Bazı iyi niyetli ama gayet tutucu şahsiyetler, ilk başta Ay’ın kendi etrafında dönüşü esnasında nasıl olup da bize hep aynı yüzünü gösterdiğini anlamakta zorlandılar. Bu insanlara şu tavsiye edilmişti: “Yemek odanıza gidin ve yüzünüz hep merkeze dönük olarak yemek masanızın etrafında dönün. Masanın etrafında tam bir tur döndüğünüzde kendi etrafınızda da tam bir tur dönmüş olursunuz çünkü gözleriniz odanın her bir köşesini görmüş olacak. Yani oda, gökyüzü; masa, Dünya ve siz ise Ay’sınız.” Bunu duyanlar bu benzetmeden gayet tatmin oluyorlardı.
Yani Ay bize hep aynı yüzünü gösteriyor ama tam olarak anlatmak için şunu da eklemek gerek: Kuzeyden güneye ve doğudan batıya olan bir salınım sebebiyle Ay, bize yarısından biraz fazlasını gösterir, yaklaşık olarak yüzde elli yedilik bir kısmını…
Cahiller de Cambridge Gözlemevi müdürünün Ay’ın kendi etrafındaki hareketleri hakkındaki bilgisine sahip hâle geldiğinde bu kez de yerküre çevresindeki dönüşünü merak etmeye başlamışlardı ki yirmi bilimsel makale imdatlarına yetişti. O zaman öğrendiler ki sonsuz sayıda yıldızı barındıran gökyüzüne, Ay’ın üstünde dolaşıp yeryüzündeki insanlara zamanı bildirdiği bir saat kadranı olarak bakılabilirmiş. Gecenin kraliçesi, geçirdiği evreleri bu şekilde gösteriyormuş. Yani Dünya, Güneş ve Ay aynı çizgi üstünde olduğunda, Güneş ve Ay karşı karşıya kaldığında dolunaydı. Güneş’le Dünya arasında kalıp kavuşum durumunda olduğunda yeniay idi ve son olarak Güneş ve Dünya arasında kendisinin tepede olduğu bir açı oluşturduğunda ise birinci veya sonuncu evrede oluyordu.
Kafası çalışan bazı Yankiler buradan yola çıkarak Ay tutulmalarının yalnızca kavuşum veya karşı konumda olabileceği sonucunu çıkardılar. Doğru bir şekilde mantık yürütüyorlardı. Kavuşum durumunda, Ay, Güneş’in; karşı konumdayken de yerküre Ay’ın görünmesini önleyebilir. Bu önleme veya tutulmaların, bir Ay ayı içinde, yani iki Ay arasındaki zamanda iki defa olmamasının sebebi, Ay’ın devinimi sırasında izlediği düzlemin yerkürenin yörünge düzlemine eğik olmasıdır.
Ay’ın ufka olan yüksekliği konusuna gelince; Cambridge Gözlemevi’nin mektubunda söylenmesi gereken her şey söylenmişti. Herkes biliyordu ki bu yükseklik, gözlemcinin bulunduğu yere göre değişiyordu. Fakat Ay’ın başucu noktasından, yani gözlemcinin tam tepesinden geçtiği enlemler, Ekvator’la yirmi sekizinci enlem arasında kalanlardı. Yani merminin dikey olarak fırlatılabilmesi ve yer çekiminden en kısa sürede kurtulabilmesi için deneyin bu enlemlerden birinde yapılması çok önemliydi. Bu, girişimin başarıya ulaşması için çok gerekli bir durumdu ve toplum da bu konuda tasalanmaktaydı.
Ay’ın Dünya’nın etrafındaki dönüşü esnasında çizdiği yol konusundaysa Cambridge Gözlemevi bu yörüngenin tam bir çember değil de bir elips olduğunu ve Dünya’nın da bu elipsin odak noktasında yer aldığını açıklamıştı. Şu da çok açık biçimde anlaşılmıştı ki Ay yerberi konumdayken Dünya’ya en yakın, yeröte konumdayken de Dünya’ya en uzak konumda idi.
İşte bunlar her bir Amerikalının konu hakkında edindiği bilgilerdi ve artık kimse bu konuda bilgisi olmadığını söyleyemezdi. Fakat bu gerçekler halk arasında gayet hızlı yayılmış olsa da yine de bazı yanlış bilgilerin ve uydurma korkuların yok edilmesi kolay olmamıştı.
Mesela bazı önemli şahsiyetler, Ay’ın eski bir kuyruklu yıldız olduğunu ve Dünya’nın yanından geçerken bir şekilde yer çekimine kapılıp onun yörüngesine girdiğini savunuyordu. Bu kabul salonu gök bilimcileri, Ay’ın yanık yüzünü açıklamakta yetersiz kalıyorlardı ve bunu Güneş’in sıcaklığından kaynaklanan bir felaket olarak adlandırıyorlardı. Kuyruklu yıldızların kendi atmosferleri olduğu ve Ay’ın neredeyse hiç denecek kadar az veya hiç atmosferi olmadığı hatırlatılınca da verecek cevap bulamıyorlardı.
Yine başkaları -ki bunlar da şüpheciler sınıfına dâhildi- Ay’ın konumu konusunda şüpheleri olduğunu dile getirdiler. Halifeler döneminde yapılan gözlemlerden bu yana, Ay’ın Dünya etrafındaki dönüşünde belli bir hızlanma olduğunu duymuşlardı ve böylelikle -hiç de mantıksız olmayarak- hızlanma sonucunda iki yıldız arasındaki uzaklığın gittikçe azalacağı ve bu çifte etki sonsuza kadar devam edeceği için günün birinde Ay’ın Dünya’ya düşeceği kanaatine kapılmışlardı. Fakat bu insanların gelecek nesiller için duydukları endişe kısa sürede sona erdi çünkü ünlü Fransız matematikçi Laplace, bu hızlanmanın çok sınırlı olduğunu ve görece bir azalma bile olacağını hesaplamıştı. Yani Güneş sistemi’nin dengesi önümüzdeki yüzyıllarda değişmeyecekti.
Bir de batıl inançları olanlar vardı. Bu tip insanlar, sadece cehalet içinde yaşamakla kalmaz ayrıca hiç olmamış olanlar hakkında da her şeyi bilirlerdi. İş Ay’a gelince de onun hakkında da bilmedikleri yoktu! Bazıları onu insanların birbirinin yansımasını görüp konuşabileceği parlak bir ayna olarak değerlendirirken diğerleri de bugüne kadar gözlemlenmiş olan bin tane yeni Ay’dan dokuz yüz ellisinin devrim, deprem, tufan gibi felaketlere yol açtığını düşünüyorlardı. Ayrıca Ay’ın insanların kaderi üzerinde de gizemli etkisi olduğuna inanıyorlardı. Onlara göre her bir “Aylı” bir Dünyalıyla bir bağla eşleşmişti. Doktor Mead gibi onlar da “Yaşam dizgemiz tamamıyla Ay’a bağlıdır.” diye tutturuyorlardı. Öyle inanıyorlardı ki erkek çocukları yeni Ay zamanında, kız çocukları Ay’ın son evresinde doğmuşlardı. Ve daha neler neler… Yine de bu aslı astarı olmayan yanlış düşünceleri bir kenara bırakıp var olan tek gerçeğe bağlanmak hepsinin kaderiydi. Ay etkilerini kaybedince, bütün gücün tek yerde toplanmasından hoşlanan bu güruhun gözünden düştü, kimileri de onunla ilgisini kesti fakat büyük çoğunluk Ay’ın tarafındaydı. Yankilere gelince; onların tek derdi gökyüzündeki bu yeni kıtayı ele geçirmek ve en yüksek tepesinde Amerikan bayrağını dalgalandırmak idi…
VII. BÖLÜM
MERMİYE ÖVGÜ
Cambridge Gözlemevi 7 Ekim tarihli o unutulmaz cevap mektubunda konuyu astronomik açıdan ele almaktaydı. Bundan sonra geriye kalan şey, sorunu mekanik yolla çözüme kavuşturmaktı. Amerikalılardan başkası, uygulamadaki güçlükler karşısında pes ederdi; onlar içinse çocuk oyunu kadar kolaydı.
Başkan Barbicane hiç zaman kaybetmeden Gun Club üyelerinden bir çalışma komitesi oluşturdu. Bu komitenin görevi, top, mermi ve barutla ilgili üç temel soruya cevap bulmaktı. Komitede mükemmel bir teknik bilgiye sahip dört üye bulunmaktaydı; Barbicane (Oylar eşit çıkarsa onun oyu ağırlık taşıyacaktı.), General Morgan, Binbaşı Elphinstone ve sekreterlik görevini üstlenen J. T. Maston. 8 Ekim günü komite, Başkan Barbicane’in Republican Sokağı 3 numarada bulunan evinde toplandı. Gun Club’ın dört üyesinin önündeki masa sandviçlerle ve kocaman çay demlikleriyle doluydu; böylesine ciddi bir buluşmada midelerin feryatlarıyla rahatsızlık vermemesi gerekiyordu. J. T. Maston vakit kaybetmeden demir kancasına kalemini taktı ve oturum başladı.
İlk sözü Barbicane aldı:
“Sevgili СКАЧАТЬ