Bedel Geçidindeki Lanet. Arslan Koyçiyev
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bedel Geçidindeki Lanet - Arslan Koyçiyev страница 6

Название: Bedel Geçidindeki Lanet

Автор: Arslan Koyçiyev

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6853-60-7

isbn:

СКАЧАТЬ diye içinden geçirdi. Tercümanın, Çüylü köy ağalarından birinin oğlu olduğunu duymuştu, galiba ismi Abdukerim’di. Yoksa karıştırıyor muydu? Bir defasında “Hangi boydansın?” diye sorduğumda “Solto Boyu’ndanım.” diye cevap vermişti. Tercüman değil mi… Rusların ve Kırgızların düşüncesini okuyormuş sözlerini söylüyordu. Komiser’in dilinde konuşuyor, onun dediğini ikiletmeyen Kırgızlar, gözünün içine bakıyordu. Komiser’den de eksiği yoktu. Kambar gibi birçok boluşa, köy muhtarlarına üstten bakıyordu. Başkaları gibi seçimle gelip, hiç zahmet çekmiyordu. Kambar ona hayrandı, her defasında gördüğünde ona tekrar hayran kalıyordu. İmrenen sadece Kambar değildi, Komiser’in önüne gelen tüm köy muhtarları ve boluşların başlarını sallayıp, onun söylediklerini yaptıkları çok defa duyulmuştu. Boluş, “Mukay’ım o tercüman gibi olsa, oğlumun Komiser’in yanında gezen tercüman olduğunu görsem…” diye hayal ederek köyüne ulaştı.

      Köye geldiğinde “Narboto’nun yönettiği yiğitlerin Tekes’in karşısındaki Kalmuk’un at sürüsünü sürüp getirmeye gittiklerini, bu yetmiyormuş gibi oğlu Mukay’ın da onlarla gittiğini” duydu. “Yüce Çar’ın emrini söyleyip, halkımı nasıl yumuşatacağım, Rusların bu yaptıklarını nasıl durduracağım” diye sıkıntı çekiyorken, halkından bozuk adam çıkması da neydi.

      Bu olayı yöneticiler duyarsa, rahat bırakmaz! diye düşünen Kambar Boluş’un korkup, hemen sinirden vücudu titremeye başladı. Yöneticiler bu sene boluş ve köy muhtarlarını sık sık çağırıp “Ahali sakin mi?” diye tekrar tekrar sormuşlardı. “Şüphe duyduğunuz bir şey olursa bize hemen iletin!” emrini şehirden daha yeni duyarak gelse de, halkının yaptığı şu işe bak. Ruslar sadece suçluyu sürmekle kalmayacak ki. “Halkına sahip çıkamıyorsun.” diyerek Boluş’a da ceza vermeyecek mi?

      “Lanet olsun!” diye söven Kambar Boluş evine gelince, boluşluk görevini unutarak sinirlendi. On iki sütuna sahip büyük on iki kanat boz üyün içerisinde sinirlenerek sağa sola yürüyordu. Kapının yanında dayanmış duran mızrağın ucuna bakarak “Bununla Narboto’yu gebertsem!” diye düşünüyordu. Yanına kimse yaklaşamıyordu. Üç gün boyunca kızgın gezdi. Atalarından miras kalan iktidar, en büyük atası Kudayan’dan beri köy ağalığı olarak süren, Rusların yönetimi başlayınca da boluş unvanıyla devam eden, “boluşluk” unvanı alan bu beyliği, kendi boyunun çocukları hiçe mi sayacaktı? Kendi akrabası olan Narboto bile sözünden çıkar oldu. “Yoksa unvanı almak istediğinden mi böyle yapmıştı? Beni kötü gösterip düşman olması bundan mı?” şeklinde düşünüp anlam veremiyordu. “Partiye üye olmasın sakın?” diye şüphelendi.

      Üç gün sabırla bekledikten sonra, halk arasındaki konuşmalara kulak verdiğinde, onların kendi tarafında olduğunu hissetti. “Rusların düzeni geldiğinden beri akla gelmeyen, akla gelse de korkulduğu için kimsenin cesaret edemediği eski gelenek yaşar mı!” dediklerini ihtiyarlardan duydu.

      Barımtaya gitmelerinden yedi gün sonra köyün bir ucundan acı feryatlar yükseldi. “Çocuklarımız Bugu Boyu’nun sınırlarından gelirken, Ruslara gözükmeyelim diye tepelerin arasından geçmişler” haberi Boluş’un köyüne, barımtaçılardan önce ulaştı. Bir arkadaşı ölmüş, bir başkası da sırtından mızrak ile yaralanmış, dönüş yolunu yarılamışlar haberi köyde yayıldı. “Ölen arkadaşının etini bırakıp, kemiklerini getiriyorlarmış.” “Gençler de gitmiş, aralarında Boluş’un oğlu da varmış.” şeklinde halkın arasında bir söylenti çıktı.

      Ölen yiğidin cenazesine ağlayıp, yaralıyı evine bırakıp, barımtaçılar Boluş’un evinin olduğu yer denilen köye yaklaştıklarında, Boluş’un kâtibi haber verdi:

      –Geliyorlar! Narbotolar geliyor! diye bağırdı. Kâtip “Geliyorlar!” diye bağırarak Boluş’a baktı.

      –Buraya gelsinler! diye emretti, Kambar Boluş kâtibine.

      Barımtaçılar atlarının başını çevirip, Boluş’un evine yaklaştılar.

      –Ey, akılsız! Birçok insanın vebaline girdin, kuyruğunu kıs otur dememiş miydim? diye bağırarak yaklaştı Kam-bar Boluş. Yavaşça yürüyerek geriden gelen barımtaçılar Narboto’nun arkasına saklanmaya çalışarak. “Şimdi kendin cevap ver.” dermişçesine bakıyorlardı Narboto’ya. “Yılkı getireceğim.” diye gittim onu da beceremedim. Bu da yetmiyormuş gibi arkadaşlarımdan birini kaybettim diğeri de ağır yaralandı. Narboto, “Fazla üzerime gelirse, ben de karşılık veririm” diye kendisini teskin etti. Ancak yorulmuştu ve kavga edecek hali kalmamıştı.

      –Kıtlık zorumuza gidiyordu, çoğunluk istediği için gittim Kambar Ağa, diye kaşlarını çatarak tısladı Narboto.

      –Halkın sorununu ne zamandan beri sen çözüyorsun? dedi Kambar.

      –Yiğitler istedi!

      –Sen bozukların dediğine mi uydun! dedi Kambar Boluş.

      –Savaş payı için diye birçok vergi aldıklarından; iyi atlarımızı alıp, iplerimizi bile bırakmadan topladıklarından çaremiz kalmadı ağa! dedi Narboto’nun arkadaşlarından biri. Kambar Boluş, “Sen, kötü Narboto’ya destekçi mi oluyorsun?” diyerek sert sert baktı.

      –Bu günleri gören sadece bizim Kudayanlar değil, tüm halk! Rusların kendileri de zor durumdaymış! dedi Kambar Boluş. Bunları konuşurken Rusların halini iyi biliyormuş gibi, köy kurulacak tarafa doğru bükük kamçısını salladı. Vergiyi vermeye gittiğinde, Almanları yenmek için Çar’ın Kırgız gibi halkların yardımına ihtiyacımız var diye söylediğini, amirlerden duyduğunu hatırlayınca, bildiğimi anlatırım dercesine sesini yükseltti.

      –Rus bizim kadar zorlanmıyordur ağa! Baksanıza sırf karnını doyurabilmek için çaresizce akrabalarımız gruplar halinde şehre taşınıp, mujik dediğimiz Rus erkeklerine köle oldular! Zorumuza gitti! diye bağırdı Narboto.

      Önceleri yaylaya çıkmaya gücü yetmeyip, köyde kalanların bir ikisinin avuç kadar ekine bakmaktansa, mujiklerin kölesi olursak belki durumumuz düzelir umuduyla akrabalarını dinlemeyip şehre indikleri halk arasında hala konuşuluyordu. İhtiyarlar bu eski olaya üzülüp âhir zamanda olacakların alametlerini yüreklerinde seziyorlardı. Ellerini göğüslerine koyarak “Rahat bir şekilde bile ölemeyeceğiz, Kudayan’ın çocuklarının Ruslara köle olduğunu bile gösterdi bize bu zalim dünya!” diye iç çekerlerdi.

      Kambar Boluş’un “Halkına artık bakamıyorsun.” imasını Narboto’nun ağzından duyması gururuna dokunmuştu. “Utanmaz, haramzade! Halkın dediklerini söylediğim için mi bencil oluyorum?” diye anlam çıkardı sözlerinden.

      –Bir avuç halk düşmanı yüzünden birlik içindeki halkımız bölünse, yaşadığı topraklarından ayrılsa, vatanından sürülse, para cezasına maruz kalsa ne yaparız? dedi Kambar Boluş.

      –Halkımızın içinde huzur mu kaldı? Yolda giderken atı elinden alınıyor, ovaya inerken Rusların sopası sırtından eksik olmuyor zavallıların.

      –Vebali kime? diye sözünü kesti, Kambar Boluş.

      Köy halkının hepsi dikkat kesilmişti. Dere tepede hayvanlara bakmakta olanlar, Boluş’un, aşağı taraftaki evinin kapısında Narboto’nun at üzerinde ağasıyla kavga etmesini СКАЧАТЬ