.
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу - страница 16

Название:

Автор:

Издательство:

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ bir yenilik olarak gelişmekte olan akıma yapılan resmî baskıya karşı çıkmaktan onlar kaçındılar. Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezî Komitesinde de SSCB Yazarlar Birliği’nde de Kırgızlarda da yeni edebî güçlerin ortaya çıkmakta olduğu, onların yerel tutucu yönetimi bir iç hesaplaşmaya mecbur edeceği gibisinden bir inanç şekillenmişti. Moskova’dan bize destek verilmekteyken kendilerine güvenebileceğim anlı şanlı insanlar benden kaçtılar. Hiçbir zaman affedilmeyecek bir ihanet olarak bunu belirtmek gerekir. Onlar benimle birlikte olmanın, bizdeki Stalinizm artıklarına karşı mücadele etmenin meşakkatli bir iş olduğunu anlayıp bir kenara çekilmeye başladılar. Gerçekte üst düzey parti toplantısında biz, edebiyatçılarımızın hatalarını savunan yazarlar yenildik. Bana ne, başka bir yere giderek de geçimimi sağlarım. Ancak benim ardımdan sizler geliyorsunuz. Bizim gençlerimizin de başka halkların genç yazarları gibi özgür düşünmeye, hayatı yeni bir biçimde betimlemeye, edebiyatımızı yenilemeye akılları yeter. Ancak biz de sanatın geliştirilmesi için hiç olmazsa Moskova’daki gibi bir özgürlük verilmiyor. Bizim büyüklerimiz Papadan çok Papacı oluyorlar.

      Cengiz Bey bu şekilde uzun süre konuştu. Onun tüm kalbiyle kendi kendine söylediği kederli sözler benim yüreğimi burktu. Ben onun bürosundan karmakarışık duygularla ayrıldım ve iki üç gün bu sözlerin etkisinde kaldım.

      Anlaşılan çeşitli konuşmaların yapıldığı parti toplantısında kendisi hakkında dile getirilen eleştiri ve tavsiyeler, aynı zamanda değer verdiği ve saygı duyduğu taraftarlarının yanında kaçmaları Cengiz Bey’i ciddi bir biçimde düşündürmüş, gelecek hayatında nasıl bir tavır sergileyeceğinin, sanat yaşamında ne şekilde ilerleyeceğinin stratejisi ve taktiğini belirlemek zorunda bırakmıştı.

      Benim tahminime göre, o hâl ve hareketlerini, ağzından çıkan sözleri, sosyal olaylara tepkisini kendi duygu ve düşüncelerine göre değil, akla ve doğru düzgün bir hesaba dayandırmak gerektiğini anladı.

      Birinci olarak yerel yönetime tamamen bağlı Kırgız yazarlarına doğruluk, adalet ve ilerleme için mücadele edilmesi konularında güvenilemeyeceğine ve onlarla bu konularda konuşulamayacağına inandı. Gerçekten de kalem arkadaşlarının kendi aralarında birleşmelerinden, tartışmalarına katılmaktan o kadar da fayda gelmezdi.

      Bundan sonra Cengiz Bey Kırgız yazarları arasında arada bir çıkan sorunlardan mümkün olduğunca kaçtı. Hatta Kırgız edebiyatında nelerin yazıldığı, nelerin yayımlandığıyla da ilgilenmedi. 1970’lı yılların sonunda o bana şöyle sordu: “Hangi doğru dürüst eserler yayımlandı? Sovyetler Birliği arenasına atılıp çıkabilecek gençlerimiz var mı?” “Yok, arkanızdan toz kaldırarak gelebilen bir kişi dahi yok şimdilik, siz atınızı oynata oynata sürüveriniz.”

      Dünyada büyük bir şöhret kazanan yüce sanatçının ışığıyla parlayarak kendini göstermek isteyen sıradan yazarlar çoğaldı. Onlar kitaplarını kesin bir şekilde C. Aytmatov’un sunuş yazısı ile çıkarmak için büyük çaba harcadılar. Elbette onların yarı pişmiş bir ekmek gibi ham eserlerini ne okumaya ne de överek bir şeyler yazmaya büyük sanatçının zamanı vardı. Ancak kendisini sürekli sıkıştıran kalem erbabının bastırmalarına da dayanamadı. Kendilerinin yazdıkları kitaplar için bir sunuş yazısı getiren herkese Cengiz Bey kendi makalesiymiş gibi imzasını bastı.

      Tabii ki bu alışkanlık hâline getirdiği âdeti dolayısıyla o bir seferinde bir yazarın yapmayacağı bir şey yaptı. Bir gün onun sunuş yazısı ile onun sanatına atfedilen bir monografi (yazarı, Abdıldacan Akmataliyev) yayımlandı! Eğer, Cengiz Bey kendi sanatı hakkında Rusça çıkan monografilerden birine “Bu, benim yazdıklarımı analiz eden kitap iyi yazılmıştır.” anlamında bir sunuş yazısı yazsaydı, bu tür sunuş yazısı monografinin baş kısmında yer alsaydı, Rus aydınları ağızlarından başka yerleriyle gülerlerdi. Aydın Kırgızlar ise Cengiz Bey’in kendisi hakkındaki bir kitaba sunuş yazısı yazdığının farkında değillerdi, bunu yöneticiler de görmemişlerdi. Bizim aydınlarımızın kabile türü tabiatları, iyiyi kötüden ayıramadıkları, ahlaki duyarsızlığı bu olayla bir kez daha anlaşıldı.

      İkinci olarak söz konusu parti toplantısından sonra Cengiz Bey Moskova’nın en üst siyasi elit tabakasının kendisine göstermiş olduğu sempatiyi koruma ve güçlendirmenin her şeyden daha önemli olduğunu düşünmüş olmalıdır. Sadece, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezî Komitesi İdaresinde değil, Siyasi Bürosunda da ona sevgiyle bakanların bulunduğunu o dönemde bizim bazı yazarlar dile getiriyorlardı. Bu dedikodunun aslının olduğu ünlü Rus sinema rejisörü Andrey Konçalovskiy’in hatıra kitabından yapılan aşağıdaki alıntı ile doğrulandı:

      Ben ‘İlk Öğretmen’ filmini çekmeye başlarken Kırgızistan’ın birçok yerini gezdim. Bu ülkeyi tanıyayım, müziğini hissedeyim, ruhunu anlayayım, diye böyle yaptım. Eski türkücülerin türkülerini dinledim, Kırgız boz evinde uyudum, votkayı kımızla karıştırarak içtim. Filmin yarısı kadarı çekildikten sonra Kırgızistan Komünist Partisi Merkezî Komitesi Birinci Sekreteri Usubaliyev ile sohbet ederek şöyle dedim:

      – Ben bu sefer gerçek bir Kırgız manzarası çekmek istiyorum. “Andrey Rublev” filminin senaryosunu yazdığımda, gerçek bir Rus filmi senaryosu yazmak için hiçbir şeyden kaçınmadım.

      O beni soğuk karşılayan bir tavırla:

      – Siz gerçek bir Sovyet manzarası çekebilirsiniz, dedi.

      Sesinden benden hoşlanmadığını anladım. Ben, belki de söylenmeyecek bir söz söylemiştim! Kırgız manzarası çekme isteğinin ne kötülüğü vardı? O zaman böyle bir cevabın altında neler olduğunu anlamamıştım.

      Şüphesiz, o zamanlar Sovyet sinemasında çekilmesine kesinlikle izin verilmeyen kareler çekmiştim. Filmde, yağmur yağarken Altınay’ın nehre çırılçıplak girmesi vardı. Müslüman ülkelerinde ise bir kadın yüzünü örtmeden sokağa çıkamaz. Doğru, Kırgız halkında başka Müslüman haklara göre âdetler oldukça yumuşak. Kırgız kadını hiçbir zaman tesettürlü olmamıştır. Ancak İslam’ın nerede olursa olsun, İslam olduğu da gün gibi açıktır.

      O dönemde geçerli olan kurallara göre millî cumhuriyetlerde çekilen filmler önce yerel yönetim tarafından kabul ediliyor sonra Moskova’ya gönderiliyordu. Çekilen filmi Kırgızistan’ın parti yönetimi kabul etmedi. Çekimlerinin biteceği sırada “İlk Öğretmen” filmini saman altı etti. Filmin ekranda gösterilmesi meselesi de ağza alınmıyordu.

      Ortada nelerin dönmekte olduğunu anlamadığım için aklım allak bullak olmuştu. Başıma sopa vurulmuş gibi sersemlemiştim. Şurasını kes, çıplak kadın karelerini yok et, dediler. Ben, hiçbir yerini düzeltmem diye inat ettim.

      Kırgızistan Sinema Komitesinin başkanı o dönemde Şarşen Usubaliyev isimli ünlü bir insandı. O beni destekledi, savundu ve çok tehlikeli bir girişimde bulundu. Görevinden alınması mümkündü (kısa bir süre sonra da görevinden alındı). Bu karelerin ekranda gösterilmesi gerekir, diye diretti. Doğru, Cengiz Aytmatov tarafından korunacağına inandığı için böyle direndi. Aytmatov’un Cumhuriyette büyük bir ağırlığı vardı. Buna rağmen Şarşen ile aynı soyadını taşıyan üst makamdaki bu insan kızarak Merkezî Komitenin filmi kabul etmesini engelliyordu.

      Aytmatov Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkezî Komitesine, СКАЧАТЬ