Beşinci soru: “Mermiyi fırlatacak olan topla nereye doğru nişan alınmalıdır?”
Cevap: Önceden belirtilen durumlara istinaden, top yerin başucu noktasına çevrilmelidir. Böylelikle atış ufuk çizgisine dikey olarak yapılabilir ve mermi olabilecek en kısa sürede yer çekimi alanının dışına çıkmış olur. Fakat Ay’ın bir yerin başucu konumunda olması için o yerden daha yüksek bir enlemde olmaması yani 0° ile 28° kuzey veya güney enlemler arasında bulunması gerekir. Diğer her noktada atış meyilli olur ve bu da deneyin başarısını tehlikeye atar.
Altıncı soru: “Mermi fırlatıldığında Ay gökyüzünde ne konumda olacaktır?”
Cevap: Merminin uzaya fırlatılacağı anda, günde 13° 10’ 35’’ ileri doğru hareket eden Ay, bu rakamın dört katı yani 52° 42’ 20’’ uzaklıkta olacaktır. Bu, merminin yol alacağı süre içinde Ay’ın alacağı yola eşittir. Aynı zamanda yerkürenin dönüşü sebebiyle merminin ne kadar sapacağı da hesaba katılmalıdır. Mermi Ay’a ancak on altı yerküre yarıçapına eşit bir sapmadan sonra varacağı için ve bu da yerküre yörüngesi üzerinde hesaplandığında on bir derece ettiğinden bu on bir derece de sayıya eklenmelidir. Yani yuvarlak bir hesapla altmış dört derece elde edilir. Sonuç olarak merminin fırlatılması anında, Ay’ın görünür yarıçapı, bulunulan noktadan çıkan dikey çizgiyle altmış dört derecelik bir açı yapmalıdır.
Gun Club üyelerinin Cambridge Gözlemevi’ne yönelttiği sorulara cevabımız böyledir.
Özetlersek:
1. Top 0° ve 28° kuzey veya güney enlemleri arasında bir yere konumlandırılmalıdır.
2. Direkt olarak başucu noktasına doğrultulmalıdır.
3. Mermi saniyede 12.000 yarda hızla atılmalıdır.
4. Gelecek yıl 1 Aralık günü saat 10’u 46 dakika 40 saniye geçe atılmalıdır.
5. Fırlatılmasından dört gün sonra ayın dördünde gece yarısı, Ay başucu konumdayken hedefine varacaktır.
Yani Gun Club üyeleri hiç gecikmeden böylesine bir girişim için gerekli işleri yapmaya koyulmalıdır ve kararlaştırılan vakitte işlerini bitirmelidir çünkü önümüzdeki sene 4 Aralık gününü kaçırırlarsa Ay’ın aynı başucu ve yerberi konumuna gelmesi için on sekiz yıl on bir gün beklemek zorunda kalacaklardır.
Cambridge Gözlemevi çalışanları, her türlü teorik astronomi sorusuna cevap bulmak için hizmetinizdedir ve tüm Amerika’nın kutlamalarına kendi tebrikleriyle katılırlar.
Gök Bilim Kürsüsü Adına,
V. BÖLÜM
AY’IN HİKÂYESİ
Dünya’nın çevresinde döndüğü o bilinmez merkezde duran ve inanılmaz keskin bir görüşe sahip bir gözlemci olsaydı, evrenin kaos dönemi boyunca uzayı kaplayan milyonlarca atomu görebilirdi. Asırlar geçtikçe yavaş yavaş bir değişim meydana geldi. Çevredeki tüm atomların boyun eğdiği bir çekim kuvveti oluştu. Bu atomlar kimyasal eğilimlerine göre birleşti ve molekülleri meydana getirdi, gökyüzüne serpiştirilmiş olan nebula kümelerini oluşturdu.
Bu kümeler oluşur oluşmaz kendi merkezleri etrafında dönmeye başlamışlardı. Belirsiz moleküllerden oluşan bu merkez, kademeli olarak yoğunlaşması esnasında kendi ekseninde döner olmuştur. Ve mekanik biliminin değişmez kuralları gereği, hacmi küçüldükçe dönme hızı artmıştır ve bu etkinin devam etmesiyle sonuçta bulutsu kümenin içinde tek bir ana yıldız doğmuştur.
Yukarıda bahsi geçen hayalî gözlemci, dikkatle incelerse yığının diğer moleküllerinin de merkezdeki yıldız gibi hareket ettiğini, yoğunlaşarak daha da hızlı dönmeye başladığını ve merkez yıldızın etrafında sayısız farklı yıldız oluştuğunu görürdü. Günümüzde gök bilimcilerin 5.000 kadar olduğunu belirttiği nebulalar böyle oluştu.
Bu 5.000 nebula arasında, her biri kendi Güneş Sistemi’nin merkezi olmuş on sekiz milyon yıldızın barındığı Samanyolu da vardır.
Eğer gözlemcimiz bu on sekiz milyon yıldız arasında en gösterişsiz ve en sönük olanlarından birini, yani bir dördüncü sınıf yıldızı, kibirli bir ifadeyle Güneş denileni yakından incelerse evrenin oluşumunda yer alan tüm olaylar teker teker önünde canlanır. Aslında, bu Güneş’i hâlen gaz hâlindeyken ve hareketli moleküllerden oluşmuş vaziyetteyken, yoğunlaşmak için kendi etrafında dönerken görebilir. Mekanik yasalarına uyan bu hareket, hacmin küçülmesiyle hızlanır ve belli bir zamanda molekülleri merkeze süren merkez güç, merkezkaç kuvveti tarafından aşılır.
O zaman gözlemcimizin gözü önünde başka bir olay meydana gelir; Güneş’in tam orta düzleminde dizili olan moleküller ipi kopan bir sapandan fırlamışçasına gidip Güneş’in etrafında Satürn’ünkine benzer birden çok orta merkezli halka meydana getirir. Kendi etrafında dönen kozmik madde niteliğindeki bu halkalar da merkezdeki kitle etrafında dönmeye başlar ve ikinci derece bulutsular hâlinde kırılıp çözülürler, yani birer gezegen hâlini alırlar. Bu gezegenlerin de hepsi bir veya iki halka ortaya çıkarır ki bunlar da bizim uydu olarak adlandırdığımız ikincil kütlelerin kaynağı olur.
Böylelikle, atomdan moleküle, molekülden bulutsu kütleye, ondan ana yıldıza, yıldızdan güneşe, güneşten gezegene, oradan da uyduya; Dünya’nın ilk gününden itibaren gökyüzünde olan olayların tümüne şahit olmuş oluruz…
Güneş yıldızlar âleminde kaybolmuş gibi görünse de hâlihazırdaki bilimsel teorilere göre Samanyolu adlı bulutsuya bağlıdır. Bir sistemin merkezinde olan Güneş, esirimsi alanların ortasında ne kadar küçük görünürse görünsün aslında çok büyüktür. Yerkürenin 1.400.000 katıdır. Kâinatın ilk dönemlerinde kendi derinliklerinden çıkmış sekiz gezegen döner çevresinde. Bunlar isimleri kendisine en yakından en uzağa şöyledir: Merkür, Venüs, Dünya, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün. Ayrıca, düzenli olarak Mars ile Jüpiter arasında dolaşan daha küçük gezegenler de vardır. 97 tane olduğu teleskopla tespit edilmiş olan bu gezegenlerin kırılıp da binlerce parçaya ayrılmış bir yıldızdan koptuğu düşünülebilir.
Çekim gücüyle Güneş’in yörüngesinde kalan bu “katılımcı”ların birkaçının kendi uyduları vardır: Uranüs sekiz, Satürn sekiz, Jüpiter dört, Neptün büyük ihtimalle üç ve Dünya da bir uyduya sahiptir. Bu sonuncu ve Güneş Sistemi içinde en önemsiz olana Ay diyoruz ki işte girişimci Amerikan zekâsı onu fethetmek için yola çıkmıştır!
Ay, görece yakınlığı ve farklı evrelerinde sürekli değişen görüntüsüyle Güneş’le beraber insanoğlunun dikkatini çekmiştir hep. Fakat Güneş’e bakmak insanın gözlerini yorar; ışığının parlaklığı bakan gözleri yere indirir.
Buna karşılık sarışın Phoibe, insanları СКАЧАТЬ