İşitilmedik Hikâyeler. Эдгар Аллан По
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İşitilmedik Hikâyeler - Эдгар Аллан По страница 3

Название: İşitilmedik Hikâyeler

Автор: Эдгар Аллан По

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6485-44-0

isbn:

СКАЧАТЬ inceledik.”

      “Ya, duvar kâğıtlarını?”

      “Onları da…”

      “Mahzenleri gördünüz mü?”

      “Mahzenleri de gördük.”

      “Demek ki…” dedim, “yanlış yola gitmişsiniz. Mektup, farz ettiğiniz gibi evde değil.”

      Müdür “Korkarım ki haklı olmayasınız.” dedi.

      “Şimdi, Dupin bana ne yapmayı tavsiye ediyorsunuz?”

      “Tam bir araştırma yapmayı.”

      G… cevap verdi:

      “Katiyen faydasız. Yaşadığıma nasıl kani isem mektubun da evde olmadığına öyle kaniyim.”

      Dupin dedi ki:

      “Size daha iyi bir nasihat veremem. Şüphesiz, mektubun eşkâl ve evsafı hakkında kati ve doğru malumatınız vardır?”

      “Oh! Evet!”

      Burada polis müdürü bir muhtıra defteri çıkardı; kaybolan vesikanın inceden inceye evsafını yüksek sesle okumaya başladı. Onun dâhilî manzarasını ve bilhassa haricî eşkâlini okudu ve okumasını bitirdikten sonra bu latif adam bizden müsaade aldı. Geldiğinden daha bitap ve bu zamana kadar görmediğim derecede cesareti kırılmış bir hâlde gitti.

      Takriben bir ay sonra ikinci bir ziyarete geldi. Bizi aynı suretle meşgul buldu. Bir pipo, bir sandalye aldı, öteden beriden konuştu. Nihayet dedim ki:

      “Ey, lakin G… sizin çalınmış mektup işi ne oldu?.. Tahmin ediyorum ki nazırı atlatmanın kolay bir şey olmadığını anlamaya razı oldunuz?”

      “Nazırı şeytanlar götürsün! Bununla beraber Dupin’in nasihatini tuttum, tekrar araştırmalar yaptım. Bu da zannettiğim gibi beyhude oldu.”

      Dupin sordu:

      “Vadedilen mükâfat ne kadardı? Bize söylediniz miydi?..”

      “Lakin… Bu pek büyük… Hakikaten işitilmemiş bir mükâfat. Size tam miktarını söylemek istemem. Yalnız şu kadar söyleyeyim ki bana bu mektubu kim bulursa cebimden ona elli bin frank veririm. Hâl şu ki mesele günden güne daha acele bir şekil alıyor. Son zamanlarda, verilecek mükâfat iki misline çıkarıldı. Lakin doğrusu, üç misline de çıkarsalar vazifemi yaptığımdan daha iyi yapamam.”

      Dupin sözlerini uzatarak ve piposundan çıkan dumanları savurarak dedi ki:

      “Lakin… Evet… Hakikaten G…! Siz mümkün olan her şeyi yapmadınız… Meselenin en derin noktasına kadar gitmediniz. Zannedersem hiç değilse biraz daha ileri gidebilirdiniz. Ha?”

      “Nasıl?.. Ne yolda?..”

      “Lakin…” Bir duman savurdu. “Bu mesele hakkında…” Birbiri üzerine iki duman savurdu. “Nasihat alabilirdiniz, ha?” Üç duman savurdu. “Abernethy hakkında nakledilen hikâyeyi hatırlıyor musunuz?”1

      “Hayır, Abernethy’nizi şeytanlar götürsün!”

      “Şüphesiz, isterseniz şeytanlar götürsün. Lakin bir zamanlar gayet hasis bir zengin, Abernethy’den parasız bir tıbbi muayene koparmak ister. Bu maksatla bir cemiyet içinde onunla alelade konuşmaya başlar. Söz arasında hayalî bir şahıstan bahseder gibi kendi hastalığını anlatır. Hasis der ki: ‘Farz edelim, hastada şu ve şu araz var. O hâlde doktor, ona ne almasını tavsiye edersiniz?’ Abernethy cevap verir: ‘Ne almasını mı? Şüphesiz nasihat almasını!’ ”

      Müdür biraz şaşırarak dedi ki:

      “Lakin ben nasihat almaya tamamıyla hazırım. Aynı zamanda benim bu işimi yapana da hakikaten elli bin frank veririm.”

      Dupin bir çekmecenin gözünü çekti ve bir tediye senedi defteri çıkararak cevap verdi:

      “O hâlde bana söylediğiniz parayı içeren bir senet yazarsınız, onu siz imza eder etmez bende size mektubunuzu teslim ederim.”

      Ben şaşırdım. Polis müdürüne gelince katiyen yıldırımla vurulmuşa döndü. Birkaç dakika hareketsiz, sessiz donakaldı. Ağzı açık, inanmaz bir tavırla ve gözleri dışarı fırlayacakmış gibi arkadaşıma bakıyordu. Nihayet biraz aklı başına geldi, bir kalem yakaladı. Biraz tereddütten sonra şaşkın ve boş bir nazarla çeki doldurdu, elli bin franklık bonoyu imza etti ve masanın üstünden Dupin’e uzattı. Dupin bonoyu aldı, dikkatle muayene etti, cüzdanına yerleştirdi. Sonra bir yazıhane açtı; bir mektup çıkardı; polis müdürüne verdi. Müdür mektubu ölecek gibi bir sevinçle kaptı. Titrek bir elle açtı. Yazılara bir göz attı. Sonra süratle kapıya atıldı. Hiç veda etmeksizin odadan ve evden dışarı fırladı. Dupin’in senet yazmayı teklif ettiği dakikadan beri hiçbir söz söylememişti.

      O, gidince arkadaşım bazı izahata girişti; dedi ki:

      “Paris polisi sanatında son derece mahirdir. Memurları gayretli, kurnaz ve işgüzardırlar. Vazifelerinin icap ettirdiği her malumata hakkıyla sahiptirler. Onun için G… bize D…’nin konağında yaptığı araştırmaların tafsilatını verirken onun liyakatine tam bir itimadım vardı. Ben biliyordum ki o ihtisası dâhilindeki araştırma usulünde lazım gelen her şeyi yapmıştır.”

      “İhtisas dâhilindeki araştırma usulü mü?” dedim.

      Dupin cevap verdi:

      “Evet. Kabul edilen tedbirler, bu nevi işlerde yapılacak şeylerin en iyisi değildi. Bununla beraber kabul edilen usul kati bir mükemmeliyetle takip edildi. Eğer mektup onların araştırmalar yaptıkları saha dâhilinde saklanmış olsaydı, bu babayiğitler onu bulurlardı. Bu hususta benim zerre kadar şüphem yok.”

      Ben gülmekle iktifa ettim. Lakin Dupin’in tavrı bu sözleri pek ciddi söylediğini gösteriyordu. Devam etti:

      “Demek ki tedbirler nevi içinde iyi idi. Ve şayanı hayret bir surette tatbik edilmişti. Yalnız şu kusuru vardı ki mevzubahis adamın işinde tatbik kabil değildi. Bütün bir mahirce tedbir sistemi vardı ki bunlar polis müdürü için bir nevi ‘Proküst’ yatağıdır.2 O, bütün planlarını bu yatağa bağlıyor ve ona uyduruyor. Lakin bu meselede daima ya pek derinlere dalarak veya pek sathi kalarak hata ediyor. Birçok okul çocukları bile ondan iyi bu işi muhakeme ederler.

      Sekiz yaşında bir çocuk tanıdım. Tek mi çift mi oyununda hiç yanılmaması herkesi hayran etmişti. Bu oyun basittir. Bilalarla oynanır. Oyunculardan biri eline birkaç tane bila alır ve ötekine sorar: ‘Tek mi? Çift mi?’ Öteki doğru bilirse bir bila kazanır. Bilemezse bir bila kaybeder. Bahsettiğim çocuk okulun bütün bilalarını kazanıyordu. Tabii bunun bir kehanet tarzı vardı. Bu kehanet sadece müşahede ve karşısındakinin inceliklerini takdir esasına istinat ediyordu. Farz edelim ki bu çocuğun karşısındaki hakiki bir ahmaktır. Kapalı elini kaldırarak soruyor: ‘Tek mi? Çift mi?’ Bizim mektepli çocuk ‘Tek.’ diye cevap veriyor ve kaybediyor. Lakin ikinci tecrübede СКАЧАТЬ



<p>1</p>

Kaçık tabiatlı meşhur bir İngiliz tabibidir.

<p>2</p>

Proküst yatağının manası şudur: Eski Yunan esatirinde Proküst isminde bir haydut yolcuları soyar, hem demir bir yatak üstünde kebap edermiş, bu haydudu Teze, aynı işkence ile öldürmüş, edebiyatta başkalarının fikirlerini kendi fikriyle ölçenlerden bahsolunurken bu yatağa telmih edilir.