Belediye ile Cami yönetimi arasında iktidar kavgası
De Baarsjes belediyesi Amsterdam’ın batı kısmında kalan ve göçmenlerin yoğun olarak yaşadıkları bir ilçe belediyesidir. Türkler bu belediyenin Mercatorplein diye bilinen kısmında yoğun olarak yaşarlar. Mercatorplein, Hoofdweg gibi caddelerde Türklerin işyerleri bulunmaktadır. Bu caddelerin yan sokakları da yine Türklerin yoğun olarak ikamet ettikleri yerlerdir.
Ancak de Baarsjes belediyesi son yıllarda hem Hollanda’daki Türklerin hem Hollandalıların gündemine çok farklı konuyla gelmektedir. Konu bu belediyede yapılması pilanlanan Wetsermoskee/Batı Camii ile ilgili. Bu konuda ilçe belediyesi de Baarsjes ile aynı belediye sınırları içinde bulunan Ayasoya Camii yönetimi arasındaki anlaşmazlık ve zaman zaman kavgalar, de Baarsjes belediyesini gündeme taşımakta.
Hollanda’daki göç ve göçmen uzmanları bu anlaşmazlığın göçmen kuruluşları ile, yerel politikanın karşı karşıya geldiği bir örnekten hareketle bu sürecin göçmenlerin entegrasyon ve siyasi katılımına nasıl etki yapacağını araştırmaktalar. Bir tarafta siyasi bir güç: belediye, diğer tarafta sivil bir güç: Ayasofya camii yönetimi.
Göçmenler üzerine yaptıkları araştırmalar ile tanınan Rinus Penninx ve Marlou Schrover geçen ay yayınlamış oldukları “Bastion of bindmiddel” adlı raporlarıyla göçmen kuruluşların toplumdaki konumuna dikkat çekmişler. Yayınladıkları kitabın giriş bölümünde bu konuya yer ayırmışlar.
Kitapta; 1994 yılında belediye yönetimi ile Ayasofya yönetimi arasında başlayan kavganın her iki tarafın ‘entegrasyon’ kavramına farklı baktıkları ve ideolojik yaklaşımlarla, iki ayrı aktörün bir türlü anlaşma sağlayamamasıyla olayın 2000 yılında yargıya inkital ettiğine dikkat çekilmekte.
Antropolog Lindo(1999)’nın belediye ile Ayasofya camii yönetimi arasındaki görüş farkını ‘Amsterdam’da Kutsal Bilgelik’ olarak nitelendirdiğini belirten araştırmacılar çatışmanın nasıl başladığını anlatmaktalar.
Görüş ayrılığı, Milli Görüş hareketine bağlı Ayasofya camii yönetiminin 1994 yılında, ilçede bir cami ve çok amaçlı bir dini merkez yapımı için aldığı arsayla başlamış. Yapılacak bu merkezde entegrasyonu geliştirici dini, sosyal ve kültürel etkinlikler yapılcaktı. Belediye yönetimi böyle bir merkezin yapılmasında farklı düşünmeyip, ancak entegrasyonu geliştirici etkinlikler hakkında Camii yönetiminden farklı düşünüyormuş.
Ayasofya yönetimi entegrasyonun grubun kendi egemenliğiyle olabileceğini, zira Hollanda tarihinde bunun örneklerinin olduğunu belirtmekte. Ayasofya sözcüsü Üzeyir Kabakyer konuyla ilgili şunları söylemekte: “Kendi kültürünü koruyup, geliştirerek emansipasyonu sağlamak tam bir Holladalılıktır. Katolikler böyle yapmışlardır. Kendi sosyal yapılarını ve ağlarını oluşturarak Hollanda toplumuna katılmışlardır. Türklerin ve Faslıların kendi kültürlerini kaybetmeden, asimile olmadan bu süreci yaşamaları gayet doğal haklarıdır.”
Bunun karşılığında, de Baarsjes belediye başkanı Salm ise, yapılacak merkezin Türklerin kalesi olacağından, ilçede sosyal uyum için bir tehlike arzedeciğini savunmakta.
Salm şunları söylemekte: “İlçede kendi dükkanları, eğlence yerleri, gençlik merkezi, spor tesisleri olan kendi içine kapalı bir merkeze izin verilirse, emasipasyon tehlikeye girer. Özellikle genç kızların emansipasyonu. Kapalı bir sistem, eğer bir şeyler yanlış giderse, ülkedeki göçmenlerin konumlarını düşünün artık siz. Fundamentalistlerin yeri olur, ondan sonra aşırılarla mücadeleye başlarsınız.”
Evet, şimdi kavgayı ve görüş ayrılıklarını bir tarafa bırakalım. Uzmanların bu olaya bakışı bizim için önem arzediyor. Göçmen kuruluşların toplumsal rolüne dikkat çeken uzmanlar, bu tür girişimlerin göçmenlerin entegrasyon sürecine nasıl etki yapacağını merak ediyorlar. Acaba bu tür mücadeler sonrasında göçmen kuruluşları partikülizm’in merkezi olup, entegrasyona bir engel mi teşkil ederler? Yok sa hükümetin, karar vericilerin, yöneticilerin göçmenler politikasını uygulayamalarında işbirliği yapılacak ortaklar olarak mı? görülürler.
Uzmanların da ifade ettikleri gibi, hem devletin yöneticileri hem göçmenleri temsil eden kuruluşlar yeni bir süreçle karşı karşıyalar. Yöneticiler, göçmen kuruluşların isteklerini göz önüne alıp yeni uyum politikları mı geliştirecekler? Yok sa göçmenlerin istekleri önemsenmeden bilim adamları tarafından tavsiye edilip, bürokratlar tarafından uygulanan ve bu meyanda göçmen kuruluşlara da bir görev mi verilecek? Doğrusu önümüzdeki yıllarda de Baarsjes ve Ayasofya camii mücadelesi örnekleri daha çok görmeye devam edeceğiz.
Çok kültürlü toplum, vatandaşlık ve siyasi yaklaşımlar
Hollanda’da çok kültürlülük tartışılmaya devam ediyor. Biz göçmenler bu tartışmaları her ne kadar ana konusu olsakta, tartışmaların hep kıyısında, köşesindeyiz. Toplumda, ya da çok kültürlü toplumda, vatandaşlık ile ilgili görüşler, hiç şüphesiz göçmenler politikasıyla doğrudan ilgilidir. Bu noktada, önemli soru: vatandaşlar (gruplar) hangi haklara sahipler ve bu haklar neleri beraberinde getirmektedir? Bu soru doğrultusunda çok kültürlü toplumda vatandaşlık kavramı hakkında görüş beyan eden çeşitli siyasi-felfesi bakış açılarına şöyle bir göz atalım. Tabiiki soru sadece vatandaşlıkla sınırlı kalmıyor. Aynı zamanda göçmen kuruluşların üstlendikleri rol ve görev de önem arzediyor.
Bu soru doğrultusunda karşımıza üç ayrı grup görüşü ortaya çıkıyor. Bunlar liberal/milliyetci ve liberal/tarafsız görüş, çoğulcu yaklaşanların görüşü ve liberal çok kültürcülerin görüşü.
İlk önce liberal/milliyetci ve liberal/tarafsız görüş üzerinde dumamamız gerekirse. Bu gruptaki düşünürlerin görüşü; milli kültür ve hakim grup içinde bireyin var olan temel hakları önemlidir. Bu görüşe göre göçmenler birey olarak görülmekte ve göçmen kuruluşlar özel etki alanlarıdır. Devlet bu kuruluşları yasaklayamaz. Ancak tanımak ve desteklemek zorunda da değildir. Göçmen kuruluşlar, hitap ettikleri gruplarının kimlikleri ve kültür değerlerini koruyan, geliştiren etkinlikler organize edebilirler. Üyelerinin çıkarlarını savunabilirler.
Çoğulcu yaklaşıma göre; göçmenler birey olmakla birlikte, kollektif haklara sahiptirler, göçmen kuruluşları çok önemli fonksiyon asahip olup, değerlendirilmeliler. Bu görüşe göre devlet göçmen kuruluşlarını muhatap almalı ve tanımalıdır. Göçmen kuruluşları göçmenlerin kütür ve kimlik alanındaki tüm sorularına cevap bulmalı ve imkanlar sunmalıdır. Bu tür talepler göçmenlerin çıkarları olarak görülmelidir. Devlet bu kuruluşları aktif bir şekilde desteklemeli, tanımalı ve yapacakları işlerin muhtevasına karışmamalıdır.
Üçüncü yaklasım; liberal çok kültürcülerin СКАЧАТЬ