Suç Koridoru. Metin Yıldırım
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Suç Koridoru - Metin Yıldırım страница 6

Название: Suç Koridoru

Автор: Metin Yıldırım

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-80-5

isbn:

СКАЧАТЬ ama Aşhen’den para alabildiği için çok mutluydu. Gülümseyerek:

      –Yine akşamdan kalmışsın! Nereden buluyorsun bu parayı?

      –Nereden olacak, arkadaşlarım sağ olsun! Bende para mı var? Cebimde kalan bozuklukları da sen aldın utanmadan!

      –Senin ayakkabılarını tamir etmekten başka iş yapamıyorum Aşhen! Arada bir bana da para ver ki işini yapalım. Sen her gün içiyorsun, ben her gün çalışıyorum.

      Aşhen gülmeye başladı:

      –Hadi canım, nerede çalışıyorsun? Ben içip sarhoş oluyorum ama sen anıtta Türklere küfür edip sarhoş oluyorsun. Demek ki herkes bir türlü sarhoş oluyor.

      –Sen de gelsene! Yılda bir kez olsun seni de orada görelim!

      Aşhen eliyle “Bırak bu işleri!” der gibi bir işaret yaptı.

      –Bu topal ayağımla o yokuşa nasıl çıkayım? Hem orada senin gibi azgınların ayakları altında ezilirim. Türk Bayraklarını yakınca kendinizden geçiyorsunuz.

      –Ezmeyiz, ezmeyiz. Çocuklarımıza geçmişlerini hatırlatıyoruz!

      Aşhen sıkılmıştı: “Aman sen de!” diyerek elini sola doğru itti.

      Kikos sinirlenmeye başlamıştı. Zımparaladığı ayakkabıya yapıştırıcı sürerek kuruması için yanına koyup başka işle meşgül oldu. Az sonra ayakkabı bitmişti. Aceleyle ayakkabısını giyen Aşhen ayağını sürükleyerek dükkandan uzaklaşırken, meraklı komşular hemen Kikos’un yanına geldiler. Onun gülümsemesinden para aldığını anlamışlardı.

      Kikos bozuk paraları işaret ederek:

      –Bugün şeytanın bacağını kırdık!

      Hepsi kahkahalarla güldüler.

***

      O gün akşama kadar dükkana kimse uğramadı. Kikos’un sinirleri bozulmuştu. Cebinde sadece Aşhen’in verdiği bozukluklar vardı; onunla da sadece ekmek alabilirdi. Oysa Şoger bir sürü sipariş vermişti. Derinden bir “off” çekti. Komşularından borç almayı düşündüyse de bu fikrinden vaz geçti. Zaten onlar da insana para vermezlerdi.

      Belki gelen olur diye biraz daha bekledi ama ne gelen vardı ne de giden. Karanlık çökmeye başlamıştı. Çaresizce dükkanı kapatıp eve doğru yürümeye başladı.

      Kafası çok karışmıştı. Yolunun üstündeki fırından sadece bir ekmek alabildi. Para bulması gerekiyordu. Bir an Şoger’in haklı olduğunu düşündü. Öyle ya belki törenlere katılmasaydı para kazanabilecekti.

      Türklere duyduğu düşmanlık karnını doyurmuyordu. Elindeki ekmeğe baktı. Hemen oracıkta bu ekmeği yiyebilirdi. İyice acıktığını anladı. Yavaş adımlarla evin kapısına doğru yaklaşırken karısının söyleyeceği şeyleri düşünerek ürperdi.

      Cebindeki anahtarla kapıyı açıp içeri girdiğinde salonda oturmuş TV izleyen Şoger’in sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü ile karşılaştı. Şoger kirpik kırpmadan kocasının ellerine bakıyordu.

      Mutfağa gidip ekmeği masanın üstüne bıraktı. Kikos bu ekmeği iki lokmada bitirebilirdi. Ocağın üstünde duran tencereleri inceledi; Boştu. Hiç sesini çıkarmadan doğruca yatak odasına gitti. Vakit çok erkendi ama Şoger’le karşılaşmaktansa şimdiden uyumak daha iyiydi.

      Açlık iyice kendisini göstermişti. Hele ekmeğin kokusu onun açlığını daha da kamçılamıştı. Eve getirdiği bir ekmekti, onu da yemeye yüzü yoktu. Pijamalarını giyip yatağına uzandı. İçinde açlıkla beraber bir huzursuzluk vardı. İçinde bulunduğu çaresizliği düşündü. Gözlerini kapadı ama Şoger’i başının üstünde kendisine bakarken hissetti. Gözlerini açtı, karşısında kimse yoktu. Salondan TV’nin sesi geliyordu. Yan tarafa dönüp gözlerini tekrar kapattı. Uzun bir süre sağa sola dönerek vakit geçirdi.

      Açlığını gittikçe daha daha fazla hissediyordu. “Biraz su içersem belki açlığım geçer!” diye düşündü. Yerinden kalkıp mutfağa giderken göz ucuyla Şoger’e baktı; Koltukta aynı pozisyonda oturuyordu. Mutfağa girdi biraz su alıp içti. Kocaman bir bardağı yeniden doldurup nefesi kesilene kadar içti. Bir litreden fazla su içmişti. Gözü masanın üstündeki ekmeğe ilişti. Bıraktığı gibi duruyordu. Eline alıp koklamak istedi ama son anda vaz geçti: Çünkü bu defa o ekmeği bir lokmada yiyebilirdi. Bardağı yeniden suyla doldurup kafasına çekti. Zorla bütün suyu içti. Midesi suyla dolmuştu.

      Salondan geçerken Şoger’in bulunduğu yere göz ucuyla baktı. Hiç kıpırdamadan bir kukla gibi oturuyordu. Bir an onun haline acıdı. Evde bir şey olmadığına göre o da açıkmış demekti. Üzüntü ile yatak odasına geçti.

      Gece boyunca sağa sola dönerek uyumaya çalıştı. Gözlerini açtığında ortalık aydınlanmıştı. Yanına baktı Şoger yoktu. Deli gibi ayağa fırlayıp salona geçti. Koltuğun üstünde elbiseleriyle uzanan Şoger, uyuyordu. Bir an çaresizce ona baktı. İyice bocalamıştı. Ne yapacağını bilmeden çaresizce bir müddet kıprdamadan uyuyan karısına baktı. Sessizce mutfağa girdi. Ekmek, akşam bıraktığı yerde duruyordu. Mis gibi ekmek kokusu mutfağı doldurmuştu. Eline alıp kokladı. Akşamdan beri açıkta kalan ekmek iyice kurumuştu. Kendi nefsi ile mücadele etmeye başladı. İçindeki açlık duygusu ekmeği dişlemesini söylüyordu ama vicdanı buna izin vermiyordu. Sonunda vicdanına yenik düşerek elindeki ekmeği her zaman kullandıkları ekmek bezine sararak dolaba koydu.

      Birkaç bardak su içti ama açlığını bir türlü yenemiyordu. Son bir bardağı zorla içmeye başladı. Midesi dolmuştu. Hemen mutfaktan çıktı. Belki de biraz daha kalsaydı ekmeği yiyecekti. Yatak odasına gidip elbiselerini giyindi. Şoger’e son bir kez daha bakarak evden çıktı.

      Sokakta çok az insan vardı. Ümitsizce dükkana doğru yürümeye başladı. Köşeyi döndüğünde akşam ekmek aldığı fırının taze ekmek kokusu sokağa dolmuştu. Ekmek kokusunu içine çeke çeke yürürken tam fırının önüne geldiğinde artık dayanamayacağını düşünüp nefesini tuttu. Hızlı adımlarla oradan uzaklaştı.

      Az sonra dükkanının kapısını açınca içeriden gelen yapıştırıcı kokusu boş midesine doldu. Midesi bulanmıştı. Hemen dışarı çıktı. Nefret dolu gözlerle dükkanına baktı. Sanki içeriden gelen koku sadece kendi midesine doluyordu. Birkaç adım geri gidip kirli pencerenin önüne topladığı ayakkabılara baktı.

      O pencerenin önüne tamir ettiği ayakkabıları diziyordu. Üç ayakkabı vardı; tamir etmişti ama sahipleri hala almamışlardı. İçinden bir küfür savurdu. Bunları alıp parasını ödeseler birkaç ekmek ve biraz öte-beri alırdı. Midesinden gelen seslere kulak verdiği anda birisi “Günaydın!” dedi.

      Önce, sesin midesinden geldiğini düşünüp kendisine kızdı. Açlıktan sesler duyduğunu düşündü. Ses yeniden “Günaydın!” deyince geriye doğru baktı. İyi giyimli bir bayan ayakta duruyordu. Gülümseyerek:

      –Ustam çok dalgınsın. Zamanın var mı, ayakkabımın topuğu koptu.

      Kikos şaşkınlıkla kadının elinde tuttuğu ayakkabı topuğuna bakıyordu.

      –Zaman СКАЧАТЬ