tamamen tüketmiş ve ölüp giderek onu bu dünyada yapayalnız bırakmışlardı. Doğduğu yerde kalmakla bir şey elde edemeyeceğini görünce bir mevki edinip, aile servetini yeniden iyileştirmek umuduyla başkente gitmek üzere yola koyulmuştu. Ama iki yıl önce buraya gelene kadar parası suyunu çekmiş, çok zor şartlarda yaşamıştı. Geçici olarak tapınağa yerleşmişti ve arzuhâlcilik yaparak kıt kanaat geçiniyordu. Bu yüzden Shiyin onu sık sık görüyordu.
Yucun, Shiyin’i görür görmez samimi bir gülümsemeyle selam verip, “Kapında durmuş neye bakıyorsun öyle, beyim? Sokaklarda kayda değer bir haber var mı?” diye sordu.
“Yok bir şey.” diye cevap verdi Shiyin, gülümsemesine karşılık vererek. “Biraz önce küçük kızım ağlıyordu, onu oyalamak için dışarı çıkardım. Yapacak bir şey bulamayıp o kadar sıkılmıştım ki gelmek için bundan daha iyi bir zaman bulamazdın, sevgili kardeşim Jia. Fakirhaneme gel de bu uzun yaz gününü beraber geçirelim.”
Böyle dedikten sonra bir hizmetkâra kızını içeri almasını söyledi ve Yucun’ın elinden tutup çalışma odasına götürdü, genç bir çocuk onlara çay servisi yaptı. Daha birkaç kelime ancak etmişlerdi ki bir hizmetkâr aceleyle içeri dalıp Bay Yan’in ziyarete geldiğini haber verdi.
Shiyin hemen ayağa fırladı.
“Kabalığımı bağışla lütfen.” dedi özür dilercesine. “Birkaç dakika burada bekler misin? Hemen yanına geleceğim, sen keyfine bak.”
“Dert etme, beyim.” dedi Yucun, ayağa kalkarak. “Ben her zaman misafirin oluyorum zaten, biraz beklemekten ne çıkar?”
Bu sözler söylenirken Shiyin misafir odasına gitmek üzere çıkmıştı bile. Onun yokluğunda Yucun can sıkıntısını gidermek için bazı şiir kitaplarına göz gezdirmeye başladı, sonra birden dışarıda bir kadının öksürdüğünü duydu. Hemen pencereye gidip dışarı baktı. Çiçek toplayan genç bir hizmetçiydi. Sıra dışı bir yüzü, parlak gözleri ve düzgün kaşları vardı. Çok güzel değilse de duyguları uyandıracak bir çekiciliğe sahipti. Yucun büyülenmiş bir şekilde ona bakakaldı. Zhen ailesinin hizmetçisi çiçekleri toplama işini bitirip içeri girmek üzereyken, birden başını kaldırıp bakınca pencerede birisinin olduğunu gördü. Yucun’ın şapkası lime lime, kıyafeti eski püsküydü. Ama fakirliğine rağmen güçlü bir yapısı, geniş bir yüzü, dolgun dudakları vardı; ayrıca kaşları kılıç, gözleri yıldız gibiydi, burnu düzgün, yanakları yuvarlaktı.
Kız aceleyle geri dönüp oradan kaçtı. Bir yandan da “Eski püskü kılığına rağmen ne kadar da güçlü kuvvetli bir adam.” diyordu içinden. “Arada sırada efendimin sözünü ettiği ve bir fırsatını bulursa, memnuniyetle yardım etmek istediği genç bu, adı Jia Yucun’dı galiba. Evet, o olduğundan eminim, bizim ailemizin ondan başka fakir bir arkadaşı yok ki. Efendim, kesinlikle onun bu fakirliğinin çok uzun sürmeyeceğini de söylüyor.”
Bu düşünceler içindeyken kendini tutamayıp bir-iki kere dönüp baktı.
Yucun onun baktığını fark edince, bunu kızın kendisinden hoşlandığı şeklinde yorumlayarak, bastırılamaz bir sevinçle deliye döndü.
“Hiç şüphesiz, bu kızın sezgileri çok kuvvetli. Bu dünyada paçavraların altındaki cevheri gören çok az kişiden biri o.” diye düşündü.
Kısa bir süre sonra genç hizmetkâr tekrar odaya gelince, Yucun ön odadaki misafirin yemeğe kalacağını öğrendi. Bu durumda daha fazla beklemesi gereksiz olduğundan, bir koridordan geçip arka kapıdan dışarıya çıktı. Bay Yan gittikten sonra, Yucun’ın çoktan oradan ayrıldığını öğrenen Shiyin tekrar onu davet etmeye yeltenmedi.
Ay Festivali6 gelip de aile yemeği yendikten sonra, Shiyin çalışma odasında bir masa daha kurdurdu ve Yucun’ı davet etmek için ay ışığında tapınağa doğru yürüdü.
Zhen ailesinin hizmetçisinin iki kere dönüp baktığı günden beri Yucun, kızın kendisine karşı arkadaşça eğilimi olduğundan emin bir şekilde sürekli onu düşünüyordu. Ay Festivali’nin olduğu o gün de dolunaya bakarken keyifle onu hatırlamadan edemedi. O anda şu dizeler döküldü dudaklarından:
Acaba kaderimde beni bekleyen ne?
Acı üstüne acı gelir üstüme,
Kaşlarım çatılır umutsuzca, kalbimde hüzün,
Döndü baktı bana giderken,
Rüzgârdaki gölgemdir tek gördüğüm,
Ay ışığında bana arkadaşlık eder mi?
Bu parlak ışınlar arzumu bilseydi,
Önce o güzelin odasına değerdi.
Yucun bunları söyledikten sonra, tutkularını gerçekleştirmekten ne kadar da uzak olduğunu düşünerek alnını ovuşturdu, gözlerini gökyüzüne çevirip birkaç kez derin derin iç geçirdi ve yüksek sesle şu dizeleri okudu:
Kutudaki mücevher yüksek bir bedel bekler,
Kılıfındaki iğne yükseklere uçmayı diler.
Şans eseri tam o anda yaklaşmakta olan Shiyin bu dizeleri duyup gülümsedi.
“Sevgili kardeşim Yucun, pek de sıradan tutkuların olmadığını görüyorum!” dedi.
Biraz mahcup olan Yucun gülümseyerek cevap verdi hemen.
“Yok canım, hiç de değil. Sadece eski bir şairin dizelerini söylüyordum. O kadar yükseklere göz dikmiyorum. Bu ziyaretinizi neye borçluyum, sevgili beyim?”
“Bu akşam Ay Festivali.” dedi Shiyin. “Genellikle Kavuşma Festivali olarak da bilinir. Bu Budist tapınağında bir yabancı gibi yaşadığın için yalnızlık çekeceğini düşündüm, sevgili kardeşim. Bu yüzden küçük bir hazırlık yaptım, acaba СКАЧАТЬ
5
Çin’in ay-güneş takvimine göre, ilk ayın 15. gününde kutlanan bir festivaldir. Miladi takvime göre ise şubat ya da mart ayının başına denk gelir. Festival Batı Han Hanedanı döneminde önem kazanmıştır. O akşam, her yere çeşitli boyutlarda renkli fenerler asma geleneği vardır. (ç.n.)
6
Çin’de her yıl yazı uğurlamak ve sonbaharın gelişini kutlamak için düzenlenen, Ay Keki Festivali ya da Güz Ortası Festivali olarak da adlandırılan, ay takvimi hasat festivalidir. Üç bin yıl öncesine dayanan bu festival, aile bağlarının güçlendirilmesi, dileklerin gerçekleşmesi ve Ay Tanrıçası’na şükranların sunulması için bir fırsattır. (ç.n.)