Zodyak Karşısında. Percy Greg
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Zodyak Karşısında - Percy Greg страница 20

Название: Zodyak Karşısında

Автор: Percy Greg

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-51-8

isbn:

СКАЧАТЬ Her iki uçta da tamamen çatı ile aynı malzemeden yapılmış odalar vardı, bunlardan biri ev hizmetinde ya da tarımsal işlerde kullanılan çeşitli kuş ve hayvanların malzemelerini, diğeri ise evlerde yaşayanların çeşitli ev eşyalarını istifledikleri depo görevini görüyordu. Bunların önünde, evin duvarlarıyla aynı malzemeden iki eğimli zemin, çatının birkaç bölümüne çıkmaya olanak tanıyordu. Avlu geniş beton yollarla dört bahçeye bölünmüştü. Her birinin merkezinde bir su havzası ve üzerinde bir çeşme vardı, bunun üzerindeki çatıda yirmi fit karelik bir açıklık bulunuyordu. Her bahçe, tabiri caizse, papatya köklerinden daha küçük olan ve İngiliz çimlerinden daha fazla toprağı kaplayan küçük bitkilerle örtülüydü. Bu bitkilerin de hepsi farklı renklerdeydi -zümrüt, altın ve mor- hepsi şeritler hâlinde düzenlenmişti. Bu çim, görünüşte başlıca favoriler olan hilal, daire ve altı gözlü yıldız gibi tüm şekillerden birkaç yatak oluşturacak biçimde bölmelere ayrılmıştı. Bu bölmelerin küçük olanları bir veya ikisi, farklı cinste birkaç çiçekle doldurulmuştu; daha büyük, farklı renklerde çiçekler genellikle dışarıdan merkeze doğru yükselen ve toprağın tek bir aralıkta görülmesine izin vermeyen desenlerle yerleştirilmişti. Renklerin ve renk tonlarının karşıtlığı takdire şayan bir şekilde sıralanmıştı; çiçeklerin boyutu, formu ve yapısı harika çeşitlilikte ve zarif bir güzelliğe sahipti. Gümüş ve altının kesin tonları sıktı ve özellikle tercih edilmişti. Her bahçenin her köşesinde içi boş bir gümüş sütun vardı, muhteşem boyut ve güzellikteki çiçekler ile çeşitli sarmaşıklar ve çiçeklerinki kadar çarpıcı tonların yeşillikleri, bahçeyi yürüyüş alanlarından ayırmak için inşa edilmiş olan süslü kemerlerin tepelerini muazzam bir şekilde sarmıştı. Her havuzda, renk parlaklığı ve biçim güzelliği dünyevi denizlerde veya nehirlerde gördüğüm her şeyi aşan görsellikteki balıklarla doluydu.

      Dört çapraz yolun birleştiği alanda, odamdakilere benzer şekilde yastıklar ve desenli yumuşak bir dokuma halı ile kaplı geniş bir alan vardı. Birkaç bayan, ailenin başı onlara doğru yaklaşınca uzandıkları yerden kalktılar. Hanımı gibi davranan ve genç arkadaşlarından bazılarına benzeyen biri, yani ailenin annesi, kafasına bir tür altından yarım açık bir kask takmıştı ve bunun üzerinde, beline kadar uzanan, koyu kırmızı bir örtü vardı, görünüşe göre başını ve boynunu gizlemenin dışında, güneşten korumak için tasarlanmıştı. Yüzü kısmen açığa çıkıyordu. Renk ve belirli süslemeler ve eklemeler dışında hepsinin kıyafeti aynıydı. Muhtemelen iç çamaşırı giymeyi çok az tercih ediyor olmalıydı. Kollarının derisi hiçbir suretle görünmüyordu, en kaliteli Parisli çocuk eldivenlerine benzeyen, ancak çok daha yumuşak ve daha ince dokunmuş hassas bir malzemeden yapılma kollukları vardı. Hepsinin dışında, üzerlerinde neredeyse belli bir şekli olmayan, bedenlerinin doğrudan şeklini almış, geniş bantları sayesinde, omuzlarından mücevherli bir tokayla üzerlerinde asılı gibi duran bir elbise giyiyorlardı, boyu neredeyse ayak bileklerine kadar uzanıyor ve bellerine taktıkları aksesuarla toplanıyordu. Bu giysi onların boynu, omuzları ve göğüslerinin üst kısmını açığa çıkarıyordu; ancak başlarının üzerindeki peçe kafalarını tam olarak kapatmasa da yuvarlak yüz hatlarının etrafını tamamen sarıyor ya da sadece iki ayrı şerit hâlinde kulaklarının arkasından sarkıyordu, hepsinin kıyafetleri Avrupalı erişkin ve gençlerin “düşük kalite” dedikleri tarzdan kumaşlarla yapılmış olmasına rağmen, tasarımı onları çok daha süslü hâle getirmeyi başarmıştı. Ayak bilekleri ve ayaklar tamamen çıplaktı, ayak parmakları için işlemeli kadife kaplamalı sandaletler ve ayak bileklerinin etrafına bağlanmış gümüş bantlar vardı. Aralarındaki en yaşlı hanımefendi, ince ancak çok hafif ipeksi bir görünüme sahip olan kumaştan yapılma, soluk yeşil bir elbise giyiyordu. Üç genç bayan, birbirlerine benzer renkte pembe renkten kıyafetleri giymişlerdi, gümüş başlıkları ve peçeleri, gözleri dışında her şeyi gizliyordu. Tüm bunların, aynı kumaştan eldivenlerle biten bileğe uzanan kolları vardı. İki genç kız, beyaz tülbent benzeri kumaştan birer elbise giymişlerdi, her ikisinin de kulaklarının üzerinde bağladıkları, gümüş rengi çok hafif tülbent bezinden peçeleri vardı; kolları neredeyse omuzlarından birkaç santim aşağıya kadar çıplaktı; parlak yumuşak yüzleri ve arkalarına serbestçe düşmüş, burada ve orada neredeyse görünmez gümüş tokalar veya bantlarla zarif bir düzende toplanmış uzun saçları tamamen ortaya çıkarılmıştı. “Bekâr bir kızın…” derdi atalarımız. “Zarafetinden en iyi şekilde yararlanılabilmelidir; bir eşin güzelliği efendisinin münhasır hakkıdır.” Rehberimin kızları olan bu genç kızlardan biri, babasından miras kalan zengin, yumuşak, kahverengi saçlarını neredeyse tüm bedenini örtecek kadar serbest bırakmıştı, saçları üzerine yansıyan ışığın altında altın rengi ışıltılar saçıyordu. Koyu menekşe rengi gözleri, kopkoyu gür kirpiklerle gölgelenmişti, kirpikleri öylesine uzundu ki gözlerini kapattığında her iki yanağının üzerinde gayet belirgin birer gölge oluşturuyorlardı. Diğer genç kızın saçları, tıpkı annesi olduğunu düşündüğüm kadınınki kadar açık renkteydi -muhtemelen onunki de olgunlaşma çağına girdiğinde altın sarısı rengini alacak olmalıydı- ve sanırım bu mavi ya da gri göz rengi, bu ırkın en büyük karakteristik özelliğiydi. Rehberim, hanımıyla iki ya da üç kelime konuşmuş, zarif bir el hareketiyle beni işaret etmişti, o da saygılı bir ifadeyle başını eğerek, elini daha önce rehberimin yaptığı gibi kalbinin üzerine koymuştu. Diğerleri de onun arkasından, başlarını eğerek selamlamaya benzer bir harekette bulunmuşlardı, hemen ardından da rehberim ve ben oturduktan sonra hepsi yerlerine geçerek oturmuşlardı. Genç bayanlardan biri sol eliyle düzenlediği bir yastık grubunun yanına oturmam için işaret etmişti, bu zamana kadar onların sol ellerini kullandıklarını çok nadir görmüştüm, geleneksel olarak bizim de şeref konuklarımıza sol tarafımıza oturtarak ağırlamamız gibi muhtemelen onlar da aynı düşünceye sahip olduklarından sol tarafı tercih etmişlerdi.

      Avlunun başka bir bölümünde üç ya da dört çocuk oyun oynuyorlardı. Bir istisna dışında hepsi, son derece güzel ve sağlıklı görünüyordu, biçim ve hareket açısından kendi dünyamızdaki en mutlu ve en güzel çocuklardan kesinlikle daha az zarif değillerdi. Ses tonları yumuşak ve nazikti ve birbirlerine karşı davranışları da oldukça kibar ve düşünceliydi. Aralarında bulunan talihsiz bir yaratık, her bakımdan diğerlerinden farklıydı. Biraz aksıyor, garip olmaktan ziyade biçimsiz bir bedene sahip gibi görünüyordu ve kötü sağlığından dolayı hem kötü hem de öfkeli bakışları vardı. Onun konuşma tarzı da diğerlerine göre farklıydı, ses tonu huysuz, keskin ve sert, eylemleri ise fazlasıyla kaba ve aceleciydi. Onun bu tavırlarını, annesinin hastalıklı çocuğu olarak fazlasıyla hassas yetiştirilmesinden kaynaklı, bedensel biçimsizliğini baskılamak için geliştirmiş olduğu karakterine bağlamıştım. Onları kısa bir süre izleyerek, küçük yaratığın, kötü huylu, aşırı şımartılmış, doğuştan itibaren kötü yönetilen bir ailenin özelliklerini tüm hareketlerinde tekrar tekrar sergilediğini gördüm; sürekli olarak diğerlerinin oyuncaklarını ellerinden çekip alıyor, ara sıra onları tokatlıyor ya da sıkıştırmaya çalışıyordu. Ancak diğer çocuklar, canları ne kadar yansa da ya da ne kadar sinirlenseler de ona karşı hiçbir suretle kötü davranmıyorlar ya da ona karşılık vermiyorlardı. Kaprisleri artık dayanılmaz hâle geldiğinde arkadaşlarının çoğu geri çekilmişti; buna rağmen, çocuk hiçbir şekide hareketlerinden, ses tonundan ya da davranışlarından geri adım atmamıştı.

      Gün batımından hemen önce, genç bir adam saygılı bir selamlamayla yanımıza gelmiş ve rehberimin önünde durarak, efendisinin kısık sesle söylediği sözleri dinlemeye başlamıştı; ailenin reisi kısa bir cümleyle ona bir şeyler söyledikten sonra, genç adam bir işaret yaparak sincap benzeri hayvanlardan СКАЧАТЬ