Türkistan'da Dil Politikası. Zamira Öztürk
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Türkistan'da Dil Politikası - Zamira Öztürk страница 16

Название: Türkistan'da Dil Politikası

Автор: Zamira Öztürk

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn: 978-625-6981-78-2

isbn:

СКАЧАТЬ (19. yüzyılın son yirmi yılında) uyguladığı politikaların başarılı olabilmesi için Türk çocuklarıyla Rus çocuklarını aynı okullarda eğitme stratejisi ile birlikte Türk lehçelerinin Rus harfleri ile öğrenilmesini ve müspet ilimlerden ziyade el sanatlarına ağırlık verilmesini uygulamaya geçirmiştir (Akgün, 2008, s. 154). Böylelikle toplumun iktidar mekanizmasının amaçlarına daha uygun bir hale getirilmesinin önü açılmıştır. Rusça dışında bir dilin eğitim kurumlarında kullanılmasının kısıtlanması ve yazılı dilin unutturularak bunun yerine tüm literatürün Rusça olması Türkistan halklarının toplumsal kodları üzerinde bir oynamayı beraberinde getirmiştir. Böylelikle Türk toplumlarının geçmişi ve bugünü arasında bir bağ kurmaktan uzaklaşması adım adım sağlanmış; geleceğe taşınacak bir öz dilin hâkim olduğu bir miras bırakmakta zorlanan insanlar günümüze kadar etkilerini sürdürecek bir düzenin parçası haline getirilmiştir.

      19. yüzyılın sonlarında çok uluslu bir imparatorluk haline gelerek dünya sahnesinde birçok etnik grubu içinde barındıran bir devlet görünümü ile ön plana çıkan Çarlık Rusyası, nüfusu uyruktan çok dini gruplara göre sınıflandırmıştır. Bu dönemde Rus-Ortodoks- Hıristiyan inancına mensup olanlar Rus olarak görülmüşken diğer milletlere mensup olan gruplar yabancı olarak tanımlanmıştır (Yalçın, 2006, s. 342). Çarlık döneminde imparatorlukta yaşayan halkın %55,7’sinin Rus milletine mensup olmayanlardan meydana geldiği görülmektedir (Heinzig, 1983, s. 422). Orta Asya’daki eğitim ve din olguları üzerinde eğilen Ruslar, özellikle bu iki alanda kontrolü ele almak için çeşitli politikalar uygulamışlardır. Bu kapsamda kadim geçmişin bir mirası olan geleneklerin ve Türkî toplumları bir arada tutan İslam dininin dışında bir hayat teşvik edilmiştir, Çarlık döneminde toprakları igale uğrayan Müslüman Türk toplumlarının gelenek ve dini inanışlarını yaşamaları eğitim politikası aracılığıyla engellenmiştir. Bu dönemde din adamları gelişmeyi istemeyen “yobazlar” olarak yansıtılmaya çalışılmış ve bu propagandayı sağlam temellere oturtmak için de aydın kesim kullanılmıştır (Yılmaz, 2014, s. 341- 342). Eğitim politikasının uygulaması sırasında okullarda ve eğitim merkezlerinde Orta Asya toplumlarına günlük hayatlarına devam etmeleri için bir dine ihtiyaçları olmadıkları fikri aşılanmaya çalışılmıştır (Musahan, 2015, s. 228).

      Örneğin, Çar Hükümeti’nin, eğitim alanında izlediği Ruslaştırma siyasetinde en yakın destekçi olarak Ortodoks Kilisesi ve Kiliseye mensup misyonerler büyük çabalar sarf etmişlerdir. İslam dinine mensup doğu halklarını Hıristiyanlık dini ile yakınlaştırmak için onları vaftiz etme ve onları Ruslaştırmaya ilişkin 1842 yılında Kazan Şehri’nde açılan dinî akademi, Çarlık hükümetin en güvenilir ve gözde kurumları arasında yerini almıştır. 1854 yılında Kazan Dinî Akademisine bağlı olarak özel misyoner bölümü açılmış ve bu akademinin başına Kazan Başpiskoposu Grigorii (Postnikov), üyeleri olarak da Kazan Üniversitesi’nin Profesörü A. Kazembek ve dinî akademinin öğretim üyeleri G. Sablukkov ve Nikolay İlminskiy tayin edilmiştir. Bu görevlilerin ortak noktası, Arap, Fars ve Türk dillerini bilen iyi yetişmiş misyonerler olmalarıdır. (Omarov, 1997, s. 16 – 17).

      Çarlık Rusyası zamanında Türkistan halklarının özellikle kültürel yapısına müdahaleler ve eğitim sistemine yönelik Rus-Ortodoks ideolojisine yönelik projeler ile desteklenmiş; halkların soy bağları ve benzerlikleri toplu sürgün, yer değiştirme, ülke içinde farklı etnik grupların kaynaştırılması için komşu hâle getirilmesi, bir olan toprakların sınırlar ile bölünmesi, eğitimde alışıldık gelenekçi ve kültüre has yapının yerini Ruslaştırıcı müfredatın kullanılması, ayrıştırma-yabancılaşma metotları ile ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Çarlık Rusya’sının son yıllarına kadar devam ettirilen politikalar zaman zaman etnik yapılar arasında tepkilere yol açmış ve gösterilen direnç sayesinde en azından İslam dininin etkisiyle genel bir kabul gören Arap alfabeye bağlı kalınmış ve bu alfabe Sovyetlerin Latin alfabesini hayata geçirdiği döneme kadar kullanılmıştır. Bu çerçevede, 1917 yılında yeni kurulan rejim, nüfuz alanı içerisindeki coğrafyalarda Çarlık döneminden kalan yöntemlerin üzerine bina ettiği daha derli toplu bir strateji ile Ruslaştırma misyonunu zirveye taşımıştır.

      Erken Bolşevik-Lenin Dönemi (1917-1924) Dil Politikaları

      Bolşevik Devrimi’nin yaşanacağı 1917 yılına, uzun yıllardır devam eden siyasi ve ekonomik sorunların gölgesinde başlayan Çarlık Rusya’sı, I. Dünya Savaşı’nın ekonomik ve siyasi olumsuz ortamının etkileriyle zayıflamış bir görünüm sergilemekteydi. Ülkenin her yerinde grev dalgalarının yaşandığı bu dönemde Çar Nikola ve diğer hükümet yetkililerinin aldığı tedbirler yetersiz kalmaktaydı. 1917 Şubat ayının sonlarına doğru sokak çatışmalarının yoğunlaşması ve askeri disiplinin ortadan kalkması ile Çar Nikola, Petrograd’dan kaçmış ve başkent isyancıların eline geçmiştir (Sadıkov, 2010, s. 102).

      Başkentin isyancıların eline geçmesi ile yeni bir hükümet kurulmuştur. Geçici mahiyette olan bu hükümetin de bekleneni vermemesi üzerine ekonomik buhran daha da artmış; Mayıs-Temmuz 1917 tarihlerinde 439 fabrika kapanmıştır. Geçici hükümetin sorunlara odaklı ve yapıcı politikalar üretememesi durumu içinden çıkılamaz bir boyuta taşınmıştır (Berhin, 1979, s. 28).

      Sonuçta, mayıs ayı boyunca ve haziran ayında ülkede hiç dinmeyen bir grev dalgası başladı. İşçilerin daha iyi koşullar talep etmelerine ordudaki huzursuzluk da eklendi. Ordu içindeki bir isyan ve hoşnutsuzluk havası giderek daha yoğun bir hal aldı (Molotov v.d., 2004, s. 231). Ülkenin içine düştüğü bu kargaşa ortamından yararlanan Bolşevikler, Lenin liderliğinde silahlanarak geçici hükümete karşı bir isyan hareketine girişmişlerdir.

      Siyasi karışıklık ortamının yaşandığı 12 Ekim’de Bolşevik Merkez Komitesi’nin aldığı bir karar ile önce Petrograd ’da daha sonra diğer bölgelerde Askeri Devrim Komitesi kurulmuştur. (Sadıkov, 2010, s. 110).

      25 Ekim 1917’de isyan eden silahlı işçiler ile Bolşevik yanlısı askerler geçici Hükümet’i devirmişlerdir. Lenin tarafından kaleme alınan bildiride (1964, s. 470) şöyle denilmektedir:

      “Geçici Hükümet devrilmiştir. İktidar, Petrograd işçi ve asker Sovyet’inin eline geçmiştir. Hemen ilk iş olarak demokratik bir barış anlaşması sağlanması, toprak üzerindeki işçi gözetimi ve Sovyet Hükümetinin kurulması gerçekleştirilmelidir.”

      Uzun bir kargaşa döneminin ardından Lenin önderliğindeki Bolşevikler, Rusya’nın yönetimini ele geçirerek 25 Aralık 1991 tarihine kadar süren bir dönemi başlatmışlardır.

      Bu dönemden en fazla etkilenen coğrafyalardan biri de Orta Asya’dır. Orta Asya coğrafyası, Lenin ile başlayıp Gorbaçov ile biten bu süreçte gerek kültürel gerek dilsel gerekse eğitim alanında çok köklü değişim ve dönüşümler geçirmiştir. Bu durum aslında bir bakıma Sovyetler iktidarının meşrulaştırılması çabasının dışavurumu çerçevesinde şekillenerek günümüzde dahi etkilerini gösteren toplumsal ve siyasal tecrübelerin temelini atmıştır. İşte bu tecrübelerin başında dil politikaları gelmektedir.

      Ekim Devrimi ile başlayan ve 1924 yılında Lenin’in ölümüne kadar süren Sovyet iktidarının ilk evresinde burjuva olarak adlandırılan sınıfa karşı başlatılan mücadele ve sosyo-ekonomik anlamda ihtiyaç duyulan dönüşüm, toplumun tüm kesimlerini şekillendiren bazı reformlarla desteklenmiştir.

      İşlevselliğini СКАЧАТЬ