Название: Hayyam'ın Konukları Matematik ve Şiir
Автор: Анонимный автор
Издательство: Elips Kitap
isbn:
isbn:
Nizam sarardı; “Buyruk sultanımızındır!” dedi.
Melikşah ‘emiceoğlum’ diye hitap ettiği yaşlı elçiyi kucaklayıp kapıdan uğurladı.
Melikşah, dünya çapında bir devlet adamı ve bilgeliği tartışılmaz olan Nizam’ın bütün akrabaları ve damatlarını kayırmakla kalmayıp sıradan bir kölesini defterdar yaptığına vurgu yapmıştı. Nizamülmülk baba yadigârıydı. Ona “Ata” diye hitap ediyor, bu tür tasarruflarını görmezden geliyordu; fakat bazen de böyle ince bir biçimde paylıyordu.
Ayak sesleri uzaklaşırken Melikşah, devlet işlerinin bir kısmına tanık olan Hayyam’a sokuldu.
“Gazilik hakkını inkâr eden kul hakkını, garip kadrini bilir mi? Bu ihtiras sarsar devleti. Herkes baş kadı baş vezir olmak istiyor. Bir varak yazamayan evrak memuru evrak başı olmak ister. Ne dersin Hayyam Ata?” dedi.
“Devlet çarkını tıkır tıkır işletiyor, adaletle hükmediyorsunuz. Allah devletinize zeval vermesin!” dedi Hay-yam. Sesi ve tavırları normal haline dönüyordu. “Göklerde bin yıl önceki yıldızlar yerli yerinde. Yeryüzü ise düzensiz,” dedi.
Melikşah’ın yüzünde alacalı bir gülümseyiş yanıp söndü.
“Yeryüzü ne zaman düzene kavuşur? Savaşlar ne zaman biter Hayyam Ata?”
Hayyam, ancak Endülüs’le kıyaslanabilecek çağın en medeni ülkelerinden birinde yaşayan büyük bir bilge olmanın kararlılığıyla gözlerini kısıp kısaca düşündü.
“Kırk yıl böyle gitse savaşlar, yobazlıklar, cahillikler biter!”
Bu söz Melikşah’ta umulandan daha büyük bir hayranlık ve sevinç yarattı.
“Selçuklu atalar sözü var!” dedi. “Bibim bilge Altuncan Hatun dahi pek söylerdi. ‘Kırk yıl sonra zengin fakir bir olur!’ diye. Kırk yılı uzun sanırdım. Babam kırk iki yaşında hançerlenmeseydi, belki başarırdı kendi kendine işleyecek, kolay bozulmayacak bir dirlik, düzenlik kurmayı.”
“İnşallah siz başarırsınız sultanım!”
Hayyam bu kadar kutlu temennileri olan Selçukilere, bu kadar yalın ve özlü bir ifadeyi kusursuz dile getiren Melikşah’ın şahsında saygı duydu. Altuncan Hatun’u hatırlıyordu.
Altuncan Hatun’un mübarek hayaline dalıp giden Hay-yam gezinmekte olan Melikşah’ın hitabıyla silkindi.
“Hayyam Ata!” dedi Melikşah. “ ‘Hayalimdeki devlette kişisel nitelik ve değer dışında hiçbir şeye önem verilmez,’ demiştin doğru mu hatırlıyorum?”
“Beli sultanım! Hay atalarınıza rahmet. Unutmamışsınız.”
“Geliniz, o devleti kurunuz! Geliniz, vezirimiz olunuz. Altın diviti ve Selçuklu devletinin mührünü ele alınız. Nizam Ata da destur verir! Birlikte işlersiniz!”
“Baş veziriniz memleketlere nizam vermekle nam salmış”
“Bağdat halifesine biraz altın gönderelim sana da Nizamü’l- Cihân unvanını alırız.”
“Devlet işinin ağır vebali vardır. Baştan başlamak gerektir. Biz şimdi başlasak öğrenmemiz uzun sürer.”
“Bize bir dış göz gerektir. Gizli vezirimiz olunuz. Taşradan bakınız halimize. Milyonlarca altın nereye harcanır bakınız.”
“Yıllar önce devlet vazifesi teklif edildiğinde de red eylemiştik. Ağaç yaşken eğilir.”
Melikşah hırsla doğruldu. Öfkelenmişti lakin belli etmedi.
“Nizamülmülk’ten çekiniyorsun değil mi?”
Sonra yazıcıya seslendi. “Nizam Ata’yı çağır bana!” Yazıcı koşturdu.
Tekrar Hayyam’ın yanına geldi.
“Merak eder misin Nizam senin hakkında ne düşünür? Göreceksin şimdi,” dedi.
Çağrı üzerine Nizam yeniden geldi. Medreselere harcanan 347 bin altınla ilgili bilgi verdi.
Melikşah, “Bu parayla ordu donatır Çin’i, Doğu Roma’yı alırım!” dedi.
Nizam’ın cevabı hazırdı. “Ulemalar ve talebeler de sizin askerinizdir. Sabaha kadar dua ederler sizin için. Kılıcınızın gölgesinde her kavimden insan sığınmıştır! Medreselerden bir şikayetiniz mi var?” dedi.
Melikşah, Hayyam’ın özlemini tekrarladı. “Fitne ve fesat olmasın. İltimas yapılmasın, her kimse öz nitelik ve değeri ile tartılsın. İki kere iki nasıl dört ediyorsa her yerde böyle keskinlikte insanlar da tartılabilsin! Ömer Hayyam’ın da bir fikrini alalım.”
“Temayüllere aykırı efendim. Bilgisi ziyadedir lakin zaafları vardır!”
“Kalender, kanaatkâr, tok gözlü birisi değil mi? Onun terazileriyle çarşıya pazara adalet geldi. Belki başka konularda da böyle hassas ölçüler getirir. ”
“Biraz ihtiraslı, hem buyurgan olmak gerekir. Ders verdiğinde bile her kafadan bir ses çıkıyor. Bir terazi yapmakla olmaz ki!”
“Bir yel değirmeni gördüm. Milini değiştir su çekiyor, değiştir tane öğütüyor!”
“Nişaburlu’nun değirmeni. Evet Hayyam’ın hüneri. Lakin başka hünerli âlimlerimiz pek çoktur. İki ayrı madeni bir potada eriten ve birbirine rapt eden hüner sahiplerimiz vardır ki cihanda yalnız bizde bulunur.”
“Bilirim Nizam Ata! Demem odur ki mehdilik, deccallik peşine düşüp ayrım yapanlar artmakta. Ömer Hayyam meşrebinde âdemler çoğalsın diye üstada bir vazife versek mi?”
“Aşırılıkları vardır diye söylenir. Bir de şair efendim. Şiirleri de bir tuhaftır!”
“Yüzlerce şaire aylık veririz. Hayyam maaş da istemeden yazıyor. Ne mahzuru var?”
“Şairlerin şimşeklerini çekmemek için parayı vereceksin. Ama uzak tutacaksın. Biraz dünyevi şiirler…”
“Bilirim. Dünyanın geçici olduğunu söylüyor. Bunun acısını hissediyorsa neresi kötü bunun?”
“Çağımızı hicvediyor. Hakkındaki şikayet kağıtları iki heybe oldu neredeyse!…”
Melikşah kaşlarını çattı.
“Vazife vermiyorsak ceza verelim öyleyse!”
Nizam, ceza vermeyi uygun görüyor, Hayyam çapında bir dehayı СКАЧАТЬ