Bedel Geçidindeki Lanet. Arslan Koyçiyev
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bedel Geçidindeki Lanet - Arslan Koyçiyev страница 3

Название: Bedel Geçidindeki Lanet

Автор: Arslan Koyçiyev

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-60-7

isbn:

СКАЧАТЬ sessizce otlamakta olan büyük sürünün içerisinden sürüp götüreceklerini ayırdılar. Sürüyü yönlendirip kendilerine doğru çektiler ve sürüyü aygırla birlikte ayırdılar. Sonra yavaşça sürüyü sürmeye başladılar. İlk başta aygır sürüyü engellemedi. Sonrasında sürüyü korumak için tekrar büyük sürüye doğru döndürmeye başladı, sürü de aygıra uyarak yönlerini değiştirdi. Bunu gören yiğitler haykırışlarla atlarını hızla sürerek sürüyü ürküttü. Ellerinde sürüyü ürkütmek için bir tüfekleri bile yoktu zavallıların. Narboto yüksek sesle atını dehleyip, kamçısıyla vurarak hızlandırdı. Yiğitler de canhıraş bir kalarak sürüyü önlerine kattılar.

      Kişneyen aygır başını öne eğerek aşağı doğru koşmaya başlayınca yılkılar da onları sürenlerin üzerine doğru, aygırın peşinden koştu. Aşağı doğru inmeye başladı. Sürünün patırtıyla öne doğru gittiklerini görünce barımtaçılar bir ağızdan “Sürüyü aldık, aldık!” diye sevinç nidaları attılar. Çevrede bir anda bağırış çağırışlar yükselerek şafak sessizliği bozuldu.

      Sürünün sahibi Kalmuklar meğer Kırgızlardan da kurnazmış. “Karılarının koynunda uyuyor.” diye düşünmüşlerdi ki, yakınlarda bir kaç Kalmuk varmış. Sürünün bozulmasıyla çıkan seslerden uyanan nöbetçi Kalmuk bağırarak önlerine çıktı. Yiğitler, onu bir vuruşta yere serdiler.

      Eyerinden düşen, bir yandan da dayak yemekten korkan Kalmuk, kendine geldikten sonra kaçırılan sürüyü kurtarmak için yardım isteyerek koşmaya başladı. Hulkaç! Hulkaç! Alaç, küüne em talaç! “Kör olası Kalmuk uyuma! Neredesin? Hırsız saldırdı sürüye!” diye bağırdı. “Aman! Çabuk gidin! Çabuk! Ön taraftan çıkarmayın!” diye bağırarak Kırgızlar sürüyü sürerek gidiyorlardı.

      Çok geçmeden tepelerin arasına yerleşen köyden at sürüsüne bakan Kalmuklar çıktılar. Sürünün önüne çıkıp karışıverdiler. Hırsızla sürünün sahibinin karıştığı bu kargaşada hırsızları ayırt edemiyorlardı, kendi boylarından birisi mi yoksa hırsız mı bilemiyorlardı. Vuruşurken konuşmalarından ve sövgülerinden kendi boylarından mı yoksa düşman mı olduklarını ancak anlayabiliyorlardı. Üzengileri birbirine çarpmaktaydı ve sert bir kavga cereyan ediyordu.

      Sürünün koşuşturmalarından yer titriyor, başı yarılmış Kalmukların feryatları ve Kırgızların haykırışları duyuluyordu. Barımtaçılar geri adım atmadı. Canlarını dişlerine takan inatçı Kırgızlar, “Ganimetimiz nasip olsun, işimiz başarılı olsun” diyerek, “İnşallah sürüyü aldık, Allah’ım bizi bir defa daha koru” diye yalvarıyorlardı.

      “Geçide ulaşıp orayı geçersek, Kalmuklar Rusların sınırından korkarak peşimizi bırakırlar.” diye umut ediyorlardı.

      Beklemeleri için anlaştıkları yere ulaşınca gençler de onlara katıldı. Böyle bir olayı görmeyen gençler için yılkıların yeri titreten koşuşturması Manas Semetey’in dönemindeki yağma gibi hissedildi. Onlar da büyüklerinin arasına karışarak beraber at sürmeye başladılar.

      Barımtaçılar, peşimizdekilerden kurtulduk, şimdi biraz daha gidersek, tepeye ulaşırız diye düşünüyorlardı. Bir grup oraya gidip toplandı.

      Şafak sökerken bir gürültü koptu. Toplanıp gelen Kalmuklar, yan taraftan saldırıya geçtiler. İnatçı Kırgızlar, “Takip edenlere yılkı sürüsünü bırakıp kaçmaktansa ölmemiz yeğdir” diyerek sürüyü hızla sürdüler. Çok yakından kovalayan Kalmuk’un tüfeğinden barımtaçılar korkacak gibi değildi. Narboto’nun inatçı kahramanlığı şaşırtıcıydı. Yaklaşan Kalmuk’a vurduğunda, onu atın üzerinden kütük gibi deviriyordu. Diğerlerine nasıl görünüyor bilinmez ama Mukay gibi gençlere durum böyle görünüyordu. Gözlerinin önünde kahraman Kurmanbek ve Er Tabıldı canlanıverdi.

      Barımtaçılar at üzerinde giderken sopalarıyla vurarak Kalmuklardan kurtulmaya çalışıyordu. Kalmuklar ise onların geçidi geçmelerine engel olmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Kalmuklar, çok geçmeden başından beri büyüklerin gençleri koruduğunu, atlarının dizginlerini tutarak yardım ettiğini fark ettiler. O gençlerden birinin yanında kimsenin olmadığını gören bir Kalmuk, Mukay’ın yanına yaklaşırken, onun önünü kesen Kırgız’ın acı çığlığı kulaklarını inletti. Mukay sesin geldiği tarafa baktığında, ardından gelmekte olan barımtaçının attan düştüğünü ve Kalmukların ona mızraklarıyla acımasızca vurduğunu gördü. Yüreği ağzına gelen Mukay kendini toparlayarak Narboto’ya seslendi.

      –Abi, Abi! Öldü! diye bir yandan bağırıyor, bir yandan da kamçısıyla orayı gösteriyordu.

      Narboto atının gemini çekti. Kendisiyle beraber gelen arkadaşına mızraklarını sapladıklarını uzaktan gördü.

      Atını çeviren Narboto’yu görünce yoldaşları da geri döndü.

      –Büyükler benimle gelin, diğerleriniz ardınıza bakmadan hızlıca atlarınızı sürmeye devam edin! dedi, Narboto altı yoldaşıyla geriye dönüp nara atarak Kalmukların üzerine atını sürdü.

      Kırgızlar kendilerini kovalayan Kalmuklarla tekrar vuruşmaya başladılar. Var gücüyle gelen Narboto, Kalmukların en heybetlisinin karşısına çıkıp topuzuyla vurup düşürdü. Ardına dönüp bir başkasını daha yere indirdi. Topuzunu yukarı kaldırıp “Haydi siz de gelin, gücünüzü göreyim.” diye yerinde duramıyor, atıyla bir sağa bir sola dönüyordu.

      Etrafı boşalan Narboto, arkadaşları savaşırken atını sürüp ölen Kırgız’ın yanına vardı. Arkadaşı yerde, kolları ve ayakları iki yana açılmış yatıyordu. Sağken küçük görünen arkadaşının bedeni şimdi sırt üstü cansız yatarken ona heybetli göründü. Denedi, ancak onu eyere kaldıramadı. Kaldırsa da uzağa götüremeyeceğini anladı. Ancak göz göre göre “Onu nasıl burada bırakacağım?” “Annesine ne diyeceğim?” “Halkıma hangi yüzle bakacağım?” diye düşünüyor, bir çıkar yol bulamıyordu. Sonra “Sözüm yere düşeceğine hiç değilse kemiklerini götüreyim.” diye düşündü. Atını kaçırmamak için dizgini uzun bırakıp, kıldan örülmüş dizginin ucunu dişleyerek, diz çöküp oturdu.

      Koynundan hançer çıkarıp arkadaşının cansız bedeninden kıyafetlerini keserek çıkardı. Ölünün bedeni çıplak kalmıştı.

      Yüreği acımasız bir kahraman olsan bile, insanı kesmek insanı öldürmekten daha zormuş. Demin gülen gözlerini gördüğüm, daha dün beraber gezdiğim, beraber yemek yediğim arkadaşımın cesedini kesmek, ecelini arayıp karşısına çıkan düşmanın kafasına vurup, düşürerek öldürmek gibi değilmiş. “Hayır, düşmana ceset bırakılmaz!” diye çok defa duymuştu. Narboto cesede bakınca biraz ürperdi. Kendini toparladı, gözyaşını akıtıp, dik durmaya çalıştı. İçinden “Of!” diye irkilerek, elini kaldırıp hançerini cesedin karnına batırırken kıldan yapılan dizgini koparırcasına gibi sıkıca ısırıyordu.

      Hançeriyle cesedin karnını yardı. Etrafa kan yayılıyordu. Hançerinin ucunu döş tarafına doğru çekti. İki hareketle karnını, bağırsaklarını karıştırıverdi. Hançerini gırtlağına kadar çekti. Sonra kuvvetle elini sokup, ciğerini, kalbini içinden çekti aldı, bağırsaklarıyla beraber çıkardı.

      Atar СКАЧАТЬ