Hayyam'ın Konukları Matematik ve Şiir. Анонимный автор
Чтение книги онлайн.

Читать онлайн книгу Hayyam'ın Konukları Matematik ve Şiir - Анонимный автор страница 14

Название: Hayyam'ın Konukları Matematik ve Şiir

Автор: Анонимный автор

Издательство: Elips Kitap

Жанр:

Серия:

isbn:

isbn:

СКАЧАТЬ sevmeyenim daha çok!” diye inledi.

      Melikşah, Hayyam’ın halini görünce gerçekten üzüldü.

      “Sen berk dur Hayyam Ata! Sadece seni yermez bunlar. Her biri yek diğerini kovulamaktalar! Biz bunca memleketi, bu ağalar böyle kem işler görsün diye zapt eylemedik.”

      Melikşah kederliydi. Hayyam’a kalbinin ve sarayının kapılarını ardına kadar açtı.

      “Gerektiğinde ölmeyi bilen askerlerim var. Fakat yaşayan ve yaşatan âlimlerim seyrektir Hayyam Ata.” dedi.

      “Eskiden komşu memleketler halkından, bazı gaddar manastır keşişlerinin şerrinden kaçıp bize sığınanlar olurdu. Yakında bizimkilerin şerrinden Çin’e, Maçin’e kaçanlar olacak böyle giderse!” dedi.

      Hayyam’ın kılı kıpırdamadı. Melikşah bir ara:

      “Meded ya Hayyam Ata! Bizim çağrımızı, imdadımızı duy. Bize bir atalık et. Gel başını birlikte yüceltek koca devletin!” dedi.

      Hayyam “Siyaset zor iştir yapamam. Başladığım hesapları bitiremezsem çıldırırım,” dedi.

      “O halde medreseleri sana bağlayalım. Senin mizacında âdemler yetişsin. İhtirassız fakat özlü, kendiliğinden değeri olan!”

      Hayyam bu tekliflerin hiçbirini kabul etmedi. İlmî çalışmalarını öne sürdü. Lakin asıl neden siyasi rakiplerden duyduğu ürküntü idi. Bu gerçeği itiraf edemediğinden içinin bir yanı küçük de olsa eziliyor, vicdanı rahatsız oluyordu.

      Melikşah ile yeniden görüşmek üzere dostça ayrıldılar. Hayyam geldiği gibi gizlice köşküne döndü.

      VIII

      Bu zamanda az dostun olsun, daha iyi.

      Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli.

      Can gözünü açınca görüyor ki insan:

      En büyük düşmanıymış, en çok güvendiği.

      Hasan Sabbah, İsfahan’dan aniden ayrıldı. Çekingen olmasını gerektiren nedenler vardı, fakat asıl neden kendine verdiği önemdi. Şam kervanına katılmadı. Zahmetli bir yürüyüşle dağları, vadileri, düzlükleri tek başına aşarak önce Şam’a vardı. Sonra denize ulaştı. Fırtınalar arasında Mısır’a indiğinde neredeyse tükenmişti. Fakat Mısır’da şansı döndü. Adeta yeniden doğdu. Fatımiler’in onu tacı tahtı olan bir melik gibi bağırlarına basmalarının nedeni takipçisi oldukları din anlayışındaki paralelliklerin çokluğu idi. Konstaniyye ile ittifak halindeki Fatimiler, bu eski istihbaratçıda Selçukluları yıpratabilecek bir kudret gördüler.

      Hasan Sabbah, İran’a altın ve kitap yüklü develerle döndü. Daylam’da Elbruz Sıradağları’nın zirvelerinden Demavend Yanardağı’nın gölgesindeki ıssız, sarp bir vadide kurulu Alamut’a yerleşti. Hakkındaki efsaneler fedailerinden daha hızlı yol alıyordu. Birkaç yıl içinde kendisine körü körüne inanan hançerli müritleri sayesinde valilerden, kadılardan haraç alır oldu. Haraç vermeyenler hançerli fedailerin saldırısına uğruyorlardı. Fedailer cinayetlerini halkın gözü önünde açıkça işliyorlardı. Sabbah dehşet salarak güçleniyor, taraftarlarını arttırıyordu.

      Aradan uzun yıllar geçti. Bir gün, Nizamülmülk’ün hançerlendiği haberi duyuldu. Katil anında başına üşüşen askerler tarafından paralanırken kılını kıpırdatmamış, “Elinizi çabuk tutun, beni cennete gönderin,” der gibi bakmıştı.

      Selçuklular henüz kudretli vezirlerinin yasını tutarken otuz beş gün sonra bu kez de Sultan Melikşah’ın zehirlenerek öldürüldüğü haberi geldi. Durum öylesine ciddiydi ki, Terken Hatun tahtı akrabalara kaptırmamak için Melikşah’ın cenazesiyle bile ilgilenmemişti.

      Sultanın vakitsiz ölümü Selçuklular arasında ilk taht kavgasını başlattı.

      Zenginleşen cihan devletinin güçlenen eğitim kurumları, sosyal yapıları boş durmuyordu.

      Gerçek âlimler, yıllar süren çalışmalarına gömülürler, pek kimseyi gözleri görmezdi. Bu çalışmaları gözü yemeyen tembeller ve medrese kaçkınlarının vakti boldu. Yarım yamalak bilgileri ile meşreplerine uygun avanak talebeleri ve ayak takımını birer ikişer avlayarak, onların omuzunda kurdukları küçük saltanatlarını genişletir dururlardı.

      Böyle kargaşalarda en çok bu sefil manzarayı dillendirmiş ve halkı uyarmış gerçek âlimler zarar görürdü. Şimdi büyük şehirlerde işte bu tür yapıların müritleri ile ayak takımı birlikte yağma yapıyordu. “Gulam” denen paralı askerlerin bir bölümünün de katılmasıyla tehlike büyümüştü.

      IX

      Vefalı, can dostlarım birer birer gittiler

      Ecelin topuğuyla çiğnendiler, bittiler

      Sundu felek hayat denen şarabını

      Bizden hızlı yudumlayıp, sızıp gittiler.

      Hayyam insanlığa, medeniyete sıçrama yaptıracak çalışmalarından ve kıyıdaki yaşama biçiminden emindi. Rasathaneyi birer ikişer boşaltarak kaçan bilginlerin ikazlarına kulak asmadan yeni geliştirdiği bir usturlap üzerinde çalışıyordu. Kimseyi gözünün gördüğü yoktu. Sılahan, hatta ondan olan sekiz yaşındaki oğluna bile vakit ayırmıyordu. Çalışmaları arasında aniden kederleniyor, Melikşah’ın yasını tutuyor, yüksek sesle kendi kendine konuşuyordu.

      “Aslanım göçtü! Yavrusunu sen koru ilahi!

      Bununla da kalmıyor, Daha da fenası Hayyam kendisini Melikşah’ın ölümünden sorumlu tutuyordu.

      “Bilsem zehirleneceğini teklifini kabul eder, bir an bile yanından ayrılmazdım! Allahım ne büyük kayıp. Sen de böyle iki katre zehire yenilirsen dünyada huzur ve barış kalır mı? Ah ne yaptım ben! Kol kanat olmadım arslan yavrusuna!”

      Dışarıda bir grup yorgun atın hüzünlü nal sesleri duyuldu.

      Silahlı ve zırhlı Sılahan hışım gibi içeri girdi.

      “Seni almaya geldim. Çabuk hazırlan. Dakikalarımız sayılı.”

      Hayyam acı içinde kıvrandı.

      “Melikşah ölüvermiş! Duydun mu?”

      “Nedir bu telaşın? Salgın hastalık mı var?”

      “Terken Hatun üç yaşındaki oğlunu tahta geçirmeye çalıştığı için işi zor. Elimizi çabuk tutmazsak bu karışıklıkta bizi de öldürürler. Hangi kitap, hangi alet önemli? Tez bildir bana! Yedeğimde bir at getirdim taşımak için!”

      Hayyam afalladı.

      “Dokuz deve taşımaz benim eşyamı. Hem nereye gideceğiz?”

      “Şimdilik seni emin bir köye saklayacağız. Yenilirsek bakarız gayrı!”

      Sılahan СКАЧАТЬ