Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov - Анонимный автор страница 13

Название: Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-46-1

isbn:

СКАЧАТЬ ak bulutları rengârenk görmeye başladı. Bulutlar sanki matem içinde, gölün üzerine doğru dalga dalga yayılıyormuş gibi geldi ona.”48 Yaşadığı coğrafyada gerçekleşen yıkım ve felaket Şabdan’ın psikolojisini derinden sarsar. Şabdan, gördükleri karşısında ruhsal olarak çöküntü içinde kalır, ruhuna bir zamanlar huzur veren topraklar darlaşır, labirentleşir.

      Baskın romandaki dar mekâna bir başka örnek olarak Hapishane verilebilir. Bireyin sıkışıp kaldığı hapishane hücresi roman kahramanları için kaosun son evresi konumundadır; “Akbalban’ın yüzü solmuş ve şişmiş gibiydi öncekinden daha da beter olmuş, dudakları rengini kaybetmişti. Belli ki hapishanenin soğuğu kemiklerine kadar işlemişti. Buna rağmen toplanan kalabalığa gülümseyerek bakıyordu.”49 Akbalban’ın Hapishane gibi dar labirent bir mekâna kapatılması onda diğer mahkumlar gibi derin bir travmaya yol açar. Baskın romanında açık/geniş mekanlara örnek olarak ise roman kahramanı Şabdan’ın aşk algısıyla gerçekleşir. Şabdan, dinlenmeye çekildiği evde kendisine hizmet eden kıza âşık olur. Alarça’nın büyülü atmosferiyle bir kahramandan romantik bir âşığa dönüşür; “şimdi kuşlar gibi özgürdü burada. Onun bütün sırlarını öğrenmek, gizemli dünyasına girebilmek için onu bol bol konuşturuyordu Şabdan.”50 Halkı gibi kafese kapatıldığını hisseden Şabdan, âşık olduğu güzelin yanında “kuş gibi özgür” olduğunu duyumsar.

      Kasımbekov nehir roman serisinin üçüncüsü olan Kırgın romanında 1916 yılında yaşanan büyük felaket olarak da bilinen yüzbinlerce Kırgız Türkünün hayatını kaybettiği ürkün isyanı üzerinde durur. Rusların Türkistan’ı istilası sonrası halka yaptıkları zulüm dayanılmaz bir hal alır. İnsanlar topraklarını terk etmek zorunda kalırlar. Kırgız Türklerinin yaşadıkları içtenlik mekânı dar mekâna dönüşür; “dört taraftan giren atlılar her yeri kuşattılar. Yağmur gibi yağan mermilerden kaçamadı insanlar. Her yer kıpkırmızı kanla doluydu”51 Savaşın getirdiği yıkımla mekân, içten ve dıştan insanlığı kuşatan bir cehenneme dönüşür.

      Sadece Kırgız değil, dünya tarihinin karanlık bir sayfası olan 1916 Ürkün olayının anlatıldığı sahneler mekânın darlaştığı, labirentleştiği anlardır. Büyük bir “kırgın”a yol açan Kırgız halkının özgürlükleri için ayaklanmaları, geri dönüşü olmayan yitime neden olur. Romanda karakterlerinden genç Tegimbay’ın gözünden Kasımbekov kıyımı şu şekilde anlatır;

      Tegimbay (…) kimsenin kimseyi duymadığı, birbirlerine bakmadığı panik sırasında dedesini kaybetmişti. Geniş avlunun içinde de dışında da birbirlerinin üzerine yığılıp kalan, birinin gözlerini açıp gökyüzüne baka kalan, bu kadar ölü insan üzerinden basacak yer zor bulup, çaresizce üzerlerinden atlamışlardı. Bu kadar ceset arasında dedesi yoktu. Nereye gitti o zaman!52

      İstilanın hüküm sürdüğü öz vatanına yabancılaşan Tegimbay, dedesini bulmayı ister ancak bulamaz. Tegimbay gibi binlerce insan eşinden, dostundan kopar. Büyük bir kayıp yaşayan halk için mekân labirentleşir; “giderken halkın sayısı 138 idi, ertesi gün saat 10:00 gibi Bişkek’e sadece 35’i ulaştı.”53 Bu sayısal veriler halkın nasıl bir kırgına maruz kaldığının göstergesidir.54

      Romanda açık/geniş mekân örneği pek bulunmaz. Ruslar tarafından esir alınan Baytik hapishaneden çıktığında halk, kahramanını bağrına basar ve onun şerefine milli oyunlarını düzenler. Kırgız halkının biraradalığını sağlayan milli oyunlarında halk, kendini bir an da olsa huzurlu hisseder. Bu anlarda halk için mekân genişler, ruhsal yönden onları rahatlatır; “müjde ulaşmış galiba. Sarı Özön at binenlerle doluydu. Karşıda Rus arabası görünür görünmez herkes onları tezahüratlarla karşıladı.”55 Yıllarca haksız yere esareti yaşayan Baytik’in kurtuluşu halkın yüzünü güldürür. Yöresel oyunlar oynanır. Baytik’in özgürlüğüne yeniden kavuşmasına sevinen halk, büyük “kırgın”dan önce son kez bir arada sevinç içinde kutlama yapar.56

      Kasımbekov’un nehir romanlarının konu ve içerik bakımından sonuncusu Kelkel’dir. Diğer romanlarda Rus işgalinin yeni dönemde artık sona erdiği düşüncesi hakimdir. Ekim ihtilali Türk halkları için bir umuttur. Ancak çok geçmeden her şeyin eskisinden de kötü olacağı anlaşılacaktır. Kelkel romanı da bu bağlam üzerinde durur. Roman iki ciltten oluşmaktadır. İlk ciltte Kırgız halk ozanı Toktokul Satılganov üzerinde durulurken ikinci ciltte Rusya’da ki ihtilalin Türkistan’daki etkileri anlatılır.

      Savaşın ve işgalin getirdiği zor günler halkı çıkmaza itmişken, 1917’deki “Ekim Devrimi” gelecek adına halkı yeniden umutlandırır. Ancak bu kez de insani duygularını yitiren çeteler, yoksul halkı iyice sömürür; “küçük kasabanın üç sokağında gürültüler yaşandı. Tars! Tars! Tüfek sesi tüm sükûtu bozdu, yangın ile mücadele eden erkeklere kurşun sıkılarak başlarına sopayla vuruluyordu. Petrovka kasabasının dört tarafı yangın içinde kaldı, kasaba kısa bir zaman içerisinde kül oldu”57 Çetelerin Petrovka kasabasında yaptığı bu katliam, halkın tüketilmek, yok edilmek istenmesinin görüngüsüdür. Çeteler, bununla yetinmezler gittikleri yerlerde her yeri yakıp yıkmanın yanısıra, tecavüz gibi insanlık suçu da işlerler; “birisi yeni gelen geline tecavüz etti. Bağlanmış kocası, utandığından kalkamıyordu bile, ölmesi daha iyiydi onun için. Daha evlilik hayatının başında olan gelin durduğu yerde kalakaldı”58 Mekânın insan psikolojisi üzerindeki olumsuz etkisine örnek olacak bu satırlar insanoğlunun ne kadar vahşileşebileceğinin de göstergesidir. Toktogul’un esareti yaşadığı Sibirya’daki hapishane, yalıtıcı özelliğiyle korku ve endişe verici labirent mekâna dönüşür;

      Aç karın, ince giyim, soğuk hava… Esir kalanların çoğu dayanamayarak sonbahara kadar vefat ettiler. Hiç ara vermiyorlardı, bir dizi olarak yere düşen insanları toprağa vermeye değil, eğilip bakmaya bile niyetleri yoktu. Kamçı ile vuruyor, yanlış bir hareket yaparsan ateş ediyorlardı. Nihayet İrkutların hapishanesine geldik. Geceleyin taş mağaranın içindeydik. Gündüz ağaçları kesiyorduk, yolları kazıyorduk. Sadece biz varız zannediyorduk; ama esir düşen Ruslar bizden de çok sayıda. Beraber zulüm gördük. Art arda insanlar ölüyordu. O ölen insanlara bakarak ve ‘keşke biz de öyle canımızı teslim ederek kurtulsak’ diyorduk…59

      Romandaki açık/geniş mekanlara örnek ise hürriyet umuduyla yeşerir. Yıllardır yaşanan baskı ve zulüm sonucu vatan topraklarından uzaklaştırılan, yok edilmek istenen halk, Rusya’da gerçekleşen devrimin getirdiği hürriyet fikriyle heyecana kapılır. Bu mutluluk ve heyecanla halk sokağa dökülür. İki yüz bin kişi, Kokon şehrinde toplanarak bağımsızlıklarını kutlarlar. Bir zamanlar kanlı savaşların tanığı olan şehir, halkın sevinç gözyaşlarına tanıklık СКАЧАТЬ



<p>48</p>

Tölögön Kasımbek. Baskın, (Çev. Saadettin Koç; Burul Bugubayeva), Konya: Gençlik Kitabevi Yayınları, 2008, s. 21.

<p>49</p>

A.g.e., s. 199.

<p>50</p>

Baskın, s. 249.

<p>51</p>

Kırılan Kılıç I (Han Sarayı), s. 126.

<p>52</p>

Tölögön Kasımbek. Kırgın, Bişkek: Biyiktik Basması, 2004, s.108.

<p>53</p>

A.g.e., s. 109.

<p>54</p>

Azap, a.g.e., s. 172.

<p>55</p>

Kırgın, s. 33.

<p>56</p>

Azap, a.g.e., s. 173.

<p>57</p>

Tölögön Kasımbek. Kelkel, Birinci Kitep, tom 4, Bişkek: Biyiktik, 2012, s. 75.

<p>58</p>

Tölögön Kasımbek. Kelkel, Ekinci Kitep, tom 5, Bişkek: Biyiktik, 2012, s. 24.

<p>59</p>

Kelkel, Birinci Kitep, s. 134.