Foma. Максим Горький
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Foma - Максим Горький страница 18

Название: Foma

Автор: Максим Горький

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-946-2

isbn:

СКАЧАТЬ zararı göze alacaksın tabii… Yalnız buna karşılık, oğlanın ne edip ne etmediğini öğrenmiş olacağız… Değmez mi?

      Nihayet kararını vermişti İnyat:

      “Haklısın…” dedi. “Yollamaktan başka çare yok.”

      Ve bahar gelir gelmez, iki buğday şalupasıyla “Kama” üzerinde bir sefere gönderdi oğlunu. “Hamarat” isimli römorkör çekiyordu şalupaları. Ve gemiye kumanda eden de, Foma’nın eski dostu, bir zamanların dikkafalı tayfası Yefim’di. Yefim İliç olmuştu artık ismi, otuz yaşında iri yarı bir adamdı; ölçülü, sağduyusu sağlam, gözünden hiçbir şey kaçmayan ve gayet sert bir kaptandı.

      Hızla ve neşeyle geçiyordu sefer çünkü herkes memnundu. Foma ilk olarak sırtına yüklenen büyük sorumluluktan dolayı gurur duyuyordu; Yefim’se en küçük tersliği fırsat bilip, kendisine küfürle karışık ukalalık etmeyen genç patrondan memnundu. Ve gemideki iki şefin keyfi, doğrudan doğruya tayfanın üzerinde ışıldıyordu. Nisan sonunda buğday yüklemeleri gereken yerden ayrılmış, mayısın ilk günlerinde asıl konak yerlerine varmış bulunuyorlardı. Gemi, halatla kıyıya bağlıydı şimdi; kıyı boyunca demir atmış olan şalupalarsa, geminin yanı sıra sıralanmaktaydı. Foma buğdayı çabucak buraya boşaltıp parasını aldıktan sonra Perm’e yönelmek zorundaydı. İnyat’ın panayıra yetiştirmek üzere anlaşma yaptığı bir demir yükü bekliyordu Perm’de onları.

      Şalupalar, bir çam ormanı boyunca kurulu büyük bir köyün karşısında bulunuyordu. Geldiklerinin ertesi sabahı, erken saatlerden itibaren kadınlı erkekli, atlı yaya, gürültücü bir köylü kalabalığı kaplamıştı rıhtımı. Ve yerine göre bağırıp çağırıp, yerine göre türküler söyleyerek güverteye yayılmış, göz açıp kapayıncaya kadar müthiş bir hızla çalışmaya koyulmuşlardı. Ambara inmiş olan kadınlar buğdayı çuvallara dolduruyor, erkeklerse bu çuvalları sırtlanıp rıhtıma taşıyorlardı. Ve rıhtımda uzun süredir beklenen buğdayla yüklü sıra sıra arabalar, köye doğru yol almaktaydı. Kadınlar türkü söylüyor, erkeklerse neşe ve umursamazlık içinde şakalaşıp küfürleşiyordu. Bu durumda, kendilerini nizamı korumakla görevli sayan tayfalar dört bir yana bağırarak emir yağdırıyor, şalupaları rıhtıma bağlayan kalaslar, köylülerin ağır ayakları altında yaylanıp gıcırdıyor, rıhtımda atlar kişniyor, arabalarla tekerlekleri altında ezilen kumlar aynı zamanda gıcırdıyordu.

      Güneşin doğuşuyla birlikte, çam kokusuyla dolu olan hava, insana hayat veren yeni bir tazeliğe bürünmüş gibiydi. Irmağın sakin suyu nazlı nazlı şırıldıyordu; suda yansıyan gökyüzü, şalupaların gövdesine ve demirlere çarpıp kırılan dalgalarla parçalanıp yeniden yayılıyordu. Sevinçle çınlayan çalışma uğultusu, bahara bürünmüş tabiatın güneş ışınlarıyla süslü çocuk güzelliği, sözün kısası her şey Foma’ya mutlu ve hoş bir eziklik veren, onda yepyeni ve kışkırtıcı arzular uyandıran sadelik ve neşe dolu bir kuvvetle dolup taşıyordu. Römorkörün tentesi altındaki masaya kurulmuş, Yefim’le ve tesellüm memuruyla birlikte çay içiyordu Foma… Tesellüm memuru, il meclisine bağlı, kızıl saçlı, gözlüklü bir adamdı. Sinirli sinirli omuzlarını oynatarak, cırtlak bir sesle, köylülerin uğradığı açlığı anlatıyordu şimdi. Pek dinlemiyordu Foma; kimi zaman aşağıda çalışanlara bakıyor, kimi zaman da üzerinde çamların yükseldiği, sapsarı ve kumluk, sarp bir yamaç hâlinde duran karşı kıyıyı seyrediyordu. Sakin bir çöl uzanmaktaydı orada.

      “Ta oralara kadar gitmemiz gerekecek…” diyordu kendi kendine.

      Bir yandan da memurun keskin ve telaşlı sesi, uzaklardan kopup gelen bir çığlık gibi belli belirsiz kulağına takılmaktaydı:

      “Bana inanmazsınız ama sonunda gerçekten dehşet verici bir hâl almıştı durum. İşte size bir olay, dinleyin ve değerlendirin artık: Os köylülerinden biri, yanında on altı yaşındaki kızıyla gelip bir entelektüelin karşısına dikilmiş… ‘Söyle ne istiyorsun?’ demiş adam. ‘Size kızımı getirdim efendim…’ demiş köylü. ‘Niçin?’ ‘Hani belki alırsınız diye… Bekârsınız da…’ ‘Ne biçim iş bu? Ne demek yani?..’ O zaman köylü, kısık ama kesin bir sesle şunları söylemiş: ‘Efendim, önce şehre götürdüm kızı, hizmetçi olarak bir eve yerleştiririm elbette diyordum ama dönüp de bakan bile olmadı; siz bari alın da isterseniz metres diye kullanın!..’ Anlıyorsunuz değil mi? Kendi kızını kendi elleriyle getirip ikram ediyor! Metres diye, kendi öz kızını!.. Dehşetin derecesini ölçebiliyorsunuz değil mi şimdi?.. Entelektüel, tokatlamaya başlamış tabii köylüyü, ama adamcağız caymamış bir türlü dediğinden ve şunları söylemiş: ‘Efendim,’ demiş, ‘benim ne işime yarar şimdi bu kız? Hiçbir işime yaramaz ki! Buna karşılık üç tane küçük erkek evladım var; onlar büyür işçi olur, asıl onları esirgemem gerekli… Kız için bana on ruble verin yeter, hiç olmazsa oğlanların hayatını kurtarmış olurum…’ Ne dersiniz bu işe Allah aşkına? Tek kelimeyle korkunç değil mi ha?..”

      Yefim, içini çekerek, “Kötü…” dedi. “Çok kötü! İşte bunun için demişler ya, açlık adamı öldürmez süründürür diye. Midenin de kendi kanunları var işte, amansız ve gaddar kanunlar…”

      Bu hikâye allak bullak etmişti Foma’yı; genç kızın kaderini öğrenmek istedi birden, memura dönüp aceleyle sordu:

      “Peki o bey ne yapmış? Satın almış mı sonunda kızı?”

      Serzeniş dolu bir bakışla haykırdı memur:

      “Alır mı canım! O ahlaksızlığı yapar mı hiç!..”

      “Peki nereye sokmuşlar kızı?”

      “İyi insanlar girmiş işin içine ve düzelmiş durum…”

      “Tamaaam!..” dedi Foma. Sonra birden öfkeli bir sesle ekledi: “Ben olsam, bir güzel pataklardım o köylüyü! Ağzını burnunu birbirine karıştırırdım.”

      Sımsıkı yumduğu kocaman yumruğunu gösteriyordu memura. Memursa, gözlerini çıkardı ve acılı bir sesle sordu:

      “Niçin ama?”

      “Bir insan varlığı satılır mı hiç?”

      “Vahşiliktir gerçi, kabul ederim ama…”

      “Üstelik de bir kız çocuğu! Ben olsam, gösterirdim ona on ruble ne demektir!..”

      Hoş olmayan bir jest yaparak susmuştu memur. Bu hareket Foma’yı isyana sürükledi. Masadan kalkarak parmaklığa doğru yöneldi ve neşe içinde çalışan insanlarla dolu olan şalupanın güvertesini seyretmeye koyuldu. Sarhoş gibi oluyordu uğultudan ve varlığında oradan oraya dolanan o bulanık duygu, birden, müthiş bir kendi elleriyle çalışma arzusu hâlinde belirdi; baş edilmez bir kuvvete sahip olduğunu göstermek ve bütün bu insanları büyülemek için yüz buğday çuvalını muazzam omuzlarına tek seferde yüklemek isteğiyle kavruldu bir an.

      “Davranın!..” diye haykırdı aşağıya, olanca sesiyle. “Elinizi çabuk tutun biraz!”

      Birkaç kişi başını kaldırıp baktı ona; birtakım çehreler gördü ve bu çehreler arasında siyah gözlü bir kadın yüzü, okşayıcı ve kışkırtıcı bir şekilde gülümsedi Foma’ya. СКАЧАТЬ