Anadolu İslam‘ı
Üç hafta önce yayınlanan ‘Sevgi Bakanlıkları’ başlıklı yazının sonunu şöyle noktalamıştık: “Bizler, Avrupalı müslümanlar olarak, “Anadolu İslam” anlayışını her şeyden önce kendi çocuklarımıza, sonra kurulacak olan “Sevgi Bakanlıkları”na sunma noktasında hazırlanmalıyız”…
O hafta bazı okuyucularımız e-mail adresimize gönderdikleri mesajlarda “Anadolu İslamı” dediğin nedir mahiyetinde yorum ve sorular gönderdirler. Hepsine buradan teşekkür ederim. Öncelikle, bugün masaya yatırılan İslamın modernitede nasıl anlaşıldığı ve yorumlandığı yönünde bir tespit yaparak, Anadolu İslam’ına değinmek istiyorum. İslam, bizim dışımızdaki bir takım şartların da zorlamasıyla insanlık gündemini ve de özellikle içinde yaşadığımız insanların/toplumun gündemini işgal etmeye devam ediyor. Her gün farklı nedenlerle tartışma arenasına taşınan İslam ya da müslümanların norm ve değerleri, davranışları, görüşleri, yorumları irdeleniyor, zaman zaman da adeta bir korkunun sembolü olarak takdim ediliyor. Sunuş şeklinde daha da ileri gidilerek ortaya modern uygarlık “miti” yani kendini değil sadece karşısındakini yargılayan ve suçlayan bir düşünce şekli ortaya çıkıyor ki, bu da en azından dini fundamentalizm kadar bir tehlikeyi de beraberinde getiriyor. (Nuray Mert – Radikal) Çünkü bu şekilde düşünenlerin ellerinde bir de güç var, muktedir olmak var, dünyanın efendiliğine soyunmuş olmak var. Tayin, maniple işi olduğundan farklı gösterme gücü var ellerinde. Bu mekanizmanın bir tarafı. Diğer taraftan, meselenin tarihi arka planı ise yani İslamın bugün terörizmle özdeşleştirme projesi, Max Weber’den başlayarak onu izleyen oryantalistler ve Marks ile devam eden süreç sonrası İslamın bir “militarist din” olarak takdim edilmesi projesidir. İslamın despotizm ve militarizmle kavramsallaştırılması günümüz tartışmalarının kaynağını oluşturmaktadır. (Hilmi Yavuz – Zaman) Bu da problemin bir başka yönüdür. Tarihsel proje sonucu İslam hakkında günümüzde hakim olan anlayışın tespitinden sonra, sıra neyi, nasıl, nerede, kime ve niçin anlatacağız sorusunu aklımıza geliyor.
Aslında işimiz pek o kadar da zor değil. Öyle bir tarihsel birikime, tecrübeye, inanca sahibiz ki sadece bunu keşfetsek yeter diyor içimden bir ses. İşte bu “Anadolu İslam”ıdır. Bu bir anlayış, kavrayış, yorumlayış, algılayış, sunuş ve yaşam biçimidir. Bu yaşam biçiminin mimarları da, isimlerini hepimizin duyduğu ve çok yakından bildiği Mevlana Celaleddin, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve yüzlercesidir. Sadece Mevlana’yı anlamaya çalışsak hayata bakış açımız değişecek, yaşam sevincimiz tazelenecek, iç çelişkilerimiz, huzursuzluklarımız bir gül bahçesine çevrilecektir.
Anadolu İslam anlayışına herkesten önce müslümanlar ve dahi Ana dolu insanı muhtaçtır. Hepimiz mutlaka Anadolu İslam mimarlarının isimlerini defalarca duymuşuzdur. Ama felsefelerini, anlayışlarını öğrenmeyi, araştırmayı hep ertelemişizdir. Bu erteleme sanki onlardan kaçarcasınadır. Oysa onlar Anadolu insanının bu vurdumduymazlığına inat bir ayakları Konya’da, Nevşehir’de, Eskişehir’de, Karaman’da diğer ayaklarıyla dünyayı gezmektedirler. Anadolu erenleri dünyada milyonlarca insanın gönlüne girmekte, bu insanların yüzlerini Anadolu’ya çevirebilmektedirler. Her yıl Aralık ayında, Şeb-i Aruz’a kavuşabilmek için dünyanın farklı yerlerinden canlar Konya’ya akın etmektedirler.
Coleman Barks tarafından çevirisi yapılan “The Essential Rumi” adıyla yayımlanan Mevlana’dan öğütler sadece ABD’de 500.000 satıyor. Bu doğrultuda Guardian’da yapılan değerlendirmede Mevlana, evet bizim Mevlana, Anadolu İslam mimarlarından Mevlana “Nihilist kapitalizme bir alternatif olarak” takdim ediliyor. (Haşmet Babaoğlu-Sabah). Şu gerçeği önce biz, sonra cümle alem bilmelidir ki, Anadolu İslamında Max Weber’in, Karl Marks’ın, oryantalistlerin ürettiği gibi “militarizm ya da despotizm” yoktur. Bunun tam tersi insanın gönlüne hitap eden, aşk ve sevgi, derin bir hoşgörü, karşılıklı diyalog, tarifi zor olan bir insan sevgisi vardır. Global bir kucaklayış, insanlar arası, dinlerarası, mezheplerarası, uluslararası, renklerarası bir iletişim vardır. Alemleri kucaklayış vardır. Hor görme, itme, aşağılama ve kibir yoktur.
Bizim üzerimize düşen birinci vazife bu anlayışı güncelleştirmektir. Bireyler olarak bu anlayışı bir yaşam şekli olarak hayatımıza aksettirmektir. Anlatmaktan daha ziyade halimizle, davranışlarımızla, etkinliklerimizle, ilişkilerimizle Anadolu İslamını belki de adını koymadan hazmetmektir. Gönülden gönüle yol vardır deyimine inanmakla başlamalıyız. Ama ilk önce kendimizle barışmalıyız. Kendimizle barışmadan dostlarımızla, toplumumuzla, içinde yaşadığımız toplumla ve insanlıkla barışık olamayız.
Haydi! Anadolu İslam’ını keşfetmeye, yeniden öğrenmeye, yeniden yaşamaya !
Radikal imamlar! radikal açıklamalar!
Ne yapılmak isteniyor? Nereye varılmak isteniyor ? Anlamak oldukca zor. Geçtiğimiz haftalarda Türkiye üzerine yapılan yayınlar, yorumlar, anlamsız tepkiler, açıklamalar hafızalarda tap teze! Olayı, ortaya konulan tavrı, davranışı anlamaya çalışırken bir de bakıyorsunuz aynı gazeteler, kurumlar ve kuruluşlar radikal imamların olası yapmış olduğu açıklamalarla işi daha da zor bir duruma soktular. Adeta boksta arka arkaya atılan yumruklar gibi! Göz açtırmıyorlar!
Radikal imamlar(!) camilerde yapmış oldukları açıklamalarla Hollanda’daki müslümanları kışkırtıp bir taraftan islam düşmanlarına hayat hakkı tanımıyor, onları katletmek istiyor diğer taraftan da aile fertlerine ve özellikle de ev hanımını günlük dayaktan geçiriyorlarmış!
Bu bilinmez(!) gerçeği ortaya çıkaran ve üç gün üst üste yayın yapan NOVA televizyon programı adeta Hollanda’daki müslümanları yaylım ateşine tuttu. Den Haag’ta çekilmiş Suriye asıllı Fawaz isimli imamın konuşmaları merkez alınarak başlatılan tartışma belediye başkanlarının, politikacıların, yazarların, uzmanların katılımıyla ayyuka ulaştı
Tartışmalar o kadar ileri gitti ki, artık bazı imamların ülke dışına çıkarılması ve bazı camilerin kapatılması tartışıldı. Siyasi partilerden VVD, LPV, D66 kadın dövülebilir açıklamasını yapan imamların derhal ülkeden çıkarılmasını isterken, hükümeti kurmakla görevli CDA partisi lideri daha yumuşak bir uslup kullanarak imamların bu yönde açıklamaları kabul edilmemekle birlikte “o kadar da ileri gidilmesin” görüşünü savundu. Bu tartışmanın dozu bugüne kadar yapılan tartışmalardan çok daha sert gibi görünüyor.
Hatta, Tilburg’taki bir caminin etrafındaki mahalle sakinleri belediye başkanı Stekelenburg’a gönderdikleri dilekçede, araştırmaya gerek görülmeden caminin kapatılmasını istediler.
Den Haag belediye başkanı Deedman’da Nova programına konuk oldu. Deedman, imamların yaptığı konuşmalar karşısında şaşkın ördek gibi neye uğradığını bile bilemiyordu. Bu tür imamların gençler üzerindeki olası etkileri Hollanda İstihbarat Teşkilatı tarafından zaman zaman zikredilse de, belediye başkanı olarak şu ona kadar kendisinin her hangi bir konuda bilgilendirilmediğini ifade ediyor ve derhal hukuki işlemlerin başlatılması gerektiğini söylüyordu.
İki СКАЧАТЬ