Название: Ölüler Yaşıyor mu?
Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-20-1
isbn:
“Eskiden bütün bilimlerin dizginlerini ellerinde tutan dinlerin izinleri olmadıkça doğa kanunlarından hiçbirinin ilan edilemeyeceğini, buna başvurmaya cesaret edeceklerin engizisyon mahkemelerine verildiklerini, bundan dolayı hiçbir özgür tartışma yapılamadığını, dinlerin efsane sayfalarını kapayarak artık bütün araştırmalarımızda bilim ölçüsünden ayrılmamak gerektiğini belagatli satırlarla yazıyorsunuz. Dinlerin yaratılışa ait bildirilerinde cahilliğin gülünç örneklerini gösteriyorsunuz. Hatta İsa’nın göklere uçması masalında diyorsunuz ki: ‘Uzayda alt üst, yani yukarı uçmak, aşağı düşmek yoktur. Bunlar dünyanın yer çekimine göre uydurulmuş sözcüklerdir. Çekiminden kurtularak yerden ayrılan bir cismi bizim uçuyor gibi görmemiz yanlış bir duygudur. Uçmuyor, gidiyor. Böyle olunca bu uçmanın salt efsane olması bir yana öyle de farz olunsa dünyamızın mihveri etrafında dönmesi dolayısıyla, şimdi uçtuğunu gördüğümüz peygamberin on iki saat sonra tepe aşağı düşeceğini kabul etmem gerekir…’ diyorsunuz. Ve ölmezlik meselesinin modern bilimlerce henüz olumlu, olumsuz bir çözümleme yoluna ermediğini tasdik ediyorsunuz. O hâlde üstat, genel ruh hazinesinden her insana pay verdiğiniz ruhun aynı kimlikte ölümsüzce sürüp gideceğini araştırmada niçin bu kadar yoruluyorsunuz?
“Derin bir uykuda, küçük bir baygınlıkta kendimizi ve bütün dünyayı, zerrece bir hatıra noktası kalmayacak bir bütünlükle kaybediyoruz. Duygu merkezimizden her şey siliniyor. Geçici bir süre için yok oluyoruz.”
“Bu gerçeği görürken büyük ölümde organizma hayatını kaybetmiş bir beynin hâlâ her şeyi duymakta devamını kabule nasıl yanaşabiliriz? Ve yine diyorsunuz ki ikinci hayatta maddesel beyin yok, ruhun öz duygusu vardır. Böylece incele incele yani gaip ruhu bulalım derken konunun elimizdeki tutamak yerini de yitiriyoruz.”
“İnsanları, hangi ve nasıl bir dünya üzerinde yaşadıklarını bilmemek ve bilmeyi merak etmemek aptallığıyla suçluyorsunuz. Onların hayvanlarla ortak zevklerle yetindiklerine acıyorsunuz. Cahiller sürüsüne bilim ve düşünmek zevkini aşılamanın çaresi henüz bulunamadı. Değil Ülker yıldızının ışık hızıyla buraya olan uzaklığını düşünmek, kendi karnında kaç arşın bağırsak bulunduğunu bilmeden bilgin geçinen niceleri vardır. Ve gene: Yeryüzünde yaşayan bir milyar altı yüz milyon insandan ancak bir milyon kadarının merak vb. nedenlerle astronomiyle ilgili eserler okuduklarını ve özellikle bilimsel buluşları izlemek için broşürler ve dergilerle meşgul olanların sayılarını ise bütün dünyada haydi haydi elli bin olarak tahmin ediyorsunuz. Bunlardan ancak altı bininin Fransa’da bulunduğunu ve öteki insan kalabalığının zekâlarını yalnız faydasız, adi eğlencelere ve bir de para kazanmak uğraşısına ayırdıklarını yazıyorsunuz.”
“Bu dediğiniz merakta, içlerinde altı bin değil, altı kişi bulunmayan uluslar ne yapsınlar?”
“Sözün ipucunu kaçırmayalım. İtirafınız üzere ruhun ölümsüzlüğü henüz ispatlanamamışsa ispritizmacıların masa başına çağırıp da konuştukları kimlerdir? Bunlar dünyadaki yaşamlarının tarihçesini, taraftarlıkla türlü yalanlar uydurmaktan kalemlerini kurtaramayan bugünün tarihçilerinden daha hak ve adalete uygun olarak anlatıyorlar. Perili evlerde gürültüler çıkaranların, masaları oynatanların, ölülerden veya dirilerden fışkıran rüzgâr gibi, elektrik gibi kör birer kuvvet olması ihtimalinden de söz ediyorsunuz. Birçok noktada dirileri aydınlatmaya çalışan bu zeki ruhları nasıl kör kuvvetlere benzetebiliriz?”
“Sözün kısası üstadım, bu meselenin gerçek ve uydurma yanları var. Eserleri inceleyip okumaya karar verdim. İşte yine söylüyorum. Bu okumada göreceğim teorilerin yeğenlerimle birlikte, ispritizma masası başında uygulamasını yapacağım. Göze görünenlerle görünmeyenlerin toplantısında ben de bir üye yeri tutmaya çalışacağım.”
XV
“S. L. M.” MUNİS AİLE RUHU
Bir gece Talat Bey yeğenlerinin odasında gene bu konu üstüne konuşurken duvara üç kez vuruldu. Gene köpek, hırıldayarak yatağın altına kaçtı…
Talat Bey hayret etmiş bir davranışla sordu:
“Bu ne?”
Orhan: “Biz de bilmiyoruz.”
Dayı bey, elinde lambayla hemen sofaya fırladı. Sağa sola koştu, kimse yok…
İçeri döndü.
Orhan: “Dayı bey, ne gördünüz?”
Talat Bey: “Hiçbir şey…”
Orhan: “İşte bir vakitten beri bu vuruşlar böyle sürüp gidiyor.”
Talat Bey: “Ben birisinden şüpheleniyorum.”
Orhan: “Kimden?”
Talat Bey: “Dilaver’den. Oğlan şakacıdır. Duvarınızı yumruklayıp kaçmasın…”
Turhan: “Yapmaz sanırım…”
Orhan: “Vuruşlar duyulur duyulmaz biz de hemen sofaya koştuk. Sizin gibi bir şey göremedik. Eğer duvara vuran Dilaver olaydı bu kadar hızla kaçamazdı.”
Talat Bey: “Dilaver zekidir. Bu işi şeytanca bir düzenle yapabilir. Bende böyle bir kuşku doğdu. Durunuz, ufak bir soruşturma yapacağım. Bu kuşkum ya büsbütün kuvvetlenir ya da yok olur.”
Talat Bey bir hizmetçi çağırarak: “Kızım, haydi bana Dilaver’i gönder.”
Giden hizmetçi iki dakika sonra dönerek: “Efendim, Dilaver uyumuş.”
Talat Bey: “Annesine söyle, uyandırıp göndersin.”
Hizmetçi bu emri yerine bildirmek için çekildi.
Talat Bey: “Gördünüz mü, gelmiyor. Dilaver böyle erken uyur mu hiç?”
Nihayet Dilaver, gözlerini ovuşturarak uyku sersemliğiyle karışık garip bir gülümseme hâliyle geldi.
“Gelmemi emretmişsiniz. Annem, döşeğimde beni tartakladı. Gözlerimi açtım. ‘Ne oluyor?’ dedim. Annem, ‘Çağırıyorlar.’ dedi. ‘Kim çağırıyor? Beni böyle uykudan kaldıracak önemli bir şey mi var?’ Aklıma derhal ötekiler geldi. Malum ya ben karışığım. Şeyh Battal Hazretleri gene lütfen evimizi şereflendirmiş olmasınlar.”
Talat Bey: “Dilaver, oğlum, mesele önemli…”
Dilaver: “Ne var efendim? Anneme tayyare piyangosu mu vurdu?”
Talat Bey: “Bu evde vuran bir şey var ama piyango değil.”
Dilaver: “Ruhlar değil mi? Bu ruhlarla dost olmaktan başka çare yok. Bu ciltleri kitaplıktan alıp ben de okuyorum. Hani ya bir gazete bir başlık kullanıyor ‘ister inan, ister inanma’… Çünkü laflarda okuru inandıracak kuvvet olmadığından kimseyi hiddetlendirmemek için inanmamak kapısını СКАЧАТЬ