Название: Cengiz Aytmatov Günlükleri
Автор: Abdildacan Akmataliev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-32-4
isbn:
Hep birlikte Eldar’ın gemisini kurmaya başladık. Hoca ile abla sırayla İngiltere’de üretilen çocuk oyuncakları hakkında konuşuyordu. O sırada abla, video kamerayı eline alarak Eldar’ı geminin yanındayken çekmeye başladı.
“Bizi de çek.” dedi Hoca.
Abla kamerayı bize doğru çevirdi.
“Şimdi Melis, sen arşive aldık. Her zaman izleyebiliriz.” dedi Hoca gülümseyerek.
Hoca Güney Almanya ile İngiltere’de gördüklerini anlatıyordu. Bu seferki gezisi onu çok etkilemişti. İyi dinlenmişler. Toplantılarda, oturumlarda Kırgızca da konuşmuş; çünkü oralarda Kırgız, Özbek, Kazaklar da varmış. Dilci Bakinova’nın kitabının da İngiltere kütüphanesinin raflarında bulunduğunu görmüşler. Hoca, bunları büyük bir zevkle anlatıyordu.
“Bekle, gel Maken.” diyerek Hoca, ablayı da alıp yanımızdan ayrıldı. Gemisinin yanından ayrılamayan Eldar’ın yanına gittim. Hoca elinde bir el çantası ile geri geldi. Çantayı masanın üzerine koyup açarken: “Melis, senin saatin var mı?” dedi. Ben ne diyeceğimi şaşırmıştım. Saatim var desem şimdi yanımda değildi, bozuktu ve evdeydi; yok desem de uygun değildi. Ben cevap veremedim, sanki dilimi yutmuştum.
“Haydi, uzat elini.”
“Hocam, zahmet etmeseydiniz.”
“Kuş boon bek bolsun!” (Tuttuğun sağlam olsun!) dedi ve elimi sıkıştırıp bileğime Japon elektronik saatini taktı.
“Zahmet etmeseydiniz.” dedim tekrardan.
“Her zaman kolunda taşı.” diye abla da destekledi.
“Hocam, siz taksaydınız?”
“Bu gençler içindir. İngiltere’de gördüğümüzde sana yakıştırarak özellikle senin için almıştık. Önemli evraklarını bunda taşırsın.”
Ayrılırken Hoca ile ablaya dönerek: “Gelininizin elinden çay içmeye geliniz.” dedim.
“Zamanımız yok, yorulduk.” dediler.
“Sizleri misafir etmeyi düşünüyorduk.”
“Ne zaman?”
“Siz ne zaman isterseniz.”
“Öyle ise yine haberleşiriz.”
11 Aralık. Telefonum çaldı. Arayan Hoca’ydı.
“Yarın, ikiniz saat 19:00’da bize gelin. Diliya bizimkilerle tanışsın.” dedi.
“Tamam Hocam.” diye sevindim.
“Anneni de yanınıza alın. Başka kimse de olmaz.”
“Teşekkür ederim, tamam Hocam.”
Hocanın doğum gününün 12 Aralık olduğunu hatırladım. Doğum gününde insan yakınlarını davet etmez miydi? Bizi de yakınları gibi gördükleri için ailece memnun olduk, gururlandık.
12 Aralık. Hediye meselesinde ailece ortak bir karar veremedik. Nasıl bir hediye daha uygundur? Düşüne düşüne sonunda çiçek, kalpak ve kopuz almaya karar verdik. Aalı ile Tursuniyaz adlı arkadaşlarım ile birlikte “Ayçürök” mağazasından kopuz aldık ve üzerine şunu yazdırdık: “Cengiz Hocam, sizin sanatınız ile kopuz sesi dünya halkları arasında seslendirilsin! 12.12.1985”
Saat 19.00 olduğunda evlerine vardık. Kapıyı Şirin ile El-dar açtı. Hoca bizi karşıladı. Tebrik ettik. Ş. Usubaliev, hanımı Valentina İsabaeva ile birlikte geldi. Her yerden telefonla arayarak Hoca’yı tebrik ediyorlardı. Ünlü yönetmen Bolot Şamşiev: “Tebrik etmek için uğrayabilir miyiz?” demişti. Hoca da: “Gelin, buyrun iyi olur.” dedi.
Söze Cengiz Hoca kendisi başladı:
“Bugün benim doğum günümmüş. Belli, yuvarlak sayı olmadığı için, kendi yakınlarımla birlikte evimde sadece çay içmeye karar vermiştik. Ben toplantıdan geldiğimde, Mariya kendisi sofrayı hazırlamış. Ben tek başıma yiyip içmektense sizler ile sohbet etmek istedim. Bakın, Valentina İsabaeva’yı yatakta ağır hasta olduğu halde yerinden kaldırdım. Bolot ise bu evi görmemişti. 1-2 saat için uğrayalım dediler. Sormadan da gelebilirdiniz. Yakınlarım için kapım her zaman açıktır. Ayturgan ise geçende Manşuk’un, Kazak’ın kahraman kızı rolünü oynayıp geldi. Bolot, ikiniz büyük bir iş başardınız. Bunlar ise Melis ile Diliya oğlumuz ve kızımız, bu da anneleri. Gelin iyilik için!”
Hocanın sağlığı ve ailesi için dilekler dilendi. Dilekler iki üç defa tekrarlandı. “Şimdi de sen tamamla.” dedi Hoca bana bakarak. Benden önce Bolot, Şarşen Hocalar dileklerini bildirmişlerdi. Valentina abladan önce konuşmaktan çekindim.
“Abladan önce konuşmak uygun değildir.” dedim.
“Biz, sadece erkekler konuşmuşuz.” dedi Cengiz Hoca. “Değil mi Şake? Bizde hâlâ feodalizmin kırıntıları korunmuş kalmış galiba.” diyerek şakalaştı.
Hepimiz gülüştük.
27 Aralık. Çoktandır beklediğim bir gün. Konferans olacaktı. Konferans için özel fotoğraf ve kitap hazırlanmıştı. Saat 11.00’e yaklaşıyordu. Halkın aklında tek soru vardı: “Aytmatov konferansa gelip katılacak mıydı?” Ona sadece ben güveniyordum: Cengiz Hoca mutlaka gelecekti.
O sırada Cengiz Hoca’yı taşıyan araba geldi, durdu. İmza alacak insanlar çok fazlaydı, Cengiz Hoca’nın etrafını sardılar.
Hoca onlardan zor kurtuldu. Biz, okuyucular salona geçene kadar dördüncü kata çıktık. Müdürün odasında biraz sohbet edildi ve birlikte fotoğraf çektirdik.
Yazarı, halkımız ayakta alkışlarla karşıladı. Konferansı A. Sadıkov açtı, K. Asanaliev bildiri sundu. Bildiri hoş karşılandı. Ondan sonra Cengiz Hoca konuştu ve soruları cevapladı. Herkes Hoca’yı pür dikkatle dinledi.
Hocayı uğurlarken: “Gençler fotoğraf çektirsek.” diyorlar deyince Hoca: “Tamam.” diye karşılık verdi. Biz dışarı çıktık. Cengiz Hoca, Keneşbek Asanaliev ve ben beraber dışarı çıktık ve o şekilde fotoğraf çektirmeye başladık. Çünkü “Sen bu tarafa geç, ben bu tarafa geçeyim.” demek için zaman yoktu. Sadece Cengiz Hoca, Keneşbek Asanaliev için: “Siz bir basamak daha çıkmazsanız, görünmezsiniz.” dedi. Keneşbek Hoca aramızdan ayrılınca ben Cengiz Hoca’nın yanında yer almıştım.
31 Aralık. Saat 18:30. Eski yılın son saatleri. Böyle bir zamanda insanlar yakınlarını tebrik ederek, iyi dileklerini dilerler ya. Biz de Cengiz Hoca’nın ailesini tebrik etmek için gittik. “Hemen girer, çıkarız.” diye düşünmüştük. “Yemek yiyin, öyle gidersiniz.” diye bırakmadılar.
Şampanya açtık. Cengiz Hoca yeni yıl için hepimizi tebrik etti; hepimize sağlık, işlerimizde başarı ve mutluluk diledi. Film izledik. Saat 22.00’ye geldiğinde sofradan kalktık СКАЧАТЬ