İki Şehrin Hikâyesi. Чарльз Диккенс
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу İki Şehrin Hikâyesi - Чарльз Диккенс страница 8

Название: İki Şehrin Hikâyesi

Автор: Чарльз Диккенс

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-605-121-999-8

isbn:

СКАЧАТЬ kadehlerindeki az miktardaki kötü şarap ve birayı birbirlerine gizlice, kötü kötü bakarak içen adamların resmedildiği tabelalar vardı. Hiçbir şey hoş ve mamur bir ortamda sunulmamıştı, alet edevat ve silahlar dışında. Bıçakçının bıçakları ile baltaları keskin ve parlaktı, demircinin çekici ağırdı ve silahçının dipçiği öldürücüydü. Üzerlerinde su ve çamur dolu küçük birikintiler bulunan ve insanı sakat eden taşlarla döşenmiş yollarda kaldırım yoktu ve kapıların önlerinde aniden bitiveriyordu. Yağmur suları sokakların ortasından akıyor, yağış fazla olduğunda çukurda kalan evlerden içeri doluyordu. Sokaklarda geniş aralıklarla, bir ip ve makara yardımıyla kaldırılan zayıf lambalar vardı. Geceleri lambaları yakmakla görevli bir kişi bunları aşağıya çekip yakıyor ve sonra tekrar kaldırıyordu. Kararmış fitillerden oluşmuş bu seyrek koruluk, cansız ışıklarıyla başların üzerinde asılı duruyordu, sanki denizdeymişler gibi. Aslında denizdeydiler ve gemilerle mürettebatı fırtına tehlikesiyle burun burunaydı.

      Zira zaman yaklaşmaktaydı. Bölgenin sıska korkulukları, fenercinin metodunu geliştirmeyi akıl edecek kadar avarelik ve açlık içerisinde onu izleyecek ve içinde bulundukları karanlığı aydınlatmak üzere insanları bu ipler ve makaralar yardımıyla asacaklardı. Fakat o zaman henüz gelmemişti ve Fransa üzerinde esen her rüzgâr, korkulukların paçavralarını boşuna savuracak, güzel tüylü ve hoş sesli kuşlar bundan ürkmeyeceklerdi.

      Şarap dükkânı görünüş ve kalite açısından diğerlerinden çok daha iyi durumda olan bir köşe başı dükkânıydı. Dükkân sahibi sarı yeleği ve yeşil pantolonuyla kapının önünde durmuş, zayi olan şarap için verilen mücadeleyi seyrediyordu. “Bu beni ilgilendirmez.” dedi omuzlarını bir kez daha silkerek. “Bunu pazarcılar yaptı. Bir tane daha getirsinler.”

      Duvara yazısını yazmakta olan soytarıyı gören adam yolun karşısına seslendi:

      “Hey Gaspart, ne yapıyorsun orada?”

      Meslektaşları gibi o da duvara yazdığı şakasını büyük bir önem atfederek gösterdi. Ama yine meslektaşları gibi yazısı son derece kötüydü.

      “Bu ne şimdi? Tımarhaneden mi kaçtın?” dedi şarap dükkânının sahibi. Yolu geçip bir avuç çamur aldı ve yazının üzerini sıvadı. “Neden sokak ortasına yazılar yazıyorsun? Böyle şeyleri, sana söylüyorum, böyle şeyleri yazacak başka bir yer bulamadın mı?”

      Bu sitemi ederken temiz olan elini –belki kazara belki bilerek– soytarının kalbinin üzerine koydu. Bu elin üzerine kendi elini koyan soytarı atik bir hareketle yukarı doğru sıçrayıp gülünç dans hareketleri yaparak aşağıya inerken kirli pabuçlarından birini tutup çıkardı. Bu hâliyle tam bir soytarıya benziyordu.

      “Giy onu, giy onu.” dedi öteki. “Şarap şaraptır, kan değil.” Bu sözlerin ardından çamurlu elini soytarının elbisesine silip; ki bu kesinlikle bilinçli bir hareketti, çünkü eli onun yüzünden kirlenmişti; yolun karşısına geçerek şarap dükkânına girdi.

      Şarap dükkânının sahibi otuzlarında, kalın enseli ve cesur görünen bir adamdı. Ateşli biri olmalıydı; o gün çok soğuk olmasına karşın paltosunu giymemiş, omzuna atarak taşımayı tercih etmişti. Gömleğinin kolları yukarı doğru katlanmıştı ve esmer kolları dirseklerine kadar açıktaydı. Başında da kıvır kıvır saçlarından başka bir şey yoktu. Bütünüyle esmer olan adamın gözlerinin arasındaki mesafe, cesaretini yansıtır gibiydi. Genel olarak iyi bir adama benziyordu; ama aynı zamanda da öfkeli bir adama. Kısacası hedefini belirlemiş azimli bir adamdı, dar bir geçitte karşılaşmak istenmeyecek bir adam; zira hiçbir şey onu yolundan döndüremezdi.

      Madam Defarge, kocası içeri girdiğinde dükkânda, tezgâhın arkasında oturuyordu. Madam Defarge adamla aynı yaşlarda, iri yarı bir kadındı. Dikkatli gözleri nadir bir şeye odaklanmış gibiydi; büyük ellerine pek çok yüzük takmıştı; keskin hatları olan sabit bir yüzü ve epey sakin bir yapısı vardı. Takip ettiği hesap işlerinde nadiren hata yaptığı tahmin edilebilecek bir karakteri vardı. Soğuğa karşı dayanıksız olan Madam Defarge bir kürke sarınmıştı ve başında da parlak bir şal vardı; ancak bu şal büyük küpelerini örtememişti. Dişlerini bir kürdanla karıştırmak için örgüsünü önüne bırakmıştı. Sağ dirseğini sol eliyle tutmuş bu işle meşgul olurken kocası içeri girince Madam Defarge hiçbir şey söylemedi; yalnızca bir kez öksürdü. Koyu çizilmiş kaşlarını kaldırarak bu şekilde öksürmesi, kocası dışarıdayken gelen yeni müşterilere bakması için dükkânı dolaşmasının iyi olacağı anlamına geliyordu.

      Şarap dükkânının sahibi bu yüzden dükkâna şöyle bir göz gezdirdiğinde, köşede oturan geçkince beyefendiyle genç hanımefendiyi gördü. Diğer müşteriler aynıydı. İkisi kâğıt, ikisi domino oynuyor, üç kişi de barın yanında ayakta durmuş az bir şarapla oyalanıp duruyorlardı. Tezgâhın arkasına geçerken yaşlı adamın genç kıza “İşte adamımız bu.” dediğini fark etti.

      “Ne işler çeviriyorsunuz siz orada?” dedi Mösyö Defarge kendi kendine. “Sizi tanımıyorum.”

      Fakat iki yabancıyı fark etmemiş gibi yaparak barda içkilerini içen üç müşteriyle sohbete daldı.

      “Nasıl gidiyor Jacques?” diye sordu müşterilerden biri Mösyö Defarge’a. “Dökülen tüm şarabı içtiler mi?”

      “Hem de her damlasını Jacques.” diye cevapladı Mösyö Defarge.

      Aynı ismin bu şekilde değiş tokuşunun ardından dişini karıştırmakta olan Madam Defarge tekrar öksürüp kaşlarını kaldırdı.

      “Bu sefil yaratıkların çoğu,” dedi ikincisi Mösyö Defarge’a hitap ederek, “şarabı ya da esmer ekmekle ölüm dışında herhangi bir şeyi nadiren tadıyorlar. Öyle değil mi Jacques?”

      “Öyle Jacques.” dedi Mösyö Defarge.

      Aynı isimlerin ikinci kez değiş tokuşunun ardından hâlen büyük bir rahatlıkla dişlerini karıştırmakta olan Madam Defarge bir kez daha öksürüp kaşlarını kaldırdı.

      Adamlardan üçüncüsü, boşalmış şarap tasını masaya bırakıp dudaklarını şapırdattıktan sonra söze girdi:

      “Ahh! Ne kadar kötü. Böyle zavallı insanların ağızlarında hep acı bir tat vardır ve hayatları da çok zordur Jacques. Haklı değil miyim Jacques?”

      “Haklısın Jacques.” diye cevapladı Mösyö Defarge.

      Bu üçüncü isim değiş tokuşu, kaşları hâlâ kalkık olan Madam Defarge’ın kürdanını bırakıp sandalyesini gıcırdatmasıyla kesildi.

      “Bekle biraz!” diye mırıldandı kocası. “Baylar, karım!”

      Üç müşteri şapkalarını Madam Defarge’a doğru sallayarak selam verdiler. Kadın başını öne eğerek ve kısa bir bakış atarak beylerin selamlarını aldı. Ardından şarap dükkânına şöyle bir göz gezdiren kadın, büyük bir sakinlik ve ruh dinginliğiyle örgüsünü eline alıp işine daldı.

      “Beyler,” dedi parlak gözlerini dikkatle karısına yöneltmiş olan adam, “dışarı çıkarken benden istediğiniz, bekâr erkeklere göre СКАЧАТЬ