Foma. Максим Горький
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Foma - Максим Горький страница 14

Название: Foma

Автор: Максим Горький

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-946-2

isbn:

СКАЧАТЬ masal dünyasına özgü parlak çizgilerin gerçeğin katı renkleriyle iç içe geçtiği bir maceralar kaosu kuruyordu. Muazzam ve mantık dışı bir şey çıkıyordu bu kaostan; gözlerini yumuyordu çocuk, o iğrenç şekli kovalamaya ve hayalinin dehşet verici işleyişini durdurmaya çabalıyordu. Ama başaramıyor, uyuyamıyordu bir türlü; ve oda, gittikçe biraz daha hızla artan canavarlarla doluyordu. Alçak sesle, halasını uyandırıyordu çaresiz:

      “Halacığım… Halacığım…”

      “Ne var yavrum? Hazreti İsa korusun seni…”

      Foma fısıldayarak soruyordu:

      “Yanına gelebilir miyim hala?”

      “Neden? Hadi uyu evladım, uyu benim küçücük aslanım…”

      O zaman gerçeği söylüyordu Foma:

      “Korkuyorum ama ben!”

      “Hemen, ‘Tanrı dirildi’ duasını oku yavrum, korkudan eser kalmaz içinde…”

      Yatağında yeniden uzanıp gözlerini yumarak, söylenen duayı okuyor Foma. Gecenin sessizliği, karanlık ve sınırsız bir su hâlinde şekilleniyor şimdi; hiç kımıldamayan, alabildiğine hareketsiz ama yine de her yere akan… akan… ve hiç kırışmadan, en ufak bir hareketin gölgesi düşmeden üzerine, dört bir yana yayılıp genişleyen ve dipsiz derinliğinden başka hiçbir şeyi belli olmayan bir su kitlesi… Bu ölü suya, karanlığın içinde tek başına gizlenip böyle yukarıdan bakmak pek korkunç oluyor… Ama Allah’tan gece bekçisinin çıngırağının sesi çınlıyor tam o sırada ve suyun yüzünde ufak bir ürperiş görüyor çocuk; yusyuvarlak ve ışıklı küçücük küreler suyu kırıştırarak sıçrıyor şimdi. Kilisenin kulesinden yükselen çan sesi ise bütün suyu, tek bir kudretli hareket içinde çalkanmaya zorluyor ve darbenin etkisi altında uzun bir süre sarsılıyor su, geniş dalgalar hâlinde sarsılıyor. Ve muazzam bir ışık lekesi aydınlatıyor şimdi suyun yüzünü; tam merkezde başlayıp belirsiz ve siyah bir uzaklığa doğru dağılıyor bu ışık, gittikçe solarak eriyor. Ve bu karanlıklar çölündeki boğucu, öldürücü sessizlik başlıyor yeniden.

      “Halacığım…” diyor Foma, yalvaran bir sesle.

      “Ne var yine?”

      “Senin yanma geleceğim ben…”

      “Gel peki yavrum, gel benim nazlı küçüğüm.”

      Hemen öteki yatağa tırmanıyor Foma, sımsıkı sarılıyor halasına:

      “Bana bir masal anlat…” diyor. Gözlerinden uyku akan hala, itirazı basıyor hemen:

      “Şimdi, gecenin bu vaktinde haa?”

      “Ne olur…”

      Çok yalvartmaz insanı hala. Gözlerini yumar ve uykudan ağırlaşan sesiyle, zaman zaman esneyerek başlar:

      “Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, kocaman bir imparatorluğun koca devleti içinde, benim güzel yavrum, bir adamla bir kadın varmış; korkunç bir sefalet içinde yaşarmış bunlar. Öylesine yoksul, öylesine yoksulmuşlar ki, yiyecek bir lokma ekmekleri bile yokmuş zavallıların. Kapı kapı dolaşır, önlerine atılan bayat ekmek kabuklarıyla günlerini gün etmeye çalışırlarımış. Derken, efendim, bir çocukları olmuş bu zavallıların… Şimdi bu çocuğu vaftiz ettirmek gerek ama yoksul olduklarından dostlarına, ahbaplarına ziyafet çekecek beş paraları yok; yani hiç kimse gelmiyor evlerine vaftiz töreni için! Çırpınıyor, parçalanıyorlar ama boşuna, kimsecikler çalmıyor kapılarını! O zaman çaresiz, Tanrı’ya dua etmeye koyuluyorlar ikisi birden: ‘Ulu Tanrı!..’ diyorlar… ‘Hâlimizi sen anla ulu Tanrı…’”

      Foma ezbere biliyor bu korkunç masalı; Tanrı’nın vaftiz oğlunun masalı bu… Kim bilir kaç kere dinledi. Ve halası daha bitirmeden canlandırıyor hayalinde vaftiz çocuğunu: Beyaz bir ata atlamış, sürüyor atı çocuk, bir vaftiz babasıyla vaftiz annesi arıyor kendine; çölde karanlıklar içinde sürüyor atını ve orada, günahkârların maruz kaldığı dayanılmaz işkencelere tanıklık ediyor… İniltisini işitiyor günahkârların, mırıldanarak dua edişlerini işitiyor:

      “Oh insanoğlu! Var git Tanrı’ya sor, bize daha uzun süre işkence edecek mi?”

      Ve çocuğa öyle geliyor ki şimdi, beyaz atın sırtında gecenin ortasında yol alan kendisidir ve kendisine yönelmiştir bütün bu şikâyet ve yalvarışlar. Bir eziklik duyuyor küçücük yüreğinde, gözlerinden yaşlar fışkırıyor; sımsıkı yumuyor gözlerini, açmaya korkuyor; adlandıramadığı bir tasayla, yatakta bir o yana bir bu yana dönüyor…

      “Uyu yavrum, Hazreti İsa korusun seni!..” diyor ihtiyar kadın, insanların ızdırabını anlatan masalı yarıda keserek.

      Böyle gecelerin sabahında Foma hemen fırlardı yataktan, alelacele yıkanır, hızla kahvaltı eder ve çantası çöreklerle, hamur işi tatlılarla dolu olarak okula koşardı. Okulda Yejov, açlıktan kararmış gözlerle beklerdi onu. Zengin arkadaşının cömertliğiyle besleniyordu Yejov. Sivri burnuyla havayı koklayarak, “Yiyecek getirdin mi?..” diye karşılardı Foma’yı hep. “Hemen ver bana çünkü evden hiçbir şey almadan çıktım… Aceleden yani… Saati geçirmişim yine, sabahın ikisine kadar çalıştım dün gece…”

      Yaptın mı problemlerini?

      “Hayır.”

      “Ne uyuşuk çocuksun yahu! Ama korkma boş ver, şimdi yaparım ben sana hepsini!”

      Küçük sivri dişlerini çöreğe daldırırken, kedi gibi mırlayıp sol ayağıyla tempo tutarak, Foma’ya kısa cümleler atar ve çözerdi problemi:

      “Tamam mı? Bir saatte sekiz kova su akmış… Altı saatte kaç kova su akar? Çok güzel şeyler yapıyorlar sizin evde, pes!.. Altı, demek ki altıyı sekizle çarpacağız.... Soğanlı çörek sever misin? Ben bayılırım!.. Tamam, şimdi ilk musluktan, altı saatte kırk sekiz kova akmış; oysa tam doksan kova su koymuşlardı fıçıya… Çıkarıyorsun değil mi meseleyi?”

      Yejov, Smolin’den daha çok hoşuna gidiyordu Foma’nın; buna karşılık, Smolin’le daha iyi arkadaştı. Yejov’un yeteneklerine ve canlılığına şaşkınlık duyuyor, onun kendisinden daha zeki olduğunu görüyor ve ağırına gidiyordu bu durum, kıskançlığa kapıldığı bile oluyordu. Aynı zamanda da ufak tefek arkadaşına karşı, tok insanların açlara duyduğu bir merhamet duyuyordu. Yejov’a beslediği hayranlığı o sıkıcı kızıl Smolin’in yanında açıkça belirtmesini engelleyen, belki de bu merhametti aslında. Besili arkadaşlarıyla daima alay ederdi Yejov, isim takmıştı onlara:

      “Börek çuvalları siz de!..” derdi sık sık.

      Foma müthiş içerlerdi buna; nitekim bir gün, Yejov fazla ileri gidince tiksinti dolu bir gaddarlıkla haykırdı:

      “Pis dilenci, ne olacak!..”

      Kıpkırmızı kesilmişti Yejov’un soluk yüzü, kelimeleri ağır ağır telaffuz ederek cevap verdi:

      “Öyle olsun bakalım!.. Bundan böyle bir tek sufle alamazsın benden ve kereste СКАЧАТЬ