Название: Metres
Автор: Hüseyin Rahmi Gürpınar
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6486-22-5
isbn:
Saffet Hanım modistin bu telaşından şaşırarak:
“Evet, Şadi Efendi’nin geliniyim. Burası onların yalısıdır. Ne var? Niçin çırpınıyorsun?”
“Öyle ise adiyö hanımefendim…”
“Ay neye?”
“Burası modistlerin mezarlığıdır. Kaynananız hanımefendinin hep aksatası38 veresiyedir. Üçe sekiz ilave etsen… Beşe yirmi beş koysan… İşin altından kalkmak kabil değildir. Modistlerin burada kaçı top attı? Kaçı iflasa çıktı. Bayzar Vartan’la beraber, Annik, Ahzabert, daha öteki, daha beriki…”
Gelirken nereye geldiğini bilmiyor muydun?
“Hayır bilmiyor idim. Siz evvelden …’de oturur idiniz?”
“Evvelden orada idik. Şimdi buraya geldik.”
“Bana bir uşak geldi. ‘Hami’ yazılı bir kart gösterdi. E, ben ne bileyim ki o ‘Hami’, merhum Şadi Efendi’nin oğludur? Peşine düştüm, burayacak geldim.”
“Merak etme. Kaynanamın aksatası veresiye ise benimki peşindir. Neme lazım, on paranı kabul etmem.”
“Böyle laf etmek terbiyesizliktir, lakin dar vakitteyim. Sermayemin bütününü buraya kapatamam. Şimdi büyük hanımefendi Taksim’deki Flora ile alışveriş edoor, değil mi? Eh, ona niçin haber etmediniz? Artık gelmeye biraz nazlanıyor sanırım. Hakkı vardır. Geçen gün biçare kadın ‘Ah iflasa çıktım.’ deyi ağlayordu. Bu konağa bir kere tutulmuş. Kaç senedir vermiş, hâlâ da veriyor. Lafına bakılırsa daha hiç almamış. Hanımım, safsın, meleksin de sana bu lafları edorum. Yoksa karşımda sen olmasan çantamı, mezürümü toplayınca hemen adiyö eder idim.”
Meryem Dudu: “Benim aylıklarım da bir buçuk senedir üst üste bindi. Geçende hanımefendiyi etekledim. Versin diye hemen sustaya durarak yalvar yakar oldum. ‘Yakında eda ederim.’ deyi cevap etti. Gene bir çiftlik satılor. Ayvazın uzun kulaktan bana geçtiği fısa bakılırsa çiftlik satılmor, sarraf zapt edor. Hakkını alacak, artakalanı bunlara verecekmiş. Ne olursa olsun, tek beş on para da benim cebime girsin.”
Modist: “Bu familyayı pek zengindir deyi işitirdik. Bu kadar irattan, akardan gelen ne olor acep?”
Saffet Hanım: “Ana oğul su gibi harç ediyorlar, vaktiyle öyle alışmışlar. Her taraflarından zırıl zırıl borç akıyor, zenginlikleri öyle bir kuru namdan ibarettir. İki çiftlik var, işte onun biri de gidiyor. Kaynanam yaşlandıkça süse, nizama daha düşkün oluyor.”
Modist: “Ah bilirim. İsimleri Firuze Hanımefendi’dir. İki yanağında birer gül oturmuş pupe39 gibi gezer.”
Saffet Hanım: “Benim sana anlattığım çektiklerimin yarısı bile değil. Hani sen de bana metres ne olduğunu anlatacaktın?”
Modist: “Bir erkek bir karıya alakalanıp da onunla hocanın yahut papasın haberi olmadan yani nikâhsız karı koca şeklinde yaşar ise o herife ‘aman’, karıya da ‘metres’ derler. Yarım saatlikten tut da beş on seneliğine metres vardır.”
Saffet Hanım’ın çehresi gelincik gibi kızararak:
“Ha anladım, kapatma…”
Modist: “Yağı, tuzu, biberi kendinden iç yakar öyle bir kapatma.”
Saffet, helecanlı bir seda ile:
“Acaba bizim beyin de var mıdır dersiniz?”
Modist: “O pak yüreğinize yara vurmak istemem. Lakin mutlak onun metresleri olmalıdır. Siz tekine razı olunuz. Ben birkaçından korkarım.”
Saffet Hanım çatır çatır arkasından korseyi çıkarıp atarak yarı çıplak bir vücutla bir sandalye üzerine yığılır. Hüngür hüngür bir matem ağlaması tutturur.
Modist şaşırarak:
“Koca hanıma ağlama yaraşır? Sus ol efendim. Ben laf olsun deyi öyle bir söz ettim. Beyinizin metreslerini gözüm ile görmemişim, kulağımla işitmemişim, iftira kabilinden bir cesaret göstermişim. O ki borçları çoksa metresi ne ile tutacak? Metresler ‘aman’larının sıfatlarına değil keselerine alakalanırlar.”
O sıra, oda kapısı açılır. Firuze Hanımefendi oğlu Hami Bey’in bir kız kardeş tavrı ile koltuğuna girmiş, edalı, ağır adımlarla içeri gelirler. Bunları görünce modist lakırtıyı, Saffet de ağlamayı keser. Meryem Dudu da biraz evvel söylediği gibi ellerini çekerek sustaya durur.
Firuze Hanımefendi’nin yüzüne bakan, yüzdeki çizgilerden mana çıkarabilenlerden ise yıllardan ziyade düzgün, pudra, allık, saç, kaş, göz, kirpik boyalarının, tuvalet sularının, sabunlarının aşındırmasına uğramış o yüzde derin bir bencilik, elli yıllık hayatla çekişen şiddetli bir gençlik isteği görür. Yıllar geçişlerinin izini derin çizgilerle göz önüne koyarken birkaç paralık boyanın yalancı şahitliği ile herkesi gençliğine inandırmaya uğraşan, bu boyalı yüzde elli yılın bıkkınlık veren alayına karşı koyan yalnız iki uzuv kalmıştı ki onlar da gözler idi. Gerçekten de birer firuze gibi parlayan, sahibinin bütün kadınlık ihtirasını dışarı vuran bu bir çift mavi gözün uçlarında pençe pençe peyda olmuş çizgiler ile burun kanatlarının üzerinden başlayarak dudakların birleştiği noktalara ulaşan çizgilerin ve göz kapaklarını çeviren buruşukların derinliği lepiskaya boyanmış saçların, kumral kalem gezdirilmiş kaşların, kirpiklerin, kat kat sürülmüş pembe pudranın renk oyunlarına rağmen Firuze Hanımefendi’nin yüzüne acıklı bir kocakarılık hâli getirmişti.
Eskiden, belki yirmi beş yıl evvel çok güzel bir yapıda olduğu hâlâ dikkatli bir gözden gizli kalmayan bu yüz zayıflıktan şimdi biraz uzamış, elmacık kemikleri dışarı fırlamış, eski güzelliğini hatırlatacak meydanda yalnız o iri parlak mavi gözlerle buruşuk, uzunca bir gerdan kalmıştı. Pörsümüş bir cilt üzerindeki kavisliliği hemen yarı yarıya boya ile tutturulabilmiş olan kumral kaşların tatlılığı altında parlayan, yapma tahrillerle40 çevrili o ateşten gözleri, etleri çekilmiş iri sarı dişleri kapamaktan artık yorulmuş gibi biraz pörsük, aralık duran kıpkırmızı ince dudaklar, hâlâ düzgünlüğünü koruyan çekme güzel bir burun, sağ yanak ile çene arasına kondurulmuş yapma bir ben, pudranın kat kat aşırı kullanılmasından daha buruşmuş, daha kırçıllanmış görünen o cilt üzerindeki bütün bu yüz azaları, yün gibi kabartılmış lepiska saçlardan meydana gelen bir çerçeve içinde kalan bu yüz, umumi duruşu ile Firuze Hanımefendi’ye bir moda karikatürü yahut şöhret sahnesinden artık çekilme zamanı gelmiş kart bir artist şekli vermiştir.
Fransızların Keşmir şalını taklit ederek dokumaya uğraştıkları kumaştan, şeker rengi zemin üzerinde serpme ufacık açık tirşe yapraklı, omuzları kabarık, bedeni zayıf vücudu üzerine sıkı sıkıya iri gümüş düğmelerle iliklenmiş bir ceket. Bunun altında güzel İngiliz şayağından bir jüpon, gene açık tirşe gayet narin ve zarif atlas, terlikler, СКАЧАТЬ
38
Alışverişi. (e.n.)
39
Pupe: Oyuncak bebek. (e.n.)
40
Tahril: Çizgi. (e.n.)