Название: Reşit Hanadan ve Romancılığı
Автор: Yasin Yavuz
Издательство: Elips Kitap
isbn: 978-625-6494-92-3
isbn:
– Ah, ana!… O kadar mutluyum ki! Ne desem anlatamam!…
Yine sustular. Bir süre sonra Salim öküzlerin yanına gidecek oldu. Remziye merak edici bir sesle:
– Salim! dedi. Bir şey sormak istiyorum sana.
Delikanlı durdu. Başını çevirip anasına baktı:
– Sor ana! dedi.
Remziye oğlunun yanına yaklaştı. Sağ elini delikanlının sol omzunun üzerine koydu. Sonra:
– Esma ile buluşuyor musunuz? diye sordu.
– !…
– Söyle oğlum! Anandan mı çekiniyorsun?
– Bir iki kez ana!… Ama sadece konuştuk, o kadar…”136
Yazarın diyalog tekniğine yüklediği ikinci işlev ise, bir karakterin ağzından başka bir karakteri tanımlamak; onun fiziksel, psikolojik ya da ekonomik durumu hakkında bilgi vermektir. Smaylo’nun Yakup Ağa’nın geçmişteki hali için söyledikleri her ne kadar geçmişe ait de olsa Yakup Ağa’yı tanımlar niteliktedirler:
“– İri cüsseli, güçlü kuvvetli, pala bıyıklı biriydi benim bildiğim Yakup Ağa… Savaşta iken aldığı yaradan şikâyet ederdi ara sıra. Çok iyi yürekli, çok dindar bir adamdı. Darda-zorda kalanlara yardım etmeyi severdi her zaman… ”137
4.2. Anlatı Yerlemleri
4.2.1. Zaman
Roman sanatında zaman mefhumu vak’ayı oluşturan önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Yazar, anlatıyı tanzim ederken zaman mefhumu üzerinde düşünmek zorundadır. Çünkü roman sanatında zaman, anlatı içerisinde olayların yaşanış sırasından, hangi zaman dilimi içerisinde yaşandığına kadar pek çok konuda belirleyici konumdadır.
Reşit Hanadan Sel’in hikâyesini kronolojik bir zaman dilimi üzerine oturtmuştur. Fakat yazar, karakterlerin tanıtımı ya da romanın genel seyri için önemli olan tarihi olayların hatırlatılması veya anlatılması gibi gerekli durumlarda anlatı zamanını durdurup geriye dönüşler yapmıştır.
Romandaki olay zamanı, kabaca, ilkbahar ile sonbahar arasındaki bir süreci kapsamaktadır. Yazar olay zamanı ile ilgili ilk bilgileri anlatının ilk sayfalarında Salim tarladayken vermektedir:
“Kendisi de bitmiş tükenmişti öküzlerle birlikte. İlkyazın gelmesiyle birlikte, tarlaları ekime hazırlayabilmek için, birkaç gündür sabahın köründe kalkıyor, gün boyu çift sürdükten sonra da akşamları bitkin, kendinden geçmiş bir halde eve dönüyordu.”138
Anlatının ilkbahar ile başladığını gösteren farklı belirtkeler mevcuttur. Bunlardan bir tanesi de Hıdırellez’dir. Bu belirtke ilk olarak “Hıdırellez’e birkaç gün kalmıştı.”139 cümlesiyle ortaya çıkmaktadır. Yazar, yaklaşık altmış sayfa sonra da “Ertesi gün Hıdırellezdi.”140 şeklinde bir ifadeyle ilkbaharın geldiğini açıkça belirtmektedir. Bilindiği üzere “Hıdırellez geleneği, bir bayram olarak bütün Türk milletinin topluca katıldığı, kutladığı, birtakım törenleri yerine getirdiği bir bahar bayramıdır. Bu tarih kışın bitişi yazın başlangıcı, yılbaşı olarak kabul edilir.”141 Böylece ilkbahar ile başlayan roman Kasım ayındaki sonbahara dek devam eder. Okur, romanın Kasım ayında son bulduğunu Salim ve Esma’nın düğününden anlamaktadır. Roman bu düğünle birlikte son bulur.
Yukarıdaki örnekler bize Sel’in hangi mevsimde başladığını ve bittiğini göstermektedir. Dolayısıyla hangi yıl ya da yıllar arasında geçtiğiyle ilgili bilgi vermez. Yazar bu konuda bilgileri satır aralarına, karakterlerin geçmişlerinin anlatıldığı cümlelere sıkıştırır. Örneğin, Salim öküzleri satmak için pazara gider ve orada Smaylo adlı Goralı bir kişiyle tanışır. Salim’in Mamuşalı olduğunu öğrenince kendisinin de beş yıl orada kaldığını söyler:
“ – Tam beş yıl kaldım Mamuşa’da, diye anlatmaya başladı içindekileri. Savaşın son yıllarıydı. Korkunç bir açlık çekiliyordu her yerde o günler…”142
Yazar, olay zamanı ile ilgili bilgileri parça parça vermektedir. Smaylo, bu açıklamasından biraz sonra Yakup Ağa’nın savaştayken aldığı yaradan şikâyet ettiğini söyler. Yazar/anlatıcı, iç çözümleme tekniğinden faydalanarak Yakup Ağa’nın bu süreç hakkındaki düşüncelerini şu şekilde yansıtır:
“Yakup Ağa, bir süre düşündü. Savaş yıllarını, sonraki açlık dönemini anımsamaya çalıştı. Evet, çok iyi anımsıyordu olup biteni. Cephede ağır şekilde yaralandığı için savaşın son günlerine doğru eve gönderilmişti. Günün birinde, orta yaşlı bir yabancı dayanmıştı kapılarına. Yanında on yaşında bir oğlan çocuğuyla birlikte. Bir deri bir kemik kalmış oğlan çocuğunu yanına almasını, iş gördürüp karşılığında yaşamda kalabilecek kadar karnını doyurmasını rica etmişti. Araya tanrının, peygamberin adını da koymuştu. Acımış çocuğu eve alıp iyicene beslemişti. Bir ay sonra, bir deri bir kemik halde olan çocuk kendine gelmiş, zamanla hayvanları gütmüş, çiftte, harmanda yardımcı olmuştu kendisine. Kolektifin ilk yıllarında da, bıyıkları terlemeye başladığı zaman, başını alıp köyüne, Gora’ya dönmüştü köyde beş yıl kaldıktan sonra. Adı İsmail idi. Sonra hakkında hiçbir haber alamamıştı Yakup Ağa. Aradan aşağı yukarı yirmi yıl geçmişti.”143
Yukarıdaki alıntılar olay zamanının hangi yıl içerisinde olup bittiğini tahminen de olsa bize söylemektedir. Smaylo’nun “Savaşın son yıllarıydı.” ifadesine karşın, yazar/ anlatıcı tarafından yapılan iç çözümleme ile Yakup Ağa’nın “ Gora’ya dönmüştü köyde beş yıl kaldıktan sonra.” ifadesi Smaylo’nun 1947-48 yıllarında köyüne döndüğünü göstermektedir. “Aradan aşağı yukarı yirmi yıl geçmişti” ifadesi ise olay zamanının, tahminen, 1967 ya da 1968 yıllı olduğunu göstermektedir.
Anlatı boyunca yazar birçok defa vakanın klasik kronolojisine müdahalelerde bulunarak geçmişe dönmektedir. Bunu yapmasındaki amaç ise bilinmeyen bir olay ya da karakteri bilinir kılmaktır. Rüstem Dayı’nın romana dahil olması ve akabinde yazarın vaka kronolojisinden kopması bu konuya örnektir. Söz konusu kopma, “Tüm köylülerin, köyün bu en yaşlı adamına sonsuz saygı ve sevgileri vardı.”144 cümlesiyle başlamaktadır. Yazar, bu kopmayla birlikte altı sayfa kadar Rüstem Dayı’nın geçmişiyle alakalı bilgiler verir. Onun katıldığı savaşları, bulunduğu cepheleri anlatır. Yazar uzun bir ara verdiği vakanın klasik kronolojisine tipografik bir boşluktan sonra dönmektedir. Benzer bir örnek de anlatının başkişisi olan Yakup Ağa’nın babasının СКАЧАТЬ
136
Reşit Hanadan, Sel, s. 18-19.
137
Reşit Hanadan, Sel, s. 53.
138
Reşit Hanadan, Sel, s. 10.
139
Reşit Hanadan, Sel, s. 38.
140
Reşit Hanadan, Sel, s. 97.
141
Erman Artun. (2007). “Türk Halk Kültüründe Hıdırellez”, Çukurova Türkoloji Araştırma Merkezi, s. 1.
142
Reşit Hanadan, Sel, s. 52.
143
Reşit Hanadan, Sel, s. 63.
144
Reşit Hanadan, Sel, s. 191.