Название: Oliver Twist`in Maceraları
Автор: Чарльз Диккенс
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-605-121-913-4
isbn:
“Ümit ederim ki…” diye kekeledi Mr. Limbkins. “Ümit ederim ki hâkim beyefendiler, sırf bir çocuğun isnatsız şehadetinden, yetkililerin uygunsuz bir harekette bulunduklarını çıkarmazlar.”
“Bu hususta fikir beyan edilmesi için hâkimlere müracaatta bulunulmamıştır.” diye kestirip attı ikinci yaşlı bey.
“Alın götürün çocuğu gerisin geri, ona iyi muamele edin, ihtiyacı var baksanıza.”
O akşam, beyaz yelekli bey, Oliver’ın sadece asılmakla kalmayıp aynı zamanda uzuvlarının da paramparça edileceğinden, son derece emin olduğunu beyan etti. Mr. Bumble, mağmum mağmum, esrarlı esrarlı, başını salladı, “Hayırlısı olur inşallah.” dedi. Bunun üzerine Mr. Gamfield, “Keşke bana gelseydi.” dedi. Bu, mübaşirle her ne kadar birçok hususlarda anlaşıyorduysa da tamamen aksi bir temenni gibi görünüyordu.
Ertesi sabah, Oliver Twist’in kiralık olduğu bir kere daha ilan edildi ve her kim isterse istesin, beş lira verileceği belirtildi.
BÖLÜM 4
OLİVER’A BAŞKA BİR MEVKİ TEKLİF EDİLİYOR. İLK HAYATA ATILIŞI
Büyük ailelerde yetişen çocuklar, iktisapla, miras yoluyla kendilerine bir mevki elde edilemediğinde ekseri denize gönderilirler. Meclis, böyle hakimane ve sıhhatli bir misalden örnek alarak Oliver’ı, hastalıklı bir limana giden küçük bir şilebe koyup göndermek çaresi üstünde istişareye başladı. Bundan daha iyi çare olamazdı; pek muhtemelen, kaptan bir gün akşam yemeğinden sonra eğlenmek için onu öldüresiye dövecek ya da bir demir çubukla beynini dağıtacaktı; bu her iki türlü eğlence, herkesçe bilindiği gibi, bu sınıf beyler arasında pek gözde ve yaygındır. Bu dava, meclis tarafından, bu cihetten ele alındığı vakit, bu hareketin faydaları daha iyi beliriyordu; böylece Oliver için tek çare olarak vakit kaybetmeden denize gönderilmesi düşünüldü.
Mr. Bumble, kimsesiz bir kamarot isteyen bir kaptan bulmak amacıyla, türlü araştırma ve soruşturma yapsın diye gönderildi; vazifesinin sonunda elde ettiği malumatı bildirmek üzere geri dönerken o sırada cenaze levazımatçısı Mr. Sowerberry’yi görmez mi?
Mr. Sowerberry, ince, uzun, iri kemikli bir adamdı, lime lime olmuş siyah bir urbası vardı, aynı renkte yamalı pamuk çorap ve çoraplarına uygun ayakkabılar giymişti.
Yüz çizgileri gülümsemeye müsait değildi ama meslek icabı oldukça latifeci bir tavır takınıyordu. Mr. Bumble’a doğru elastiki adımlarla ilerleyerek, elini hararetle sıkarken, yüzünde, dışarı vurmamış şakacı bir hava vardı.
“Dün gece ölen iki kadının ölçülerini almaktan geliyordum, Mr. Bumble.” dedi cenazeci.
“Er geç zengin olacaksın bu gidişle, Mr. Sowerberry.” dedi mübaşir, başparmağıyla şehadet parmağını cenazecinin uzattığı enfiye kutusuna daldırarak; enfiye kutusu sanatkârane yapılmış küçük bir tabut örneğiydi. “Er geç servet saman sahibi olacaksın, Mr. Sower-berry.” dedi Mr. Bumble bastonuyla dostça adamın omzuna vurarak.
“Ya! Demek öyle düşünüyorsunuz?” dedi; bu vakıanın ihtimalini yarı kabul etmiş, yarı etmemiş gibi.
“Meclisin takdir ettiği fiyatlar pek düşük, Mr. Bumble.”
“Tabutlar da küçük ama.” diye cevap verdi mübaşir, yüksek rütbeli bir memurun gülmesi gerektiği kadar ancak gülerek.
Mr. Sowerberry’nin içini gıcıkladı bu gülüş; bu neticeyi doğurması da gerekti zaten; uzun uzun güldü bir süre. “Ya işte böyle, Mr. Bumble!” dedi sonunda. “Yeni besi sistemi tatbik edildiğinden beri, tabutların eskisine nazaran daha dar ve daha ince olduğundan şüphe yok; ama yine de kâr etmemiz gerek, Mr. Bumble. İyi tavlanmış kereste pahalı nesne beyim; demir tabut sapları da kanal boyunca ta Birmingham’dan geliyor.”
“Eee, ne yaparsın…” dedi Mr. Bumble. “Her ticaretin zor bir tarafı vardır. Vasat bir kazanca müsaade edilir tabii.”
“Elbette, elbette.” dedi cenazeci. “Şunda kazanamazsam, bunda kazanıyorum eninde sonunda ayarlıyoruz işi, hi, hi, hi.”
“Öyle.” dedi Mr. Bumble.
“Bir şey var ki…” diye sözüne devam etti cenazeci, mübaşirin engellemiş olduğu düşünce seline yeniden hız vererek. “Pek büyük bir mahzur var belirtmem gereken, para sıkıntısı çekmeden ferah fahur hayat sürenler ve yıllarca vergilerini verenler, en çabuk büzülenler onlar oluyorlar dükkâna geldiklerinde; Mr. Bumble, şunu da söylemek isterim, insan hesap kitap yapıyor, bir de bakıyor ölçüler uymuyor, böylece beş on santim fark da büyük rol oynuyor, hele insanın geçindirecek bir ailesi varsa.”
Gadre uğramış bir adam tavrıyla bunları söyledikten sonra, Mr. Bumble, bu sözlerin meclise hakaret olabileceğini düşündüğünden, konuyu değiştirmeyi uygun buldu. Aklının en üst köşesinde Oliver Twist olduğu için onu ele aldı.
“Ha…” dedi Mr. Bumble. “Bir oğlana ihtiyacı olan kimse biliyor musun acaba? Bir çırak gibi bir şey, mütevelli cemiyeti vermek istiyor; -idare heyetinin başına bir yük, bir bela- hem müsait şartlarla veriliyor, pek müsait şartlarla.” Mr. Bumble, bu sözleri söylerken bastonuyla tepesindeki ilanı gösterip, “beş lira” yazısının üstüne üç kere vurdu. “Beş lira” dev büyüklüğünde Romen rakamlarıyla yazılmıştı.
“Hay Allah!” dedi cenazeci, Mr. Bumble’ın resmî esvabının kenarı yaldızlı yakasından tutarak. “Ben de size ondan bahsedecektim. Hay Allah! Ne güzel düğme bu böyle, Mr. Bumble! İlk defa görüyorum.”
“Evet, fena değil galiba.” dedi mübaşir, esvabını güzelleştiren koca koca sarı düğmelere gururla bakarak. “Üstündeki resim, idare heyetinin mühründeki resmin aynıdır; yaralıya, hastaya koşan iyi kalpli Samarite’nin resmi. Meclis, onu bana yılbaşı sabahı takdim etti, Mr. Sowerberry. Hatırlıyorum, ilkin, onu kapının önünde ölen müflis tüccarın tahkikatı yapıldığı gün giymiştim.”
“Hatırlıyorum.” dedi cenazeci. “Jüri azaları, soğuğa maruz kaldığı ve yaşamayı gerekli kılan şundan bundan mahrum olduğu için öldü demişlerdi. Değil mi?”
Mr. Bumble başını salladı.
“Ve zannedersem hüküm, muhakemenin hususi bir kararına bağlanmıştı! Demişlerdi ki, eğer yoksullar müfettişi vaktinde…”
“Aman ne saçma şeyler!” diye sözünü kesti mübaşir. “Meclis cahil jüri azalarının mülahazalarına kulak verecek olsaydı, az başı ağrımazdı hani.”
“Pek doğru.” dedi cenazeci. “Çok ağrırdı.”
“Jüri azaları!” dedi Mr. Bumble, kızdığı zamanki gibi bastonunu sıkı sıkı kavrayarak. “Jüri azaları, adi, alçak, serserilerdir.”
“Öyledirler.” dedi cenazeci.
“Ne felsefeden ne de iktisat ilminden anlarlar.” СКАЧАТЬ