2004 yılının Aralık ayını adeta iple çekiyoruz. Başta Türkiye olmak üzere, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini destekleyenler ve Avrupa’da yaşamakta olan Türkler, Aralık ayında Türkiye’ye bir tarih verilmesi yönünde yoğun bir çalışmanın içine girdiler. Geçtiğimiz dönemde verilen mücadele artık birçok Avrupa ülkesinde meyvesini vermeye başlamış olmalı ki, birkaç yıl öncesine nazaran bugün Avrupa kamuoyunun Türkiye’nin Birliğe girmesi hususundaki tavrı olumlu yönde değişmiştir.
Avrupa Birliği’nin bir Hıristiyan Kulübü olmadığını belirtenlerden tutun da, Avrupa Birliği’nin siyasî bir proje olduğunu ifade edenlere kadar uzanan bir kulvarda Türkiye-AB entegrasyonu çok ciddi bir şekilde tartışılmaya devam etmektedir.
Tartışmalar tüm hızıyla devam ederken, sayıları 3,5 milyonu bulan Türk varlığı da bulundukları ülkelerdeki siyasî ve sosyal gelişmelerden etkilenmekte ve ister istemez tartışmaların içinde kendilerini bulmaktalar.
Zira bu varlık artık eskisi gibi pasif değil aksine seçimlerde oylarını kullanıyor, içlerinden aday olanı destekliyor, siyasî katılımı sağlıyorlar. Vergilerini ödüyorlar. Yardımlarını yapıyorlar. Diğer göçmen topluluklara göre en örgütlü toplumu oluşturuyorlar. Kurmuş oldukları binlerce organizasyonla farklı alanlarda etkinliklerini sürdürüyorlar.
İçlerinden yetişen donanımlı bireyler, devlet dairelerinde ve özel sektörlerde ciddi görevler almaktalar. Sayıları her geçen gün artan bu bireyler, bugüne kadar sunulan Türk kültürü ve İslâm imajının tam tersi bir görüntü sergiliyorlar. Yıllardır oluşmuş önyargıları bertaraf etmek için gayret sarf ediyorlar.
Hem Türk kökenli olduklarının bilincindeler, hem içinde bulundukları ülke ve insanlarıyla ortak çalışmalar yapmanın, diyalogu geliştirmenin bilincindeler. Türkiye’deki siyasî çekişmelerle ilgilenmiyorlar. Ama Türkiye’nin kalkınması, gelişmiş ülkeler seviyesine çıkması, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınması için çalışmalar yapmaktalar. Kendi ülkeleri başta olmak üzere, diğer İslâm ülkelerinde de çağdaş değerlerin -demokrasi, insan hakları, sivil toplum vb.– gelişmesini, yerleşmesini istiyorlar.
Var olan Türk kurumlarının içinde yer alarak ve yeni oluşumlar vücuda getirerek, Avrupa Türk toplumu içinde yaşadıkları ülkelerin onurlu bireyleri olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusundaki mücadelesini bütün imkânlarıyla ve bütün kalpleriyle destekliyorlar.
Bu büyük güç; dernekleriyle, vakıflarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin onurlu ve eşit bir üyesi olması için sonuna kadar seferber edilmelidir.
Hollanda’nın bu senenin yarısında alacağı AB Dönem Başkanlığı ve Haziran ayında yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri söz konusu “güç”ün ne kadar önemli olduğunu bir defa daha ortaya koymaktadır.
Avrupa’daki Türk varlığı bugünlerde aşağıdaki soruların cevaplarını arıyor:
– Avrupa Türk sivil toplum örgütlerinin Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne entegrasyonunda üzerine düşen rol ve bu yönde yapılacaklar nelerdir?
– İçinde bulunulan ülkenin kamu kuruluşlarında, basın ve yayında önemli görevlerde bulunan Türk kökenli bireylerin üstlenebilecekleri fonksiyonlar nelerdir?
– Avrupa’da yayınlanmakta olan Türkçe süreli yayınların Türkiye-AB entegrasyonundaki muhtemel rolleri nelerdir?
Düne kadar Türkiye’nin AB’ye alınmasına şiddetle karşı olan Hıristiyan Demokratlar bile kendi içlerinde görüş ayrılığına düşerken, Türkiye’nin gerek bölgedeki ülkeler, gerek İslâm dünyasına evrensel norm ve değerlerin iletilmesinde ve yerleşmesinde önemli bir rol üstleneceğini söyleyen politikacıların görüşleri hemen hemen her gün gazetelerde yer almaya devam etmektedir.
Gazeteler, “Türk normları nelerdir?” başlığı atarak, okuyucularını Türkiye-AB entegrasyonu hakkında bilgilendirmektedir.
Özellikle son hükümetin birçok alanda yaptığı reform niteliğindeki değişiklikler ve attığı adımlar birçok Batılı tarafından takdirle karşılanmakta.
Elbette, tüm bunlar da bizim, Avrupa’da yaşayan Türklerin Türkiye-AB entegrasyonunu savunmamıza, hem de başı dik olarak savunmamıza sebep teşkil etmektedir.
Aralık ayında tarih verilse de verilmese de, bu mücadelede Türkiye her hâliyle kazançlı çıkacaktır.
Bu süreçte, hem Avrupa’daki sivil toplum örgütlerine, hem toplumun her katmanında yerini almış bireylere farklı görevler düşmektedir. Söz konusu görevin bilincinde olmak dileğiyle!
Hollanda’da Neler Oluyor?
Diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi kimlik tartışmaları ve tanımlamalarından Hollanda’da ziyadesiyle nasibini almış durumda. Biz kimiz, Avrupalılık nedir gibi sorular her gün ve her platformda sorulan ve üzerinde farklı görüşler belirtilen konular arasında yer almakta. Elbette bu tartışmalardan en çok nasibini alan grup ise göçmenler, dolayısıyle Türkler olmakta.
Bu çerçevede şöyle bir kaç hafta geriye baktığımızda Hollanda’nın gündemi genel hatlarıyla yerel seçimler, gidişattan memnun olmayanların yayınladıkları manifesto, Holllanda Kamu Politikaları Kurulu “WRR”in İslam ve Demokrasi başlık araştırmasının sonuçları gibi konular karşımıza çıkmakta. İsterseniz bu konula kısaca bir göz atalım....
Bildiğiniz gibi geçen ay, Hollanda’da (7 Mart) yerel seçimler yapıldı. Bu seçimler Hollanda Türkleri açısından oldukça önemli bir sürecin başlangıcının müjdecisidir. Gerek seçimlere katılım gerekse seçmenin tercihi noktasında göz ardı edilemeyecek gelişmeler oldu. Geçen dönem göçmenlerin seçimlere katılım oranı yüzde 25’lerde seyrederken, 7 mart seçimlerinde bu oran yüzde 50’nin üzerine çıktı. Hattta bazı belediyelerde göçmenlerin, dolayısıyle Türklerin oyları belirleyici rol oynadı. Bu gelişme yıllardır arzu ettiğimiz ancak son seçimlerde yakalabildiğimiz bir gelişmedir. Siyasi bilinç ve katılım bizce entegrasyonun mihenk taşlarındandır. Sözkonusu bilincin önümüzdeki yıl yapılacak milletvekili seçimleri başta olmak üzere eyalet ve Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de canlı tutulmasını arzu etmekteyiz.
7 Mart yerel seçimleriyle farklı siyasi partilerden belediye meclislerine giren Türk kökenli politikacıların sayısı 180’i aşmıştır. Bu arkadaşlarımızdan 4’ü belediye encümen üyeliklerine seçilmişlerdir, yani yerel yönetimlerde günlük aktif görev almışlardır.
Bir çok belediyede koalisyon hazırlıkları devam ederken, Hollanda’da gündemine bir grup eski ve yeni siyasetcinin yayınlamış olduğu “Bir Ülke, Bir Toplum” manifestosu gelmiştir. Bizce de çok anlamlı ve yerinde olan manifesto Hollanda’da oluşan korku ve endişenin farklı kültür ve inançlara düşmanlığa dönüştürülmesine dikkat çekmiş ve kamuoyuna “Müslümanlar ve Müslüman olmayanlar” ya da “Hollandalılar ve Hollandalı olmayanlar” ayrışmasının, ülkeye feleket getireceğini ilan etmişlerdir.
Manifesto’dan СКАЧАТЬ