Название: Cengiz Aytmatov Günlükleri
Автор: Abdildacan Akmataliev
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6853-32-4
isbn:
Ondan sonra on, on beş dakikalık bir ara verildi. Misafirler benim odaya geçerek fotoğraflara, kitaplara bakıyorlardı. Cengiz Hoca bayanı (bir müzik aleti) görüp, “Bunu kim çalıyor?” dedi.
“Kardeşim.”
“Çalsın bakalım.”
Bolot, iki üç şarkı söyledi; misafirler de dikkatle dinlediler. Cengiz Hoca arada telefonla Şirin’in durumunu sordu. Zar zor yürüyen iki yaşındaki Akılbek (kardeşimin oğlu), Cengiz Hoca’nın yanına yaklaşıp elini ona uzattı. Cengiz Hoca da: “Oo, ne güzel çocukmuşsun sen!” diyerek onun başını okşadı.
Söz Mariya balaya verildi: “Bu zamana kadar evlenmemen iyi olmuş.” dediğinde yanında oturanlar: “Niçin?” dercesine dikkat kesildiler. “Çünkü.” diye sözüne devam etti. “Eğer bu zamana kadar evlenmiş olsaydın eşin, ben seni doktor ve aday yaptım diye başının etini yerdi”. Herkes gülüştü. Ben de: “Evlenecek olursam sizleri de davet ederim.” dedim. Saat 22.30’da dışarı çıktık. Araba bekliyordu.
O gece uyuyamadım, her şeyi bir film izliyormuşçasına tekrar tekrar başa sarıyordum.
1985 Yılı
Günler, aylar, yıllar geçti. Cengiz Hoca’yı o günden 2 Eylül 1985 tarihine kadar görmedim. Bir defasında iş yerine giderek sekreter Sveta’ya Mustay Karim ile olan sohbetimi, ‘Gün Olur Asra Bedel’ romanının Kazakça çevirisini (Ş. Murzaev göndermişti), akademisyen Z. Ahmedov’un Abay hakkındaki monografisini bırakmıştım.
Saat 10.30’da sinemaya gittim. Cengiz Hoca’ya bundan iki sene önce önerdiğim konferansı düzenlemek istediğimi söyleyecek, genç araştırmacılar tarafından yayınlanan ‘Şu anki edebî durum ve Cengiz Aytmatov’ adlı tezi verecek ve eğer imkânı varsa bu konferansa katılmasını rica edecektim. Gittiğimde henüz gelmemişti. İkinci kata çıktığım sırada gelmekte olan birinin sesini işittim. İşte, Cengiz Hoca’nın heybetli vücudu. Elinde bir sürü kâğıt vardı. Yüzü gülüyordu.
“Nasılsınız?”
Hoca başını eğerek sorumu cevapladıktan sonra: “Ben de seni arattırıyordum. Konuşmamız gereken şeyler var, gitme.” dedi. Bekledim. Katılım kalabalıktı, biraz fazla beklemek zorunda kaldım. Bu arada görüşmeye ‘Manas’ bölümünün başkanı Samar Musaev, Sverdlovsk sinemasından gelen insanları da getirmişti. Zaman geçiyordu, öğle arası yaklaşmıştı. Onlar içeri girdiğinde Cengiz Hoca dışarı çıktı. “Seni çok beklettim galiba. Başka bir gün de konuşabiliriz.” diyerek elimden tutup koridora doğru yürüdü.
“Tamam…” dedim.
“Yok, zamanım var diyorsan bekle.” deyince ben de kendisine acelem olmadığını ilettim
“O zaman bekle.” diye cevap verdi.
İçeri geçti. Hepsini uğurladıktan sonra sekreterlikte oturan Nurgül ile beni çağırttı. Odasına girdim. Her şey eskisi gibiydi. Hiçbir değişiklik yoktu. Her zamanki gibi masa üzeri kağıtlarla doluydu. Cengiz Hoca’nın yanına yaklaşarak: “Neru ödülünüz kutlu olsun.” dedim.
“Teşekkür ederim. İşlerin nasıl?” diye sordu. Oturdum ve Hoca’nın sorularını cevaplamaya başladım.
“Enstitü işleri nasıl gidiyor?”
“İyi.”
“Hangi konularda araştırma yapılıyor?”
“Şu anda “Kırgız Sovyet Edebiyat Tarihinin” 1.cildini bitirdiler.”
“Komisyon işi galiba.”
“Evet. K. Asanaliev, A. Sadıkov, S. Cigitov- enstitüden, K. Artıkbaev, B. Alımov-üniversiteden birlikte çalıştılar. İkinci cildi de bitmek üzere.”
“Sen?”
“Orta Asya, Sibirya vb. yerleri gezerek malzeme topladım. Geçen sene 1984 yılında Ufa’ya giderek Mustay Karim Hoca ile görüştüm. Sizin hakkınızda pek çok iltifatta bulundu ve iyi dileklerini iletti. Size selam söyledi. Onunla sohbetimiz 5 Temmuz 1984 tarihli “Kırgızstan Madaniyatı” gazetesinde yayımlanmıştı. Sekreterinize gazeteyi bırakmıştım.
“İyi. Ailen nasıl?”
“Annem iyi. Kardeşim de çalışıyor.”
“O gün gördüğüm çocuk nasıl, büyüyor mu?”
“Şimdi koşuyor. Bense henüz evlenmedim.”
“Eski evinizde mi kalıyorsunuz?”
“Evet.”
Gülümseyerek bana baktı ve tekrar söze başladı:
“Senin için önemli bir iş var. Fakat seni zorlamış olmak istemem. Zamanın ve isteğin varsa…”
“Hocam bana güvenip bir iş verecekseniz bu benim için gurur kaynağıdır. Elimden geldiği kadar çaba gösteririm.”
“Öyleyse tamam. Sen küçük çocuklarla ilgilenebilir misin?”
“Çocukları severim.”
“Burada söz konusu olan sadece duygusal ilişki değil. Kızım Şirin 1.sınıfta 5 numaralı Kırgız ilkokulunda okuyordu. Bugün ise kaydını 13 numaralı okula aldırdım. İngilizce öğrenmesini istiyorum. Fakat kızım ana dilini de unutmasın diyorum. Sen bu işle ilgilenir misin?”
“Eğer bana güveniyorsanız, ilgilenmeye çalışırım.”
“Başka insanlar da bulunurdu belki; ama ben seni layık gördüm. Onun için seni arattırıyordum.”
“Şu anda 5 numaralı ilkokulda Pozitif Bilimlerin Küçük Akademisi adlı bir kurs açmıştık. Çocuklarla çalışma konusunda tecrübem vardır.”
“O zaman anlaştık. Haftada bir ders için zaman belirleyelim. Şu anda okulu yeni başladı ve ders programı henüz açıklanmadı. Sen iş yerini arayıp soyadını söylersen bana bağlarlar. Ne zaman istersen arayabilirsin, sekreter kıza söylerim.”
Ben yerimden kalkıp vedalaşmak istedim:
“Bekle biraz.”
Hoca telefonla bir yeri aradı:
“Maken biz şimdi geliriz, çocuklar evde midir?” diye sordu. Cevabını aldıktan sonra:
“On, on beş dakika burada bekle.” dedi. Ben dışarı çıktım. Küçük bir iş için gelmiş, yine bir büyük işle karşılaşmıştım. Şimdi de Hoca’nın evine gidecektim. Fakat bu büyük mesuliyetin üstesinden gelebilir miyim, diye çok endişeleniyordum. Ben bu düşüncelerle meşgulken Cengiz Hoca da geldi. Birlikte dışarı çıktık. Arabaya bindik ve Hoca’nın evine doğru hareket ettik. Uzun bir zaman sessiz kaldık. Söze başlamaya çekiniyordum. Doğrusu ne diyeceğimi de bilmiyordum; ama konuşmak istiyordum. СКАЧАТЬ